Her Son Bir Başlangıçtır

230 28 46
                                    


Kavga seslerine uyanmıştı Salih. Hava daha aydınlanmamıştı ama biliyordu, neredeyse sabah olmuştu. Annesi daha yeni eve gelmiş ve her zaman olduğu gibi gelir gelmez Kasım ile kavga etmeye başlamıştı. Salih sesleri duymamak için kulaklarını kapadı. Benim odama gelmesinler diye içinden dua ediyordu. O kavganın bir de kendine sıçramasını hiç istemezdi. 

Sesler daha da yükseliyordu ve her zamanki gibi yüksek ses Kasım'ın korkulu rüyasıydı. Bu evin içinde ölü gibi yaşamaya, kendisine karı olan ama karılık yapmayıp başkalarıyla olan, sonra da İdris diye ağlayan bu kadınla yaşamak zorundaydı. Hepsi Paşa yüzündendi. Ah ah, zamanında para için onu dinlemeseydi de Mihriban'ı salsaydı. Mihriban Sultan'a her şeyi anlatır, başından atmak istediği çocuğundan kurtulurdu. Sonra yine salak gibi İdris'i beklemeye devam ederdi. Ama en azından şu anki hallerinden daha iyi olurdu Sultan ve İdris'in gerçekleri Salih doğduğunda öğrenmeleri. Mihriban da kendi de kurtulurdu ama şimdi bu pisliğin içine kendi de düşmüş, İdris onunda kabuslarını süslemeye başlamıştı. Şu saate kadar ne Sultan ne de İdris öğrenememişti gerçeği ama Mihriban'ın sesi biraz daha çıkarsa öğrenecekti. O sessiz, boğucu ama güvenli hayatına dönmeliydi Kasım. Susturmalıydı kadını.

''Başlama gene. Evine mi bakıyorsun, çocuğuna mı bakıyorsun? İdris seni alır mı sanıyorsun? Pavyonda mecrubiyetten değilde kendi isteğiyle, sırf para için çalışan, ne çocuğuna analık ne de kocana karılık eden bir kadınsın. Bırak İdris'i, ben bile bakamıyorum sana.''

Kasım'ın iğreti dolu sözleri üzerine Mihriban gülümsedi.

''Beni istiyorsun değil mi? Ama İdris benim kocam. Sen asla olamayacaksın. Ne senden ne de Paşa'dan korkmuyorum. O çocuğu neden hala tutuyorum biliyor musun? Beni İdris'e götürecek bilet o. Sen ve Paşa, bizim birleşmemizi engelleyebilirsiniz belki ama İdris beni reddetse bile çocuğunun annesi olan beni reddedemez.''

Kadının tuhaf gülümsemesiyle Kasım ona bir tokat attı.

''Sen gerçekten delisin. Seni bu eve, bu Çukur'a kapatacaklarına bir akıl hastanesine kapatmalıydılar.''

Mihriban da adamın göğsüne vurarak bağırıyordu.

''Gidiyorum ben, gideceğim. Bu bataklıktan ben çıkacağım. Şimdi gitsem beni affeder, seviyor beni, çocuğunun anasıyım. Ama sen, siz... Paşa ve seni öldürür. Sultan zaten İdris'in başka çocuğu olduğunu öğrense o da gider. Çukur'un anası olacağım, İdris'in karısı olacağım.''

Mihriban'ın gözleri parlıyordu. Dediği her şeye kendi inanıyor, gerçekleşmeme ihtimalini, kötü ihtimallerin hiçbirini düşünmüyordu. Kapıya doğru koştuğu sırada niyetini anlayan Kasım kadını saçından tuttu ve yere yatırdı. ''Sus, sus... Sus...'' Fısıldayarak bu sözleri tekrar ederken kadının sesi çıkmasın diye onun boğazına ellerini geçirmiş, boğuyordu. Mihriban da gücü yettiğince karşılık veriyordu. Ellerini ayırmaya çalışsa da gücü yetmiyordu. Adamın baldırına tekmeler atıyor, adamın altında çırpınıyordu. Başını biraz eğip bir güçle elini sanki koparacak gibi ısırdı. Kasım çığlık ile geri çekildiğinde kadın o anlık fırsatı değerlendirip kalktı ayağa ve tam kapıya gidecekken olduğu yere yığıldı. Bir ses ve bir acı... Dengesini kaybedip düşmüş, kaçmaya çalıştığı için ayağındaki terliği kaymış, çıkacak gibiydi. Kasım ne yaptığını anladığında şaşırmış, kadının önüne eğilmişti ağlayarak. Küçük Salih ise ses üzerine kapıyı açmıştı. Ama bunu sadece Kasım fark etti. Mihriban artık duymuyor, görmüyordu. Hiç istemediği, sürekli acı ve zarar verdiği oğlundan kurtulmuştu. Ama o bile böyle bir sonu hak etmemişti.

Kasım Salih'i gördüğü an tedirgin olmuştu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Kasım Salih'i gördüğü an tedirgin olmuştu. Koşarak çıktı evden, Mihriban'ın yapamadığını yaptı, kaçtı o lanetli evden. Nereye gittiği ise belliydi, bu sırrı bilen tek kişiye, Paşa'ya...

Salih ise neler olduğunu tam anlayamamıştı. Daha önce hiç annesini böyle görmemişti ama hissediyordu. Az önce huzursuz olduğu sese muhtaçtı. Bu sessizlik onu korkutuyordu. Kızsın, bağırsın, çağırsın her zamanki gibi ama kalksın, böyle acı bir sessizlikle yatmasın istiyordu.

Gözü terliğine takıldı. Düşündü, düzeltsem mi düzeltmesem mi? Annem her şeyi en güzel şekliyle sever, böyle dağınık bir görünüm ona yakışmıyor diye düşündü. Yanına yattı, sarıldı. Sabaha doğru birileri geldi kapıya. Mahalleli annesini alıp götürmüştü, nereye gittiğini bilmiyordu. Tek bildiği ona annesinin öldüğü, bir daha onu göremeyeceğini söyleyen kişilerdi. Annesi ne kadar kendinden nefret ettirecek şeyler yapsa da, bir gram sevgiye muhtaç etse de yine de onun bu gidişi canını yakıyor, o güzelim gözlerini dolduruyordu. Ama inat etti, ağlamayacaktı.

İçeride tek kalan kişi Paşa'ydı. Ara sıra Kasım'ın yanında görürdü bu adamı. Mahallede de herkes tarafından tanınan İdris Koçovalı'nın kardeşim dediği adamlardan biriydi.

Sahi ya, annesinin hep bahsettiği bir babası vardı, gerçek babası İdris Koçovalı. Eli boynundaki kolyeye gitti ve annesinin sözlerini hatırladı. O gün yine Kasım'dan dayak yemiş, acı içinde ağlarken annesi gelmişti. Normalde hiç yapmasa da o gün ilk kez teselli etmişti. O ana dek Salih'in sevgi gördüğü ve hissettiği tek gün o gündü. 

Annesi ona demişti ki ''Bu kolyeyi sana veriyorum. Sen de karşılığında bana babanı vereceksin. Baban, İdris Koçovalı. Sen de Salih Koçovalı olacaksın, ben Mihriban Koçovalı. O Kasım iti hayatımızdan kaybolacak. Bizim bir ailemiz olacak, gerçek bir aile. Sen prens olacaksın, ben kraliçe. Kralımızın sarayında mutlu mesut yaşayacağız. Bu gerçekleştiğinde söz, seni daha fazla seveceğim. Şu an sevmek çok yorucu. Affet beni tamam mı? Bu kolye senin, sana ait. Annenin sana hediyesi, babanın emaneti. İyi bak ona. Bir gün baban gelecek ve kimsin sen diye soracak. O zaman ona bu kolyeyi göster ve ben senin oğlunum de.''

Salih hatırladığı şeyle acı bir şekilde gülümsedi. Paşa onu babasına mı götürecekti şimdi. Annesi olmadan babasıyla mı yaşayacaktı. Paşa elinden tutup çıkardığında Salih ''Babama mı gidiyoruz?'' diye sorduğunda Paşa korkarak çocuğu kenara çekti.

''Senin baban falan yok, istemiyor seni. Bir daha İdris Koçovalı'ya baba deme. Varto'ya gidiyorsun, deden bakar mı başından atar mı, artık orası ona kalmış velet.'' dedi ve çocuğu taksiye doğru sürüklemeye başladı. Salih ise kolundan tutup yalvarmaya başlamıştı. Annesi ona anlatmıştı Çukur'a neden geldiğini. Varto'nun nasıl bir yer olduğunu, babasının nasıl biri olduğunu... Salih orada annesi gibi yapamayacağını biliyordu. Belki onun annesi gibi kaçma fırsatı da olmazdı.

''Götürme beni. Orası iyi bir yer değil. N'olur, babama götür beni. Ya da bırak burada kalayım. Bırak beni, bırak!'' Artık yalvarmak işe yaramıyordu, bu yüzden bağırıyordu. Ama iş işten geçmişti. Paşa onu zorla taksiye bindirmişti. Salih son kez arkasını dönüp baktı. Ona yardım eden, elini tutan kimse yoktu. Ve uzun bir yolculuğun ardından kendini Varto'da buldu.


GÜL BAHÇESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin