276 43 13
                                    

Justin'in çağırdığı taksiyle eve geldim ve güneş ışınlarının tam vurduğu kapı kilidini, zarzor açabildim. Annem çıkan sesleri duymuş gibi kapının önünde durmuştu.

Yüzünü görebilmek için kapıyı kapattığımda tamamen açılan perdelere hüzünlü bir bakış attım. Annem, her eve geldiğimde yaptığı gibi tüm perdeleri kapadı ve yüzümü avuçları arasına aldı.

"Meleğim, herhangi bir sorun olmadı değil mi?"

Dudağımı büzüp başımı sağ sola sallamıştım. Hastalığıma üzülme evresinden yıllar önce geçmiştim; fakat her yeri siyah beyaz görmek, benim gibi deli dolu bir kız için kusurdu.

Elimdeki poşeti koltuğa bırakıp annemi inceledim. Siyah, beline kadar gelen dümdüz saçlarıyla ve beyaz teniyle; Tanrı onu hastalığıma özel yaratmış gibiydi. Hastalığımı kavrama evresindeki üzüntümü, bildiğim renkleri sayarken ki yüz ifademi, vitaminler konusunu incelerken; belli başlı renklere göre sıralanan meyveleri öğretmenime açıklamasını isterken, hep yanımdaydı.

Hastalığım yüzünden evde eğitim görüyordum. Ayrıca o gözlüklerin ne kadar gülünç durduğunu kimsenin bilmesini istemiyordum.

Bugün ilk defa bir erkekle tanışmıştım. Adı Justin'di ve benden garip davranışlar sergiliyordu. Üstelik benim sürekli uğramam gereken saç boyası mağazasında çalışıyordu. Hastalığımı bilmese bile benim için renkler seçiyordu. Bu benim için en büyük mutluluktu.

Siyah-beyazlığıma rağmen canlı renklere aşıktım ben. Saçımın görüşüme göre farklı gri tonlarına bürünmesi, değiştirebileceğim tek özelliğimdi.

Annem, ilk zamanlar buna karşı çıkmıştı ama renkli saçımla tanıştığım, ilk ayna gösterimdeki mutluluğum, tüm negatifliliği unicorn atlara bindirip gökkuşağına çıkartmıştı. (y/n: betimlemeye bak dhfh)

Koltuğa oturmuş beni inceleyen anneme "Odama gideceğim." deyip yanındaki poşeti boşaltmak üzere odama çıktım. Bilerek siyah-beyaz istediğim odamın kapısını açtım ve bilgisayar masasının üstünde duran Akromatopsi gözlüğüme kinci bakışlarımı attım. Kıyafetlerimi çıkarıp eşofmanlarımı* giydim ve komidinde duran "Renkli Düşler Sokağı" adlı karikatür kitabımı elime aldım.

Kaldığım sayfayı açıp "Ah bu ne dert!" kısmını okurken yine gülümsemiştim. Hayal edip hayaline bir türlü ulaşamayan çocuğun Noel babayı suçlamasını anlatıyordu.

Yeni karikatüre geçtiğimde başlığını okuyup beyaz yatağıma uzandım. Justin'in son sözlerinden anlam çıkartmaya çalışıyordum. Ne hastalığı olabilir de ben ona derman niteliğindeydim?

Elimi yüzüme yerleştirip saçma sapan düşüncelerimi zihnimdeki volkanik dağda yaktım. Kollarımı yatağımda serbest bıraktığımda poşet hışırdadı. Doğruldum ve poşetteki gereksiz her şeyi boşalttım.

Gözlüğümün bezini ve kutusunu boşu boşuna yanıma almıştım. Hepsini yerleştirdim. Geri dönüdum ve poşeti çöpe atacakken içinde bilmediğim bir şey olduğunu fark ettim.

Tekrar yatağıma oturdum ve elimi poşete soktum. Gözlük kutusu çıkarttığımda şaşırmıştım.

Benim başka Akromatopsi gözlüğüm yoktu ki.

Fermuarını açtım ve o tanıdık camları görmemle kaşlarımı çattım. Eczaneden gözlüğü alamamıştım, peki...

Justin.

Hikayeyi taslaklardan çıkardım; umarım hala okuyan vardır.

Sizi seviyorum.♡♡ xx

akromatopsi ☹ bieberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin