ep1

48 2 4
                                    

Çalan alarmın kulaklarımı parçalayan sesiyle gözlerimi aralamaya çalıştım. Çapakların yapıştırdığı göz kapaklarım açılmamaya yemin etse de açmak zorundaydım. Yine aynı sabah, yine aynı, yine aynı.

O hissi bilirsiniz değil mi? Hani böyle yapılmaması gereken çok kötü bir şey yaparsınız ve sonrasında salakçasına, bomboş, hiçbir şey yapmadan beklersiniz. Çünkü artık yapmışsınızdır ve iş işten geçmiştir. O bekleyişte, yaptığınız şeyin yanlışlığını ve çirkinliğini bilirsiniz, o yüzden sürekli midenizi alt üst eden, durduk yere kakanızı getiren o aptal his ile baş başa kalırsınız. İşte ben de, her sabaha o his ile uyanıyordum.

Kıyafet dolabının yanındaki mantar panoya kaydı gözüm. Tam 7 sabah olmuştu. 7 sabah, 1 hafta, 168 saat, 10,800 dakika ve ben tüm bu süreç içerisinde, diken üzerindeydim. Korkunun yanı sıra, gerçek anlamda düşündüğümde komik geliyordu. Sadece 3-4 dizelik ufacık bir yazının, günlerimi alt üst etmesi. Beynimi emmesi ve beni tüketmesi. Gerçek anlamda komik ve acınası. Zayıf, ve akla gelebilecek zayıflığı ve acizliği tanımlayan her kelime.

Üzerimden uyuşukluğumu atabilmek adına üzerimdeki yorganı tekmeleyerek yataktan kalktım. Kıyafetlerimi bir çırpıda gelişi güzel yere fırlattıktan sonra hızlıca duşa girdim.

Ben, Byun Baekhyun, artık duşunu 10 dakikada alabilen, yerden aldığı kıyafetleri gönül rahatlığıyla giyebilen, işe taksiyle giden biri olmuştum. Bu da komik işte. Yaklaşık 10 gün önce birisi bana değişeceğimi söyleseydi, üşenmeden arkamı döner, o çok güzel kalçamı gösterir ve ukalaca "Bununla güldüm" derdim. Korku insana gerçekten her şeyi yaptırıyordu, her şeyi.

Yerden aldığım ve kokusunu ya da temizliğini önemsemediğim çorabı ayaklarımdan geçirdikten sonra, her gün aynısını giydiğim ve toplamda aynısından 5 tane daha olan takım elbiselerden herhangi birini üzerime geçirdim.
Hızlıca çıkmaya yeltenirken, 7 gündür rutinim haline gelen posta kutumu kontrol etmeye karar verdim. Elimi attığımda dolu olması beni pek de sürprize uğratmadı. Onun orada olması hissi bile saç diplerimden ayak tırnaklarıma kadar titrememi sağlıyordu. Titreyen ellerimle çekingence posta kutusundan çıkardım ve kutunun kapağını kapatmaya bile gerek duymadım.

Hava berbattı. Tam anlamıyla berbattı. Grinin en kasvetli, en puslu tonuna bürünmüş gökyüzü, şimşekler, gök gürültüsü ve olmayan, yağmamakta anlamsız bir şekilde ısrarcı olan yağmur. Havanın midesi bulanıyormuş ama kusamıyormuş gibiydi şuan. Sabahın beşi, sokak bomboş. Bana bu mükemmel atmosferde eşlik eden tek şey, titrekçe yanan, turuncuya çalan benim kadar amaçsız ve yalnız sokak lambasıydı. Gerçi sokak lambası olsa bile amaçsız değildi. En azından aydınlatmak gibi yararlı bir artısı vardı.

Kağıdı titreyen ellerimle sıkıca kavramıştım ve bomboş yolda bir taksi geçmesini bekliyordum. Daha önceden kendisini defalarca reddettiğim ve yok saydığım Tanrı'ya yalvarıyordum. Dualar ediyordum tüm korkumla. Hayatımdan karanlığı göndermesi, mental çöküşümü sonlandırması için.
Sonunda sarı bir ışık gözlerimi aldığında elimi havaya kaldırarak olduğum tarafa yönelmesini bekledim. Hızlı adımlarla, aceleci bir şekilde bindim. Binişim fazla aceleci ve korkaktı. Bir şeylerden kaçıyormuş gibi. Anaokulu dilinde, 'korkak tavuk' gibi aslında. Kapıyı kapadıktan sonra bir süre taksiciyi süzdüm. Karşılığında, bunu olması gerektiği gibi, anormal karşılayıp beni süzmüştü ama yapabileceğim bir şey yoktu.
Artık çevremdeki herkesten korkuyordum. Kısa bir süre düşündüm ve gözlemlerimin ardından Baekhyun Holmes olarak kendimi rahatlattım. En azından, tipi normal duruyordu. Bu da iyi ya.
Korkunun hakimiyeti sebebi ile ses tonumun tınısını ve zayıflığını kontrol edemeyerek nefes aldım ve konuşmaya çalıştım.
"302. Sokak, 5. Blok"
Büyük, sürmeli gözleriyle beni süzdükten sonra kafasını aşağı yukarı doğru onaylarcasına salladı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 24, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

black desert*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin