Ben Işıl, küçük bir ailenin tek çocuğuyum, 17 yaşındayım. Ailem ile normal ve sakin bir hayat sürüyorduk ve bundan çok mutluyduk, taki o güne kadar.
Bir pazartesi sabahıydı, ilkbahar sayesinde çiçekler açmış, kuşlar cıvıldıyordu. Mutluydum, zaten hep mutluydum, hergün neşeli kalkar, neşeli yatardım.
Şuan en yakın arkadaşım Sema ile okula gidiyoruz. "Kanka geç kaldık ya!" dedi Sema. "Koş o zaman!" dedim bende ona. Birlikte koşturarak okula gidiyorduk ki yeni açılan bir hayvanat bahçesi gördüm, içeri girmek istedim fakat Sema beni çekiştirdi ve okula doğru koşmaya devam ettik. Okula vardığımızda neredeyse kimse yoktu! Bu çok tuhaftı, herkes neredeydi? Ders başladığında sınıfta sadece on kişi olduğumuzu gördüm ve öğretmenimize sordum. "Hocam, diğer herkes nerede?" dedim, beni yanıtsız bırakmadı. "Bir hastalık başlamış, çoğu kişi şuanda evlerinde iyileşmeye çalışıyor, bazıları da hasta olmaktan korktuğu için okula gelmek istemedi." diye cevap verdi.
Ders bitiminde Sema yanıma geldi, "Kanka hocanın dediği doğruysa okulda kalmamalıyız." dedi Sema. "Aynen bencede, hatta hemen gidip okuldan kaçalım." diye onunla dalga geçtim. "Evet! Harika fikir." dedi dalga geçtiğimi anlamadan. "Aman, deli misin nesin?" dedim ve yanından uzaklaştım. Kantine gittim kantinci de hastaymış, bir şey alamadan sınıfa geri girdim. Dersler böyle geçti, bazı öğretmenler hasta olduğu için gelmemişti, biraz da olsa endişelenmeye başlamıştım. Ben bunları düşünürken son dersimizde bitmişti, eve gitmeye hazırlanıyordum ki yolda gördüğüm hayvanat bahçesi aklıma geldi. Hayvanları seviyordum, oraya gitmek bana iyi gelebilir hatta endişemi giderebilirdi. Eve gidince anneme sordum, "Anne, yolda yeni açılmış bir hayvanat bahçesi gördüm. Yarın gidelim mi?" dedim. "Olur, zaten bende bunu düşünüyordum." dedi annem ve elindeki tencereyi ocağa koyup telefonundan bilet aramaya başladı.
Odama gittim, telefonumu okul çantamdan çıkarıp Sema'ya mesaj attım. "Kanka şu hastalık olayı olduğu için ben yarın gelmeyeceğim." dedim ve telefonumu çalışma masasına koyup mutfağa geçtim, çok açtım. "Anne yemek hazır mı?" diye sordum, "Evet hazır, sofrayı hazırla ben getiriyorum." dedi annem. Annemin dediği gibi sofrayı hazırladım ve oturdum, annem yemekleri getirdi. Okulda yorulmuştum yemeğimi yer yemez uyudum, rüyamda hayvanat bahçesine gidemiyorduk çünkü bir sorun çıkıyordu, ama beynim o sorunun ne olduğunu hatırlamıyordu. Uyandığımda annem telefonuna bakıyordu, babam ise iş ile ilgili mail'leri okuyordu. Yanlarına gittim, "Anne, hayvanat bahçesine bilet bulabildin mi?" diye sordum. "Evet buldum, hatta çok ucuza aldım. Öğrenci bileti 5 lira, yetişkin bileti 10 liraymış." dedi Annem. "Oley! Çok eğlenceli olacak, hemen çantamı hazırlayayım." dedim ama annem beni durdurdu, "Tatlım biletleri yarına aldım." dediğinde sabırsız yüz ifademi takındım. "Hiç bana öyle bakma, sadece yarın için ucuzdu." dediğinde durdum, maddi sıkıntılarımız çok olmasada biraz vardı o yüzden sabırlı olmaya çalıştım.
Odama gittim ve yarın için çantamı hazırlamaya koyuldum; yeni aldığım fotoğraf makinesini, şarj aletimi, aynamı, birkaç makyaj malzememi, cüzdanımı ve anahtarımı çantama koydum. Yarın için neredeyse hazırdım, sadece kıyafetlerimi ve saçımı seçmem gerekiyordu. Saçım için dağınık bir topuz tercih ettim. Kıyafetlerim içinse siyah uzun kollu kadife bluzumu ve siyah kot pantolonumu seçtim. Sonra telefonumu çıkardım ve Sema'nın bana attığı kıyafetlere baktım. Sürekli bana kıyafet atar, "Sence bunu alsam mı?" derdi. "Al ama çok para harcamadın mi zaten?" diye mesajını yanıtladım.
Anında cevap verdi, "Olsun, güzel kıyafetler almaya değer." dedi, telefonumu kapattım ve çalışma masasına koydum, biraz kitap okudum, kitap Romeo ve Juliet idi, zaten herkes bilir çok bilindik bir kitaptır. Kitabımı yarım saat okumuşum, saat 9.36'ydı. Yarın olmasını iple çekiyordum, çok heyecanlıydım ilk defa bir hayvanat bahçesine gidecektim. Zaten Türkiye'de çok da fazla hayvanat bahçesi yok, buraya da bir tane yapıldığı için mutluydum.Tabletimi açtım ve telefonumu çıkarıp arkadaşlarımı aradım, telefon ikinci çalışında açıldı. "Alo?" dedi Aras. "Naber?" diye cevap verdim. Havadan sudan konuşurken oyun oynamaya başladık, "Aras sağdakileri al!" "Sen sola git!" O sırada aramaya Deniz girdi, "Selam!" dedi Deniz, "Ooo Deniz abi gelmiş! Gel oyun oynuyoruz Deniz abi." diye atladı Aras. "Bende geliyorum, ne oynuyorsunuz?" diye sordu. "Minicrafting, şuan madendeki zombilerle uğraşıyoruz." diye yanıt verdim. Biraz daha, biraz daha oynayalım derken iki saat olmuş farkında değilmişiz. "Kızım, iki saat oldu. Hadi bırakta biraz kitap falan oku." diyerek içeri girdi annem. "Tamam anne, şu hayvanat bahçesi ile ilgili bir şeyler öğrendin mi? Mesela bir fotoğrafı var mı? Ne kadar büyük? İçinde güzel hayvanlar var mı? Ya da-" derken çok fazla soru sorduğumu anlayıp sustum, ama annem beni bildiği için sorularımın hepsini sabırla cevapladı. "Çok büyük, içinde pandalar, ayılar kaplanlar ve bunlar gibi ilgi çekici daha birsürü hayvan var. Bir de internette güzel fotoğraflar buldum, bak şunlara. Hayvanlara şiddet de uygulanmıyormuş, yani sahipleri onlara güzel bakıyor. Bence harika bir yer." annem bana hayvanat bahçesinin farklı açıdan çekilmiş olan fotoğraflarını gösterdi. "Anne bunlar harika, hayvanlar da çok tatlı ve mutlu gözüküyor. Baksana, etrafa neşe saçıyorlar adeta!" dedim, annem bana anaokulundaki bir çocukmuşum gibi baktı. "Neden öyle bakıyorsun? Yüzümde bir şey mi var?" diye sordum. Annem cevap vermeden gülerek gitti. Annemi gülerken görmek bana huzur veriyordu, annemin mutlu olduğunu bilmek çok güzel bir histi. Ailemi çok seviyordum ve onları kaybetmek benim hep rüyalarıma giren bir şeydi. Onlar olmadan hayat çok zevksiz ve mutsuz olurdu, onlarsız bir şey yapamazdım.
Saat 12.32 idi, odamı biraz temizlemeye çalıştım, biraz zordu ama yapabilirdim. Önce zemindekileri kaldırdım ve yerlerine koydum, sonra masamı düzenledim. Kalemleri ayırdım; Tükenmez kalemler, kurşun kalemler, uçlu kalemler, boya kalemleri gibi hepsini ayrı bölmeye koydum. Sonra dolabımı açtım ve çekmecelere tıkıştırdığım kıyafetleri katlayıp koydum. Odanın tozunu aldım ve süpürgeyi çalıştırdım. Odamı temizlemeyi pek sevmezdim, ama arkadaşlarım iki gün sonra gelecekti ve onlar için odamı temiz tutmalıydım. Kitabımdan yirmi sayfa daha okudum, o anda telefonum aydınlandı. Mesaj belddiyedendi, muhtemelen yine şu seçimlerle ilgilidir diye düşündüm. Müzik dinlemeye başladığım anda annem yemeğe çağırdı, saat 14.56'idi. Acıkmıştım, hemen sofraya oturdum, yemek yerken kimseden çıt çıkmadı. Bu sessizlik beni germişti, tuhaf bir hava vardı evde, rutubet kokusu basmıştı heryeri, bir korku vardı içimizde, sanki hepimiz ne olacağını biliyorduk, sanki hiçbirimiz konuşamıyorduk, sanki hiçbirimizin ağzından lokma geçmedi o gün, sanki hepimiz biliyorduk bu günlerin belkide son günlerimiz olduğunu, sanki o an donmuştuk, sanki o an hepimiz uyanmıştık bir rüyanın içinden. Anlamıştık bir şeyin geldiğini, ama neyin geldiğini?...
Yemekten sonra hep yaptığımız gibi haberleri açmıştık ve sandalyeye bağlanmış mahkûmlar gibi izliyorduk. On, belki on beş dakika sonra kapı çaldı. Kapıyı açarken ellerim titriyordu, ya korktuğum şey olursa diye düşündüm. Bu saatte kim gelirdi ki? Saat 17.45' ti. Kapıyı açtım ve korkum belki iki, belki beş, belki on katı arttı. Karşımda duran adam heryerini kaplayan beyaz bir tulum, mavi bir maske ve korumalı siyah botlar giymişti. Dediği şey korkumu bin katı daha arttırdı.. "Merhaba, biliyorum çok saçma gelecek ama, Kahkaha diye bir virüs ortaya çıktı.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümcül Bir Hastalık
Teen FictionIşıl ve ailesi bu tedavisiz hastalıkla başa çıkabilecek mi?