Dışarıdaydım. Kapkaranlık gökyüzüne rağmen gördüğüm ağaçlar ile büyük bir gülüş sarmıştı yüzümü. Ağaçların arasından gelen babam büyük bir pişmanlıkla geliyordu yanıma doğru ben ise kollarımı açmış onu bekliyordum. Babam yavaş yavaş yanıma gelirken her attığı adımda yüzü biraz daha aydınlanıyordu. Aramızda son 3 adım kaldığında gördüğüm yüz ile olduğum yerde kalakalmıştım. Koşamıyordum. Konuşamıyordum. Sanki insani tüm faaliyetlerim kesilmişti. Nefesim kesilirken o üstüme geliyordu. Aramızdaki son 3 adım biteli çok oluyordu ama o sanki aramızda bir cam varmış gibi ellerini bana uzatamıyordu. Tanrım... teşekkürler. Gözümden yaşlar akarken ne yapmam gerektiğini bilmiyordum neden ağladığımı da bilmediğim gibi. Yavaşça ağaçlar sallanmaya başlarken yavaşça kayboldu yüzü onun yüzünü alan yüz Hyunjin'n yüzü olurken çığlık atarak ayağa kalktım.
"Ne oluyor amına koyayım ya uyuyacağız alt tarafı şurada. Korkma, dokunmam sana." Hyunjin ter içinde kalmış çocuğa korkuyla bakarken Jisung neler olduğunu anlamıyordu. Babasını gördüğüne emindi ama o babası değildi ve hayır hala içeride Hyunjin ile beraber yatıyorlardı. İfadesiz bir şekilde Hyunjine bakarken ne demesi gerektiğini bilemiyordu. O sırada çıkardıkları bağırışmaya uyanan Jeongin ikisine de tuhaf tuhaf bakarken ter içinde kalan Jisung'u farkedince hızla yanlarına gelip Hyunjin'i yataktan iktirerek yanına oturmuştu.
"Jisung, rüya mı gördün?" Jeongin'in sorduğu soruya başını sallayarak cevap verirken artık hafiften rüyadan ayılmanın haliyle konuşmaya başladı. "Rüya değildi, gerçek gibiydi... Jeongin dışarıdaydım, kurtulmuştum sonra... sonra o geldi babam sandım o'ydu kurtulmak istedim kaçamadım,sustum." sözlerini kesen şey bir anda başlayan öksürüğü olurken Jeongin ve Hyunjin merakla Jisung'a bakıyorlardı. "Siktir! Jeongin kan var. JEONGİN KAN KUSUYOR ÇOCUK"
Jeongin de Hyunjin gibi ne yapması gerektiğini bilemiyordu Jisung yanlarında ölüme yaklaşırken onlarda odada su bulmaya çalışıyorlardı. Kirlenmiş, tozları gözle görülür derecede odada su ve benzeri hiçbir şey bulunmazken Jisung son nefeslerini veriyordu.
Gözleri yerçekimine meydan okuyarak inmeye çalışıyordu bir yandan da kanı durdurmaya çalışıyordu. Durmadı. Jisung o gün orada kendi kanları arasında bayıldı. Hyunjin ve Jeongin ise kendilerini suçladılar. Geriye kalanlar ise hala uyurken aralarından ayrılan çocuktan haberleri bile yoktu.
Sabah gardiyanlar Jisung'un ölen bedenini almışlar ve bilmedikleri o yere götürmüşlerdi. Kimse bunu umursamazken Hyunjin kendini suçlayarak onun ölümünü takmayan kişilerin üstüne yürümüş hastalıklı bir haldeydi. Verilen görevlere uymuyor taşkınlık çıkarıyor millete şataşıyordu. Jisung'un ölümünden daha 3 gün geçmeden Seungmin girdiği tuvalette gördüğü beden ile büyük bir çığlık atarak herkesin kalkmasına sebep olmuştu. Şasırılmayacak bir biçimde Hyunjin de kendi kanında ölmüştü.
Aradan 5 yıl geçti mevsimler değişti, yıllar değişti. İktidar değişti ve eski iktidarın yarattığı bu yer artık kapanmıştı. Başındaki kişiler suç almadı ama oradaki herkes masum kalmıştı. Ölenlere ise olanları o zaman öğrenmişti Seungmin işte yemek artığı gibi çöpe koyuyorlardı. Çöp konteynerlerinde bulunan bedenlerde hala arkadaşlarını arıyordu Seungmin onların ise bir kemikten farkları yoktu.
İnsanların çoğu onların kendi yaşamlarını bozacağını ve çocukları da kendi gibi serseri yapacaklarını düşünüyordu. Seungmin bu sözleri her işittiğinde deliriyor, köpürüyordu bağırmak istiyordu "ben oraya girdiğimde daha 10 yaşında yoktum be benim suçum neydi?".
Şimdi ise devletin gönderdiği psikoloğa gelmişti. Halkın korkusu yüzünden olan bu şey bu insanların toplum içinde yaşaması için gerekli deniyordu. Seungmin buna da gelmek istemiyordu.
"Seungmin, bana orada hatırladığın kişileri anlatır mısın? Hiç yakın olduğun birisi var mıydı?"
"Vardı... 6 kişi vardı geriye kalanları önemsemiyordum aslında. Ha birde Minho vardı 7 kişiydiler ama onun durumu değişik aslında." Adam kaşlarını çatarak bakmıştı Seungmin'e "Karışık olan durumu anlatabilir misin bana?"
"Minho eski bir arkadaştı. Ben 10 yaşında gelmiştim oraya ben gelmeden 1 yıl önce gelmişti o benden 2 yaş büyüktü 12 yaşındaydı. Sonra öbür arkadaşlarımız geldi ilk gelen Hyunjin'di o Minho'dan bile önce gelmişti sonra dediğim gibi Minho gelmişti sonra ben benden sonra Jeongin diye birisi gelmişti ondan sonra da Felix diye birisi hepimizin suçu aynıydı aslında polis arabası geçerken dışarıda kalmak şey bilirsiniz o dönem polisler yakaladıkları suçlu sayısına göre fazladan para alıyordu ve o dönemde bizde bundan nasibimizi aldık.
Sonra Changbin geldi hırsızlık yapmış diyorlardı herkes ondan tırsıyordu gittim yanına dedim ben senden korkmam, korkma dedi o gün içim ısındı ona sonra Chan geldi kavga etti diye ağzı yüzü kan içindeydi korkmuştuk daha küçüktük o geldiğinde ben çoktan 12 yaşındaydım ve benim için hayat korkunçtu.
Chan'dan sonra Jisung geldi o geldiğinde Jeongin ve ben en küçükleri olduğumuz halde 14 yaşına basmamıza az kalmıştı 13 yaşımızın sonlarındaydık. Jisung'u sanki bir çöp gibi yere atmışlardı çocuk daha ne olduğunu kavrayamadan etrafta gezen hayvanlar ile korktuğu belli oluyordu. Biz hepimiz artık sadece kendimizi koruyacağız başkasına yardım etmemeliyiz mantığı yapıyorduk bu yüzden kalkmaya tenezzül bile etmedik ama Minho kalkarak yanına gitmiş son kalan suyunu ona vermişti. Zaten olaydan 2 yıl sonra ikisi çıkmaya başladılar. Biliyor musunuz o ikisi çok güzeldiler beraberken gözleri parlıyordu. Minho 18'di artık Jisung ise bizden biraz büyük biz 15'in sonlarındayız o 16 yaşına girdi artık. Sonra bir gün yatakhanede isyan çıktı isyan çıkartan herkes tek tek öldürüldü. İsyan edenlerin arasında Minho da vardı. Jisung'u, beni ve öbürlerini buradan çıkarmanın yolunun bu olduğunu düşünüyordu. Yanılmıştı. Zaten yakın olmayan bu 8 kişi ölümler ile tamamen uzaklaşmıştı artık hiç kimse kimseyle konuşmuyordu.
Minho gitmişti artık sonraları Jisung delirdi ve 1 yıl sonra Minhoyla konuşuyormuş gibi davranmaya başladı psikolojisi bozuldu. Bir gün Hyunjin yanıma geldi ve Jisung'un çok kötü durumda olduğunu söyledi. Durumundan korktuk ama bir şey değişmedi ne yazık ki bizde bir yerden sonra o varmış gibi davrandık Jisung varken.Bunu Changbin de farketmişti Jisung'un Minhodan sonra en yakın olduğu kişi Changbin'di benim ise en yakın olduğum kişi Changbin'di o o ortamda koşulsuz güvendiğim kişi o'ydu.
Sonra 3 ay geçti gecenin bilmem kaçında Jeongin gelip uyandırdı ve Jisung'un ölmek üzere olduğunu söyledi cümleyi anlamadım, duymadım, duymazdan geldim. Jisung o gece öldü ben arkamı dönüp uyudum. Changbin'den sonra en yakınım Minho'ydu ve ben onun bana emanetini koruyamamıştım. Sonra Hyunjin delirdi milletin üstüne yürüdü ve o da 3 gün sonra ölü bulundu onu tuvalette ölü bulan bendim.
Sonra öbürlerini de tek tek ölümlerine gördüm. Hepsi öldü tek birisi dışında. Felix. Şu an onunla beraberiz yani aynı yerde kalıyoruz. Her gün oradaki hallerimizi görüyorum düşlerimde her gün Hyunjin'in ölen yüzünü gördüm, her gün kendime lanet okudum ama günün sonunda ne onlar geldi ne de ben gittim. Gidemedim. Changbin ölürken hala bana yaşa derken ben kendime zarar veremezdim. Bunu ne kendime ne ona yapamazdım. İşte bugün buradayım şu anda ve her an o kaldığımız yere geri döndüğümde Felix'in de ölü bedenini bulacağımın farkındayım. Eğer onu da ölü bulursam da yaşamaya gücümde yok." Seungmin uzun konuşmasını böyle bitirirken gözlerinden akan yaşları da silmişti bir yandan artık onların gelmeyeceğini kabullenmişti.
---bitti(?)----
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"Son" toplama kampı
FanficJisung uzun zamandır bu toplama kampında kalıyordu, Minho ise daha yeni gelmişti. Ama Jisung kendini onu korumak isterken bulmuştu.