Džanum

54 10 44
                                    

jisung'dan 

(ama felix'e gönderdiği mektuba dahil değil, mektuplar çoktan verildi ve kısa bir bölüm.)

neredeyse 1 saattir minho'yu bekliyorum. ona bir şey mi oldu diye endişelenmeye başlıyorum ama içimdeki, yanımda minho olmadığı zaman mantıklı konuşan o ses yine konuşuyor. "muhtemelen seni polise şikayet ediyordur. neden ona güveniyorsun ki amk?!"

ve tabii ki aptal olduğum için minho'nun bana ihanet ettiğini söyleyen iç sesimi bastırmaya çalışıyorum. bunun yerine "ya minho'ya bir şey olduysa? ya yine polis kişiliğine döndüyse?" diye düşünmeye çalışıyorum ama bunlar da en az minho'nun bana ihanet etmesi kadar kötü olasılıklar.

acaba felix ne yapıyor? umarım uyuyordur, mektupları yarın okur. ilk okuduğu anda vereceği tepkiyi düşünmek bile istemiyorum... meleğim, lixie'm... onu incitmekten nefret ediyorum ama onun bugüne kadar yaşadığı kötü şeyleri ve tramvaları ben ona yaşattım.

bir süre sonra düşüncelerimi bozan şey minho'nun ayak sesleriydi. 

"sonunda geldin amk. neredeydin?"

"söyleyeceğim ama gülmeyeceksin"

"ya neden güleyim saçmalama hadi"

"kıyafetlerimi değiştirdikten sonra biraz dinlenmek istedim ve... uyuyakaldım"

normalde olsa minho'nun şapşallığına gülerdim muhtemelen, ama dakikalar sonra intihar edecek birisi olarak en ufak bir tepki bile veremedim.

"kızdın mı?"

minho tatlı bir şekilde konuşup ellerini yanaklarıma koyunca da tepki vermedim. önceden de intihar etmeyi denememe rağmen bu seferki çok farklıydı. hissizleşmiş gibiydim, sadece gergindim. bir de lixie'mi düşünüp üzülüyordum.

"yok hayır, kızmadım."

sesim de benim gibi soğuk çıkıyordu. şimdi minho yanımda olmasına rağmen biraz da olsa mantıklı düşünebiliyordum. minho'nun yaptığı ve eskiden kalbimi fazlasıyla çarptıran şeyler şu an hiçbir şeydi. ama belki felix bunları yapsaydı kalbim eskisinden kat kat daha fazla çarpardı.

çatının sonuna, atlayacağımız yere gittim ve oturdum. sessizce etrafı inceledim, yıldızlara baktım. felix'in çillerine benziyordu. ve muhtemelen karşımdaki kocaman dünyada minicik görünen o binaların birinde felix huzurlu bir şekilde uyuyordu. bense...

iç çektim ve etrafı incelemeye devam ettim. bir süre sonra gözlerimin dolduğunu hissettim. gözlerim dolunca hala bir şeyler hissedebildiğimi hissettim ve sessizce ağlamaya başladım. intihar edeceğimden falan değil, sadece felix için ağlıyordum. önceki intihar girişimlerimde de felix'i düşünüyordum ama ilk defa bu kadar ağır gelmişti. onu çok özlemiştim. keşke, en azından ölmeden önce ona sıkıca sarılabilseydim. saçlarını okşayabilseydim. son bir kere ailesiyle sohbet edebilseydim, son bir kere ailem varmış gibi hissedebilseydim.

ağladığımı fark edince minho da gelip yanıma oturdu. gözyaşlarımı silmeye çalıştı ama izin vermedim. onun yerine kendim sildim.

"hazır mısın?" 

minho bunu dediğinde dolu gözlerimle ona baktım. her ne kadar istemesem de bunu yapmak zorundaydım çünkü hayatımın geri kalanını hapislerde geçirip delirmek de istemiyorum. minho'yu onaylarcasına başımı salladım ve birlikte çatının en ucundaki basamağa çıktık.

gece çökerken aynı rüyaya geri dönüyorum. yine ve yine aynı rüya, aynı senaryo. ama farklı hisler. intihar etme isteği ve intihar etmek zorunda hissetmek. felix için üzülmek ve felix için mahvolmak. minho'dan hoşlanmak ve ona karşı hiçbir şey hissetmemeye başlamak.

"korkuyor musun?"

minho'nun sesiyle kendime geldim. bu ses beni gri denize çağırıyor. metrelerce aşağıda olan gri denize, taşlara çarpmak için çağırıyor.

"biraz"

şansım kalmadı, kurtuluşum yok. son günüme dek kaderim lanetliydi. şimdiye o son gün geldi ve aşağıda beni bekliyor.

bu ruhun evi yok, bu ruhun sesi de yok. bir evim yok, şu anda evim diyebileceğim tek insan karşımda durmuş beni ölüme çağırıyor. eskiden olsa felix'e evim derdim ama artık felix'e geri dönemem, onu bu halimle kirletemem. bu ruhun sesi yok. minho'nun karşısında sesim çıkmıyor, sanırım korktuğumdan ve istemediğimden dolayı.

bir süre daha aşağıyı izledim ve sessiz kaldım. minhoysa beni iyi hissettirmek için bana yaklaşıp sarıldı.

hayır.

sarılmadı.

önce onun ellerini belimde hissettim, sonrasındaysa kendimi boşluğa düşerken buldum. duyduğum son ses minho'nun arkamdan "aptalsın han jisung. hayatımda gördüğüm en büyük aptalsın." diye bağırıp gülmesiydi. ne oluyor..?

kill your parents | minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin