Terleyen ellerimi giydiğim pantolonuma sürttüm. Sayamadığım kez Yeonjun'la geldiğim bu kafeye şimdi her şeyi bitirmek için gelmiş olmak ister istemez kalbimi kırıyordu. Sanki hayatımın yarısı öylece gelip gitmiş gibi hissettirmişti bu yer.
5 belki de 10 dakika sonra, gözümle aramama bile gerek kalmadan dikkatimi çekti. Yağmurdan dolayı ıslanmış üstüyle girdi kapıdan, benim bile fark etmeyeceğim şekilde tebessüm ettim. Bu haliyle lise hallerini anımsatıyordu. O da ezberinde olan masaya doğru gelirken gözlerini yakaladım, eskisi gibi canlı değillerdi. Gözaltları iyice morarmış ve çökmüştü. Yine de formundan bir şey kaybetmemişti, beni görünce o da hafifçe güldü. Ayağa kalkıp karşıma gelmesini bekledim. Sarılamazdık, el ele sıkışmak da bizim için fazla resmiydi. Dümdüz birbirimize bakmak da çok saçma olacaktı. Kafamın içinde tonlarca düşünce şimdiden birbirine girmişti.
"Selam, hiç kalkma otur."
Dediğiyle rahat bir nefes almış, tekrardan yerime sinmiştim. Önümde kabanını çıkartıp oturduğu sandalyenin kol kısmına astı, atkısı dikkatimi çekti o sırada. Lisede ilk arkadaş olmaya başladığımız zamanlar görüp almak istediği fakat çoktan satıştan kalkmış olan atkıydı. Nasıl hatırladığımı ben bile bilmiyordum aslında, sadece görünce şaşırmıştım.
"Almışsın atkıyı."
İlk önce dediğimi anlamadı, birkaç saniye yüzümü süzdükten sonra dikkatini dağıtmak için elimle atkısını gösterdim. Hafif bir kıkırtı bırakıp kafasını sallayarak sanki en sevdiği oyuncağı aldırabilmiş bir çocuk gibi gururla "Aldım." dedi. Güzeldi, en ufak şeyini bile unutamayacağım kadar güzeldi Yeonjun.
"Bir şeyler içmek ister misin?"
"Ben söyledim ikimize de."
Şaşırdığını anlık kalkıp inen kaşlarından fark ettim. Normalde mesajlarda konuyu kesip atan, sinirle fevri davranan bendim fakat şimdi onunla karşılıklı oturmuş, ikimize de bir şeyler sipariş ettiğimi söylüyordum.
Saçmaydı.
Onun yüzünden günlerdir bir dediğim bir dediğimi tutmuyordu. Bazı günler adını bile unutmak istiyordum, bazı günler gördüğüm tek şey bile onu hatırlattığı için özlemden gözlerim doluyordu. Gittikçe tutarsız birine dönüşüyordum ve bunu da nasıl düzelteceğimi bilmiyordum. Arada aklıma 'acaba o da benim yaşadıklarımı yaşıyor mu? ' gibi sorular geliyordu.
Dürüst cevap vermem gerekirse yaşamasını da isterdim, o akşam ne hissetiysem o da hissetsin istiyordum. Biraz da Yeonjun'un kalbi kırılsın istiyordum. Buna ister bencillik ister intikam isteği diyin. Tek istediğim biraz anlaşılmaktı.
Daldığım masa deseninden tok sesiyle başımı kaldırdım irkilerek.
"Konuşmayacak mısın?"
"Beni konuşmak için çağıran sendin, asıl sen konuşmayacak mısın. "
"Konuyu yarıda kapatıp giden sensin hep, belki devam ettirmek istediğin bir şeyler vardır diye düşündüm."
Yüzünde herhangi bir mimik yoktu ama gözlerinin özlemle baktığını anlıyordum. İster istemez özlemiştim, yaşadığımız onca şey, onca anı vardı. Hepsini tek gecede içimden söküp atamazdım, istedim ama yapamadım. Ne kadar hayatımdan çıkmasını söylesem de bir tarafım her şeyin eskisi gibi olmasını istiyordu. Sanki burdan kalkıp evimize gideceğiz ve sarılıp bir şeyler izleyeceğiz gibi geliyordu şimdi. Fakat olmayacağını, ve bundan sonra da olamayacağını biliyordum. Farkındaydım ve içimi huzursuz eden de buydu. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. O başka birilerini sevecekti, belki bende. Farklı yerlerde hayatlarımızı sürdürecektik ve birbirimizin hayatında tekrardan iki yabancı olarak kalacaktık. Hepsini adım gibi biliyordum. Kabul etmesi zordu sadece.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
all too well • yeonbin
Randomrüzgar saçlarımdayken oradaydın, hepsini çok iyi hatırlıyorsun