Oy ve yorum lütfen.
Jungkook, arkasını döndüğünde, kendisine doğru gelen bedeni görmüş ve gözlerinin parlamasına izin vermişti. Kalın siyah topuklularının zeminde çıkarttığı sesi umursamadan kendisine doğru geliyordu. Giydiği siyah, kolsuz straplez elbisesi, darlığının verdiği kısalık ile daha da yukarı sıyrılmıştı. Üzerindeki kırmızı ceket, onu daha da ciddi birisi gibi göstermişti. İki yanına ayırdığı sarı saçları, ve keskin makyaji, beyaz tenini daha da ön plana çıkartmış gibiydi. Boynundan göğüsüne doğru bir su misali akan, elmas kolyesi bu geceki kombinini tamamlayan en büyük unsurdu.
Jungkook ağzını açamadan edememişti.
"Çok... çok dikkat çekicisiniz."
"Hayret. Aynı şeyi ben de sizin için düşünüyordum."
"Peki bu auranız hakkında, bilmem gereken şeyler nelerdir?"
Jungkook'un bu konuya bodoslama girişini içten takdir etmiş, ve iğneleyici, çekik gözleri ile onu baştan aşağı bir kez daha süzmüştü.
"Açıkçası, mükemmelliyetçiyimdir. Ah ben her zaman kazanırım ve zaferlerimi her koşulda kutlarım."
"Uh... anlıyorum. Güçlü birisine benziyorsun. Tek başına hayatta dikiş tutturabilenlerden gibis-"
"Öyle gözüktüysem eğer, ne güzel başarı. Peki ya sen?"
"Ah ben mi? Ben henüz kendimle ilgili bilinmesi gerekenleri hazırlamadım.."
Jungkook, gözlerini kaçırmış ve arkasındaki ağaçlara bakmaya başlamıştı. Şu an karşısında duran bedenle iletişim kurabilmek, onu çok zorluyordu. Baskı, çok fazlaydı.
"Belki, beraber düşünürüz."
"Belki."
Jimin, hiçbir şey demeden gitmiş, ve ardında yeniden topuklu sesinden başka hiçbir şey bırakmamıştı.
Jungkook, içinden onun için "Hayattan ne istediğini biliyor. Ve kolaylıkla alıyordur." Diye geçirdi. Onun hakkındaki tek düşüncesi, yalnızca bu 2 cümleden ibaretti.
Düşüncelere dalmışken arkasından gelen "ben de kendimi özgüvenli bilirdim, vay be!" Sitemini duyması ile kıkırdamış, sunucuya kocaman gülümsemişti.
Tam o sırada kendisine milyon dolarlık banknot destelerini anımsatan gülümsemesi ile yaklaşan, şık bir takım elbise giyinimli, uzun boylu bedenin yaklaşması ile tüm ilgisini ve odağını o tarafa çevirmişti.
"Benim adım Namjoon. Harika görünüyorsun. Nasıl hissediyorsun? Umarım görünüşün gibi bir duygu durumları içerisindesindir."
Namjoon, arkasına ve çevresine kısa bir bakış attıktan sonra cümlesine hafif bir kahkaha ile devam etmişti.
"Gerçi, bu kameralarla pek zor gibi görünüyor."
"Nasıl olduğumu soran ilk kişi oldun. Bu daha da samimi hissettirdi."
Namjoon, yeniden o kusursuz gülümsemesini Jungkook'a sunmuştu.
"Harika bir akşam. Yeni kişilerle tanışıyorum ve hangisinin hayatımda kalıcı olacağını kestiremiyorum. Heyecan verici."
Jungkook, kendisine içten bir şekilde gülümseyen kişiye kısa bir bakış atıp tavşan dişlerini göstererek gülümsemişti.
"Yani ben her zaman başkalarının hayatlarına elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırım. Annemin de dediği gibi, ancak kendine saygı duyarak başkalarına da saygı duyabilirsin."
"Annen bilge bir kadına benziyor. Ya da tüm engelleri kendi başına aşmak zorunda kalan birisi?"
"Öyleydi. Bugün seni daha yakından tanımayı umuyorum."Bu kısalık ve özlüğe yalnızca "umarım." Demekle yetinmişti. Buna karşılık Namjoon, göz kırpıp son kez o kusursuz gülümsemesini Jungkook'a takdir etmişti.
Ve Jungkook'un Namjoon hakkındaki düşüncesi ise, onun gerçekten bir beyefendi olduğuydu.
"O gerçek bir beyefendi. Ve ah çok yakışıklı. Kızım ona bir şans ver!"
Sunucu, Jungkook'un koluna bir yumruk savurduğunda Jungkook flörtöz bir tavırla sırıtmıştı.
Tam o sırada, birisinin koşma sesini duyması ile endişelenen Jungkook, çalıların arkasına kafasını uzatmıştı. Fakat henüz ne olduğunu anlayamadan birisinin üzerine düşmesi ile yeri boylamıştı.
Üzerindeki beden, şimdiden zibilyon kere özür dileyip, üzerinden de kalkmamaya kararlıydı.
Nasıl?
Cidden de oyundakinin aynısını yazmak zormuş.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ROMANCE CLUB
FanfictionJungkook, bir flört programına katılır. Bakalım gerçek aşkı bulabilecek midir..? | Taekook | | Semetae | | Ukekook | | Femkook | { Romantizm Klubü adlı oyunun The One adlı serisinden esinlenilmiştir }