Vartolu Sadettin Bey Diyeceksiniz

149 25 38
                                    


Sadettin eve gitti ve annesinin odasına girdi. Etraftaki kanlara bakmamaya çalıştı, dayanamazdı. Bu eve son kez giriyordu. Bu sefer kendine acı çektirenlere o acı çektirecekti. Hiçbir şeyi geri getirmese de onun ailesine zarar veren biri öylece oturamaz, keyif çatamaz, nefes alamazdı.

Odadaki sandığı açtı. Üstündeki örtü, kilim vb. şeyleri kaldırdı ve oradaki keleşi aldı. Başkası onun yerinde olsa bu keleşi alıp kafasına sıkar, bu hayatı bitirirdi. Ama o düşmanlarının hayatını bitirecekti. O Vartolu Sadettin'di, güçlüydü. Hayatta kalmanın bir yolunu her seferinde bulmuştu. Şimdi onların kökünü kurutmanın yolunu bulacaktı.

Kim olduklarını öğrenmişti. Mahalle, mahalle değil dedikodu kazanıydı. Abdullah ağa denen büyük bir aşiretin ağası vardı. Onun kardeşleri, ailesiydi bunu yapan. Abdullah'ta o kardeşlerinden beterdi, onu da araştırmıştı. Çocuklara işkence eden, kadınları taciz eden, aşirettekileri silah, tehdit ve zorla baskı altında tutan ve onların ihtiyaçlarını karşılamayıp üstüne bir de sömüren biriydi. Sadettin onu da öldürecekti. Ne kadar pislik varsa hepsini... Bir daha kadınlara ve çocuklara, masumlara zarar veremeyeceklerdi.

Evine varmıştı. Gizlice girecekken biri onu fark etti. Adamla göz göze geldi, aşiretten biriydi, belliydi. Ama adam önüne döndü ve Sadettin'i görmezden geldi. Niyetini anlamıştı ve aşiretin çoğu gibi Abdullah'tan memnun değildi. Sadettin içeri girdiğinde Abdullah ve diğerlerini yemek yerken bulmuştu. Keleşi doğrulttu ve hepsini oracıkta öldürdü. Yalvarmalarına, o pis ağızlarını açmalarına bile müsaade etmedi.

Sonrasında ise koskoca aşiret sahipsiz kalmıştı. Bir lidere ihtiyaçları vardı ve aşiret liderini öldürdüğü için Sadettin'i lider seçtiler. O, kendini ilan etti. Vartolu Sadettin bu aşireti devraldı ve değiştirdi. Daha 15 yaşındaydı, kendini kanıtlaması için birçok tehlikeli işe karıştı. Bu işlerden birinde daha kendinden 10 yaş küçük, Onur gibi kardeş diyebileceği bir çocukla tanıştı, Celasun. Daha 5 yaşındaydı, İstanbul'a ilk gittiğinde onunla sokaklarda tanışmıştı. Ne tesadüf ki, o çocukta Çukurluydu. Daha küçükken mahalleden arkadaşlarına sırtına yaptırmıştı dövmeyi, bu çocuğunda bileğinde vardı aynı dövmeden. Ama Çukur'da yaşamıyordu, kimsesiz gibi sokaklardaydı. Vartolu onu sahiplendi kardeşi gibi, Onur gibi gördü, birazda kendi gibi...

Başlarda ona sadece racon öğretip işlere karıştırmadı, kendi her işe karıştı. Ama artık ikisi de büyüyüp bir yetişkin olduğunda Celasun'u tutamadı. Abisinin yanından ayrılmadı. Daha küçük yaşta lider olup tehlikeli işlere karışıp, ülkenin dört bir yanında türlü türlü şeyler yapan, işkencelere maruz kalan ama bir yolunu bulup her seferinde kurtulan abisi artık adını yurtdışında da duyurmuştu. Vartolu Sadettin'i özellikle ülkenin doğusunda, Afganistan'da, Almanya'da tanımayan kalmamıştı. İstanbul onun gizli seferiydi. Az ama öz tanıdık vardı orada.

Vartolu uyuşturucu işinde olsa da bu işi normal yapmıyordu. Celasun dışında kimse bilmiyordu ama polisle işbirliği içindeydi. Edindiği çevreden tek güvendiği polis olan Emrah'ın gizli muhbiriydi ve onunla görüyordu işini. Uyuşturucuyu satıyor ve sattığı kişinin ismini veriyordu.  Sonunda uyuşturucu hiçbir zaman kullanılmıyordu, şu ana kadar kullanabilen ana satıcılar, yani bu uyuşturucuyu alıp satışa sunmaya çalışan kişilerdi. İşlerine ya engel koyuyor ya da tamamen yok ediyordu. Eğer olaylar karışıp kendi üstüne bir çamur bulaşırsa o zaman devreye en iyi ve en güvenilir, yani tek güvenilir avukat Nazım devreye giriyordu.

Vartolu kendi krallığını kurmuş, bu krallığı doğru ve düzgün bir şekilde yönetiyordu. Yanında kardeşi Celasun, sırtında geçmişinin ve acılarının yükü. Aklında hep o Abdullah ve kardeşlerini öldürdüğü anı hatırlıyor, intikam ne güzel bir şeymiş diyordu. Ve aklına alınmayan intikamlar geliyordu. Annesini öldüren Kasım, bütün bunlara sebep olan Paşa ve kendisini istemeyen babası...

Kasım ve Paşa'yı bütün benliğiyle öldürmek istese de aynısı İdris Koçovalı için geçerli değildi. Onu öldürmek değil, süründürmek istiyordu. Kendi nasıl acı çektiyse o da çeksin istiyordu. İntikamını almalıydı ve söz verdiği gibi intikamını alıp işi bittiğinde kardeşi Onur'a dönmeliydi. Onur'un yanına işini bitirmeden dönmek istemediğinden hiç gitmemişti. Ama onu özlüyordu. O trajediye şahit olupta yaşayan tek aile üyesi oydu. Şu dünyada bir Onur bir de Celasun vardı. Neyse ki, diyordu. Neyse ki Onur'un yanında aslan gibi babası var. Yalçın Bey'i de merak ediyordu. 

Onlara kavuşmak için işini tamamlamalıydı. İstanbul'a, Çukur'a varmıştı. Celasun onu tuttukları eve götürdü. İdris Koçovalı'nın hemen yanıydı. Celasun'a döndü. ''Güzel... Bunlar burnumuzun dibinde, öbür iş peki?''

Celasun boş bir koltuğa oturup Vartolu'ya döndü.

''Abi Nazım diyor ki birkaç ayı kalmış ama o süreci hızlandırıp en kısa zamanda çıkaracak Kasım'ı.''

''Şerefsize bak sen. Benim haberimi alınca hapse girmek ha? Onca yıl rahat yaşa, yuva kur, çocuk yap. Tehlikeyi hissedince kaç anasını satayım! Hapis onu benden korumaz. Ailesini bildiğimi bilmiyor değil mi?''

''Yok, bilmiyor.''

''Öğretelim o zaman.'' dedi ve elindeki mektubu Celasun'a verdi. ''Avukatcığıma söyle, biraz eğlenelim yav. Bu mektubu ulaştırsın o ite.''

''Tamam abi, başka bir isteğin var mı?''

''Yok Celasun. Şu iti halledelim, sıra bunlara gelecek.''

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 13, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

GÜL BAHÇESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin