Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Saat sabaha karşı beşe gelirken karanlık sokağı aydınlatan tek sokak lambasının yanında gelecek olan arabayı bekliyordu. Hava serindi. Siyah montunun önünü kapatmış, ellerini cebine koyarak ısınmaya çabalıyordu. İçine kıyafet, ilaç ve tansiyon aleti sıkıştırdığı çantası ayaklarının dibinde duruyordu. Çadırı en yakın arkadaşı ve amcası arabanın bagajı yerleştirmiş olmalıydı.
Park Jimin ile lisenin ilk senesinde tanışmışlar, hemen kaynaşarak kısa zaman içerisinde en yakın arkadaş konumuna gelmişlerdi. Jimin şansız bir çocuk olmasının yanında sakar ve hastalık kapmaya meyilli bir yapıya sahipti. Ailesi onun üzerine düşer, kendilerinin bilgileri olmadığı hiçbir yere gitmesine izin vermezlerdi. Tüm yaz boyunca kamp için yalvarmalarına rağmen Jimin'in ailesi gidecekleri yerin uzak olması ve Jimin'in başına bir şey gelmesi ihtimalinden çekinerek izin vermemişlerdi. Ailecek kamp yapmayı önermiş olsalar da yeni reşit olmuş genç yalnız kalmak, arkadaşlığın verdiği keyfi yaşamak istiyorlardı.
Altmış yaşlarında olan amcasının gelmesinden hoşlanmamış olsa dahi en azından iki gece boyunca istedikleri zaman dilimine sahip olacakları için sessiz kalmıştı. En büyük istekleri Jungkook arabayı kullanırken sevdikleri şarkıları bağırarak söylemek olsa da onu erteleyebilirlerdi.
Sokağın ucunda görünen siyah Mercedes marka jeep sokak lambasına yaklaştı. Jungkook çantayı aldı ve hemen önünde duran arabanın arkasına ilerledi. Jimin üzerinde kalın bir hırka ile arabadan indi. "Harika bir müzik listesi hazırladım, yolda çok eğleneceğiz." dedi, Jungkook onun sevimli bir şekilde yerinden zıplayarak konuşmasına gülümsedi. "Amcan rahatsız olur, kamp yerinde yaparız." Jungkook ailesinden kendisinden büyüklere karşı saygılı olması gerektiği öğretilmişti. Kendi yaşıtındaki insanlarla olan konuşma tarzı, davranışı, haylazlıkları bir anda son bulurdu. Jimin kahkaha atarak arabaya yaslanırken onun neden güldüğünü anlamaya çabalıyordu.
"Merhaba Jungkook."
Ön kapıdan çıkan ve kendisine selam veren bedene karşılık vermek için bakışlarını arkadaşından çektiği sırada hiç beklemediği bir bedenle karşılaştı. Siyah kot pantolonunun üzerine siyah bir kazak geçirmiş, üzerine de yün bir örgü hırka giymiş beden altmış yaşlarında durmuyordu. Yüzünde sıcak bir tebessüm vardı. Siyah saçları rüzgârın etkisiyle savruluyordu. Jungkook onun büyüsüne kapılırken bir masal kitabının içine sızdığını, bir büyünün yaşlı Kim Minhoo'yu kendisine hayallerinin erkeği olarak gösterdiğini düşünüyordu.
"Amcamla tanış, Kim Taehyung."
Kim Taehyung gözlerini Jungkook'un bakışlarından çekerek Jimin'e çevirdi ve bir daha ona amca derse kamp alanında onu bırakmakla tehdit etti. "Amca mı? Minhoo amca bizimle gelmiyor muydu?" diye sordu Jungkook, arkadaşı hâlâ kahkaha atıyordu ve gözlerinden yaşlar süzülmeye başlamıştı. "Abim mi? Hayır, ben geliyordum. Grupta da konuşmuştuk." dedi Taehyung, aklı karışmış görünüyordu. Bir anda olayları kavraması ile gülümserken Jungkook bir yere tutunmak zorunda hissetti. Bir elini arabaya yasladı. Hayatında görebileceği en güzel, en içten gülümsemeye sahipti Kim Taehyung. "Sen grupta o yüzden öyle konuşuyordun? İlaçlar, tansiyon aleti, amca demen... Sürekli kibar davranman. Çok tatlısın." dedi Taehyung, artık arabaya binmeleri gerektiğini söyledi.