Nefesini alnımda hissediyordum. Bir an için göz göze gelmiştik. Gözleri siyahın en koyu tonuydu sanırım. Göz alıcı dediğim kadar yakışıklıydı.
Amaaann! Banane elin patatesinden. Evet arkadaşlar biraz sonra Güneş çarpılabilir.
Yavaş yavaş üzerinden kalktım. Eşyaları tek tek kaldırdıktan sonra onu takip etmeye başladım.
İstanbul ilginç bir yerdi. Aslında ilginçten kastım güzel ve farklı bir şehir. Renkli renkli dükkanlar, simit yakalayan martılar, sevgilisiyle boğaz manzarasını izleyen gençler...
"Evet ufaklık gösterdiğin adrese geldik."
Ufaklık mı? Tamam boyum kısa olabilir de sanki kendisi çok uzundu.
Senden uzun Güneş. Çok konuşma Güneş.
İç sesimi sessize aldıktan sonra şu göz alıcı çocuğa teşekkür ettim. Gitmesini bekledim ama bir adım bile kıpırdamıyordu. Ona kaş göz işareti yaptım. Ve sadece pis pis sırıttı.
Pis pis mi sırıttı? Saçmalama Güneş o çocuğun gamzeleri var.
Sus iç ses suuuss!!
"Gitmeyecek misin?"
"Arkadaşın gelene kadar hiçbir yere gitmiyorum."
Iyy. Nefret ederim böyle kabadayı tiplerden.
"Peki" dedim sadece. Peki. Peki. Peki.
Sedef'i bekliyordum. Uyuşukluğu tutmuştu yine . Şu yanımdaki göz alıcı çocuk en son dayanamayıp "Bir yerlerde oturalım mı? Hem çay falan da içeriz."
Aslında güzel bir fikirdi. Hem yanımda eşyalarım da vardı. Bir yerlerde dinlenmek mantıklı olabilirdi.
"Peki" yine gamzeleri belli olacak şekilde sırıttı. Sanırım durmadan 'peki' demem hoşuna gitmişti.
İçerisinin karanlık olduğu bir yere girdik. Sanırım bu göz alıcı şey beni bara getirmişti.
"Beni bara mı getirdin?" sanırım sorduğum soru ona göre saçmaydı. Ve bana küçümseyerek baktı.
"Seni asla bara getirmem , bir başkası da getiremez."
Sessiz bir şekilde boş bir masaya oturduk. Yazın İstanbul çok sıcak olduğu için ben bir kola almıştım. O da kırmızı bir şeyler içiyordu. Bir kaç dakika sonra Sedef yanımıza geldi. Ona gittiğimiz kafenin yerini buraya gelmeden mesaj atmıştım.
"Selam ben Sedef." demişti göz alıcı çocuğa elini uzatarak.
"Gece." dedi yapay bir şekilde sırıtarak.
Demek adı Gece'ydi. Aslında güzel ve değişik bir isimdi. Of banane ya ondan. Patates kafalı.
Valla çarpılıcan Güneş.
İç sesime aldırmadan konuşmayı dinlemeye devam ettim. Sedef Gece'ye sulanıyordu sanki. Bu konuyu Sedef'le kesinlikle konuşacaktık. Birbirlerine hoşçakal dedikten sonra Gece kafeden uzaklaşmaya başladı. Onun gidişini izledikten sonra bizde çıkışa doğru yürümeye başladık.
Sedef nerede kaldığını anlatıyordu yürürken. Siteymiş ve havuzu varmış. Harika.
Eve vardığımızda direkt eşyalarımı dolaba yerleştirdim ve ardından annemi aradım. Eve geldiğimde onu arayacağıma dair söz vermiştim çünkü. Konuşmayı tamamladıktan sonra hemen yemek yemek için mutfağa doğru gidiyordum. Birden zil çaldı. Kim gelebilirdi ki? Sedef'in geleceği yoktu. Bu yüzden kapıyı ben açmak zorunda kaldım. Ah Sedef ah!