"Bazen insanlar kaçmak ister herşeyden herkesten. Hiç tanınmamak ister veya uyuduğunda uyanmamak. İşte bende istedim. Hemde çok."
4 ay önce
Uzun ve yorucu bi günün ardından eve gelmiştim. Saat on iki olmuştu. Ve ben hala telefona bakıyordum. Göz kapaklarımın ağırlaştığını hissettim ve telefonu şarja koydum. Gözlerimi kapattım ve istemeden düşünmeye başladım.
Birden aklıma bugün Zelin'in söyledikleri geldi "İnsanlar seni sevmiyor. Bilmem farkında mısın ama herkes senden nefret ediyor. Çünkü çok çirkin ve aptalsın." Yine sesi kafamda yankılanmaya başladı. İlk önce sesi ve ardından iğrenç kahkahası...
Ben bunları düşünürken uyku beni bu düşüncelerden kurtarmaya başlamıştı. Yavaş yavaş zihnim bulanıklaşmaya başladı. Uyumadan önce son isteğim ise farklı bir hayattı.
Güneşin ilk ışıklarıyla odama bir kız girdi. Endişeli bir ifadeyle bana baktı ve "Prensesim taç giyme töreniniz için uyanmanız gerekiyor." dedi ve hızlıca odadan ayrıldı. Neden benden korkuyormuş gibi davranıyordu. Yada neden endişeliydi. Kendi odamda değildim ama içimde ne korku nede endişeye dair bi eser vardı. Kendimi evimde gibi hissettim. Korkmak istiyordum ama olmuyordu.
Biraz kafamı dağıtmak için odayı incelemeye başladım. Zarif beyaz rengin ağırlıklı olduğu bir odaydı. Odada giriş kapısı hariç iki tane daha kapı vardı. Ben bunları düşünürken odadaki kapılardan birinin arkasından bi ses geldi. Koşarak sesin geldiği odaya girdim.
Odada iki tane kız vardı. Ve yerde ise bir manken. İstemeden kızların yüzünü incelemeye başladım. Biri kumral diğeri ise sarşındı. Sarışın kızın çok tatlı ela gözleri, kumral kızın ise açık maviyi andıran çok açık renkte gözleri vardı. Bi anda sarışın kız yere kapandı ve benden özür diledi. Ağlıyordu sesinden belliydi."Sorun değil kalk ve gözyaşlarını sil" dedim. Kıpkırmızı gözleri şaşkınlıktan kocaman olmuştu.
Ardından hemen ayağa kalktı ve eğilerek selam verdi. Mankeni kaldırdıktan sonra kumral kız"Kraliçemiz taç giyme töreniniz de bunu giymenizi istedi prensesim"dedi. Elbiseyi incelemeye başladım. Gelinlik gibi duruyordu ancak gelinlikten daha az kabarıktı. Altın rengi işlemeleri olan üstü korse zifir siyah bir elbiseydi. Gerçekten göz alıcı duruyordu.
Elbiseyi giydim ve ardın karşımdaki aynaya baktım. Sarışın kız aynalı makyaj masasının sandalyesini çekti ve eliyle sandalyeyi işaret etti. Hızlıca sandalyeye kuruldum ve sarışın kız eline aldığı fırçalı tarakla saçlarımı taramaya başladı. Aynadan kıza baktım sordum"Kaç yılındayız?" Kız başta anlamaz bi ifadeyle baktı ve "1256 prensesim"dedi. Acaba rüyada mıyım, diye düşünüyordum.
Ben düşünürken sarışın kız siyah minik bir taç getirdi. Arkadan minik bi tokayla sabitlediği saçımın üzerine narin bi şekilde oturttu o minik tacı. Ve daha sonra bi kutu getirdi. Simsiyah küpeler, kolyeler, yüzükler...Hazırdım. Elbisemle küpelerim kolyemle muazzam duruyordum. Sandalyeden kalkıtm ve sarışın kıza ismini sordum. "İsmin neydi?" Kız çok beklemeden cevapladı;
"Lara prensesim."
"İsmin çok güzel Lara"
Bir iki saniye sonra kapı çalındı ve içeri bi asker girdi "Prens Yalın geldi efendim içeri alalım mı?" Askere baktım ve "Elbette" diye yanıtladım. Ve Yalın dediği prens içeri girdi. O anda dona kalmıştım. Çünkü bu oydu benim sevdiğim çocuk şuanda karşımda duruyordu.
Bi anda elimi kavradı. Kalbim zaten küt küt atarken birde dudaklarını elime bastırdı ve "Yine çok güzelsiniz prenses Belis" dedi. Kalbim yerinde durmuyordu. İsmim ağzına ne kadarda yakışıyordu."Gidelim mi prensesim." Sesini duyduğumda ayıldım ve başımı salladım.