Selam ben Güneş. Yorucu bir 10. sınıfı atlatmış bulunmaktayım. 1 hafta önce karneler dağıtıldığında annem ve babam dayanamayıp yanıma gelmişlerdi. Ne gerek vardı dememe rağmen itiraz istemiyorlardı. Çok fazla düşüncelilerdi ama hiçbir arkadaşımın annesi ve babası gelmemişken neden benimkiler peşimi bırakmamışlardı? Ah! Onları yinede seviyordum. Ha bu arada inek kızımızın karnesinin hepsi beş. Tabiki karne hediyesi isteyecektim. 10. sınıfta takdir almak kolay mı?
Karnelerin dağıtılmasının üzerinden 1 hafta geçmişti. Gerçekten çok sıkıcıydı. Ben de ara sıra Sedef'le konuşuyordum. O İstanbul'da gezerken ben de evde yeni yerler keşfediyordum. Gerçekten çok hoş.
"Anneee!" yine odamdan salona doğru haykırmıştım.
"Efendim kızım?"
"Şu karne hediyesini bir konuşsak?" İstanbul'a gitmek istediğimi biliyordu. Ona yalvarırcasına bakıyordum. İzin vermeyecekti. Ama yinede şansımı denemekten ne zarar çıkardı ki?
"Bilmiyorum. Bu konuyu babanla bir konuşmamız lazım." klasik öğrenci moduna girip hemen arkadaşlarımdan örnek vererek annemi ikna etmeye çalışacaktım.
"Anne hem Sedef de gitmiş. Benim Sedef'den neyim eksik. Hem karnemin hepsi beş."
"Bilmiyorum Güneş. Babanla konuşmamız lazım." bayağı bir ofladıktan sonra yavaş yavaş odamdan uzaklaştı.Kapının zili çalıyordu. Ev kızı olarak tabiki kapıyı ben açacaktım.
"Aa! Baba hoşgeldin." sırf şu İstanbul işini konuşacağız diye kapıyı büyük bir iştahla açmıştım .
"Ya baba sana bir şey sormam lazım."
"Sor kızım."
"Ya baba şimdi ben burada çok sıkılıyorum. İşte şey Sedef İstanbul'da. Onunla beraber kalsak. Hem vakit geçirmiş olurum."
Babam bir kaç dakika düşündükten sonra ona yalvarırcasına baktım. Sonra bana sarıldı ve "Tamam ama dikkatli olacaksın tamam mı küçük hanım?"
"Çok teşekkür ederim baba" dedikten sonra odama zıplaya zıplaya çıktım.
**
"Evet anne onu da aldım merak etme."
Adana'dan İstanbul'a fazla bir mesafe olduğu için uçakla gidecektim. Biraz ürkütücüydü. Ama bulutların üstünden gitmek hoşuma gidecekti. Buna emindim.
Uçak yavaş yavaş kalkıyordu. Ne yalan söyleyeyim korkuyordum. Ama gözümü açacağım bitecek.
Uçaktan indikten sonra hemen telefonumu çıkarıp Sedef'i aradım. Metroyla gidebileceğimi söyledi. Bu kadar eşyayla nasıl gidecektim. Neyse Güneş sen neleri atlatmış kızsın bunu da yaparsın.
Metro yaklaştığında yavaş yavaş bindim. Sedef Taksim'deydi.
"Bakar mısınız? Bu metro Taksim'e mi gid-" şuan karşımdaki çocuk çok göz alıcıydı.
"Bir şey mi diyecektiniz?" dilim tutulmuştu. Hemen cevap vermeliydim.
"Bu metro Taksim'e gidiyor mu?
"Evet" evet dedi sadece ya. Evet. Evet. Evet.
Metro gittikçe yavaşlıyordu. Sanırım Taksim'e gelmiştik. Şu yanımdaki göz alıcı çocuk da kapıya doğru yaklaşıyordu. Eşyalarımı tek tek aşağı indirirken şu göz alıcı çocuk da bana yardım etti.
"Teşekkür ederim." teşekkürüm karşısında hiçbir şey söylemedi. İlginç. Cool olmaya çalışıyordu sanırım. Ama bir patatesten farkı yoktu.
Sus Güneş çarpılacaksın . Sus Güneş.
Göz alıcı çocuk sanırım buraları biliyordu. Hazır konuşmuşluğumuz varken ona sormam ayıp olmazdı herhalde.
"Hey! Şey ben bir şey soracaktım. " elimdeki adresi göstererek tepki vermesini bekledim.
"Çok şanslısın hem oraya gidiyorum hem de benimle geliyorsun." resmen ego kasıyordu bu çocuk. Yapay bir şekilde sırıttım.
Onu takip ediyordum. Birden tramvay geldi ve kendimi birden şu göz alıcı çocuğun üzerinde buldum. Hayatımı kurtarmıştı. Ah! Romeo'm.
"Benim yanımdayken ölmene izin vermem."