İşe gelirken genelde arabayı kullanmadığım için Yeonjun'un iş çıkışı beni alma fikrini kabul etmiş bulunmuştum. Yarı zamanlılar gelmesi ile kendimi dışarı attığımda Yeonjun'un gelmesini bekliyordum.
Telefonumda mesajları kontrol ettiğimde bizimkiler ile olan grup sohbetinden ve apartmandaki kişilerin olduğu sohbetten mesaj gelmişti. Apartman sohbetine girip aidat ödemelerinin olduğu sohbeti gördükten sonra bizimkilerin ne yazdığına bakmadan telefonu kapattım. O an bakma isteğim yoktu.
Tam o sırada önümde bir motorun durması ile refleks olarak birkaç adım geriledim. Kaşlarım çatıldığında motorcu motorundan inmeden yüzünü bana doğru döndü. Kaskını çıkarması ile pembe tutamların tek tek kasktan dışarı fırlamasını izledim.
Ona tamamen alaycı bir şekilde motorcu benzetmesi yaparken gerçekten motoru olması beni şoka uğratmıştı. Yeonjun beni her geçen gün hatta saniye bile diyebilirim şaşırtmayı başarıyordu.
Ne ara diğer kaskı aldığını bilmiyorum ama başka bir kaskı bana uzatması düşüncelerimden çıkmama neden oldu "Soobin atla hadi." dediğinde elime kaskı tutuşturdu.
"Yujin'i motor ile alamayız."
Sözlerime sadece küçük bir tebessüm ile baktı. "Motoru okulun yakınlarına bırakırız. Olur mu?" dediğinde "Tamam." diyerek başımı sallamam onun yeniden gülümsemesine neden olmuştu. Şimdi de normalde de bu kadar gülümseyen biri miydi sorusu beynimde dönmeye başladı ama bunun cevabınının evet olmasını isterdim. Gülümsemek kesinlikle ona yakışıyordu.
Kaskı taktıktan sonra motorda arkasına bindim. Ellerimi arkada koyacak yer ararken o bir anda ellerimden tutmuş ve onları kendi beline yerleştirmişti. "Böylesi daha iyi." dediğinde kafamı tam olarak o an kuma gömmek istedim. İlk kez motora binmesem de uzun zaman sonra ki ilk binişim olacaktı.
Bana geçmişimi hatırlatması ya da belli olan rutinimi bozması bünyeme hiç iyi gelmiyordu. Midemin bulanmasına, ellerimin titremesine ve nefes alışımın zorlaşmasına bile sebep olabiliyordu. Ben bu değildim. Sınırlarımı aşmasına izin vermek tamamen aptallıktı ama Yeonjun'un o sınırlara asla uymaması bana hiç yardımcı olmuyordu.
Hızını arttırması ile beline sarılı olan kollarım ona biraz daha sıkı sarıldı. Tam o an ağlamak istedim. Motorun hızı ile beraber vücudunuzu kaplayan o rüzgarın aslında size özgürlük hissettirmesi gerekirdi ama bana tamamen boğucu geliyordu. Kesinlikle beni alması fikrini reddetmem gerekirdi. O gün onu eve davet etmem ile de aynı şeyi yapmıştım. Yapmamam gereken şeyleri yapmak iyi değildi.
Yujin'in okuluna yakın bir otoparka motoru park ettiğinde kendimi hemen motordan indirdim. Kaskı çıkardığım an ciğerlerime dolan hava ile rahat bir nefes alabilmiştim. Bazen düşünürken yeniden bu hissi yaşamayı özlediğimi düşünürdüm ama hayır. Kesinlikle geçmişimde olan şeyleri yeniden tatmaya hazır değildim. Olacağımı da sanmıyordum.
Omzuma konan el ile Yeonjun'a bakmak zorunda kaldım. Bana endişeli bir şekilde bakıyordu. Bu yüz ifadesinden de her zaman nefret etmiştim ama Yeonjun o ifadeyle bile büyüsünü saçmaya devam ediyordu. Ondan uzaklaşmam gereken bir sürü neden sayabilirdim ama yapacak cesareti kendimde bulamıyordum.
"İyi misin?" sorusuna "Evet. Hadi gidelim." diyerek önden hızlıca ilerlemeye başladım. Ne Yujin beni böyle görmeliydi ne de Yeonjun. Güçsüz görünmekten nefret eden benliğim kendime deli gibi kızıyordu.
Yujin kreşin önünde öğretmeni ve birkaç çocukla beraber bekliyordu. Beni görmesi ile "Baba." diyerek koşmaya başladı. Hemen eğilip kollarımı açmam ile bana sarıldı. Ondan ayrıldığımda saçını karıştırarak "Günün nasıldı bakalım?" diye sordum.
Elleriyle saçını düzeltirken "Güzeldi. Bugün öğretmenimiz parmaklarımızı kullanarak ağaç yapmamızı istedi. Tüm parmaklarım boya olmuştu." dedi.
"Eglenceliydi değil mi?"
"Evet baba ama Jaehyun'un yüzüne yanlışlıkla boya sürmüş olabilirim. Çok komik görünüyordu ama cidden yanlışlıkla oldu. Sonra da o benim yüzüme sürdü." Arkadan gelen gülme sesi ile Yujin oraya baktı ve Yeonjun'u görmesi ile "Yeonjun amca." diyerek adama yaklaştı. Yujin'in Yeonjun'a olan bu ilgisi beni gerçekten çok şaşırtıyordu.
"Merhaba Yujin." diyerek Yujin'e el salladı. Yujin "Babam ile beraber mi geldiniz?" dediğinde Yeonjun "Evet. Birinin parka gitmeyi çok sevdiğini duydum. Ben de parkları çok severim bu yüzden size katılmak istedim."
Yujin heyecanla el çırptı. O gün olduğu gibi bir eliyle Yeonjun'un parmağını tuttu. Bana doğru döndüğünde ona elimi uzattım ve diğer eli ile beni tutmuştu. Yujin küçük adımlarla bizi sürüklerken biz birbirimize bakıp sadece tebessüm etmiştik.
Yolda ilk önce kendimize kahve, Yujin'e de meyveli bir içecek aldıktan sonra parka beraber yürüdük. Yeonjun içeceklerin parasını ne kadar ödemek istesem de ödetmemişti.
Kahveleri içerken parkın etrafındaki banklara oturuyorduk. Yujin ise çoktan kaydıraklara gitmiş ve her kaydığında "Yeonjun amca bana bak nasıl kayıyorum?" diyerek ilgiyi üstüne topluyordu. Yeonjun'un bu durumdan sıkıldığını söyleyemezdim. Aksine o da keyifle her seferinde Yujin'i övüyor ve onunla beraber eğleniyordu.
Doktorların o kasvetli havasının aksine Yeonjun farklıydı. O çocukla beraber çocuk olabilirdi. O an ağzımdan "Neden doktor olmayı seçtin?" sorusu çıktı.
Bana kısa bir süre baktı sonra da gözü Yujin'in üzerine geri döndü. İkimizin gözleri de Yujin'den uzun süre ayrılmıyordu. "Ailemdeki herkes doktor. Seçim değil de zorunluluk diyelim." Kahvesinden bir yudum aldı.
O an iç çekmeme engel olamamıştım. "Aslında hastanelerden nefret ederim. Doktorları da pek seven bir tip değilim. Senden önce olan doktor ile de çok konuşmazdım ama bilmiyorum. Sanırım sen farklısın."
O an bana tamamen döndüğünde söylediğim sözlerin yükü sanki üzerime binmişti. "Bu sanırım iyi bir şey. Öyle değil mi?"
Başımı aşağı yukarı sallayarak "Sanırım öyle." dediğimde "Hastaneleri neden sevmiyorsun?" sorusu kanımın donmasına neden oldu. Göğsüme tam o an bir yumru oturmuştu.
"Tüm sevdiklerinin oradan cenazesi çıkınca başka seçeneğin kalmıyor." Bu cevabı söylemek bile ağır bir yüktü. Hâlâ o iğrenç kokuyu, makinelerin çalışma seslerini hatırlıyordum. Ona bir şey söyleme imkanı tanımadan bitmiş kahve kartonunu çöpe atmış ve Yujin'in yanına adımlamıştım. O da aynı şekilde peşimden geldiğinde hiçbir şey konuşmadık.
Zorlanmış olduğumu anlamış olmalı ki Yujin'e salıncakta sallanmayı teklif edip bana tek başıma soluklanabileceğim bir alan yarattı. Kısa bir süreliğine de olsa sırtımı okşayarak yanımda olduğunu bir şekilde belli etmeyi başarmıştı.
Şimdi Yujin'i sallıyor ve onları izleyen bana kaçamak bakışlar atıyordu. "Yeonjun amca daha hızlı." diyerek sonuna kadar eğlenen Yujin ise benim yeniden tüm dertlerimi unutmamı sağlıyordu.
••
ŞİMDİ OKUDUĞUN
How to love, Yeonbin
FanfictionSoobin'in hayatta en önem verdiği şey oğluydu. Ta ki Yeonjun hayatlarına girene kadar..