Soobin yattığı yatakta belki de saatlerdir tavanı izliyordu. Dün akşam neler olduğunu az çok hatırlayabiliyordu ve odadan çıkıp mutfakta kahvaltı hazırlayan çocuğun yüzüne nasıl bakacağını ya da nasıl bir açıklama yapması gerektiğini bilmiyordu.
Ağrıyan başıyla zar zor yataktan kalktı, aynanın karşısına geçtiğinde gördüğü görüntüyle yüzünü buruşturdu. Büyük ihtimalle Yeonjun kıyafetlerini değiştirmişti ama yüzü ve saçları berbat haldeydi.
Birkaç hareketle saçlarını toparlamaya çalışmış, odanın içinde telefonunu aramaya başlamıştı. Yastığın altında telefona baktığında gruptan yüzlerce mesaj ve beomgyunun sayısız aramaları vardı. Şimdilik ağzını açacak hali bile olmadığından telefonu sadece cebine attı ve mutfağa ilerledi. Yaklaştıkça güzel kokular geliyordu ve acıktığını hissetti. Dün öğleden beri doğru düzgün bir şey girmemişti midesine.
"Günaydın, yardım edilecek bir şey var mı?"
"Hayır yok, geç otur sen hazır zaten." Yeonjun gülen yüzüyle konuştuğunda o da hafifçe gülümseyip yerine oturdu.
Konuya nereden ya da nasıl başlaması gerektiğini bilmiyordu. Yeonjun dün öpüştük biliyor musun? mu demeliydi. Ya da Hey Yeonjun, dün gece öpüştük ve sarılarak uyuduk ama hiçbir şey yaşanmamış gibi davranalım mı?
Berbat fikirlerdi.
"Dün başıma bela açmadın merak etme."
Yeonjun sanki aklını okumuş gibi konuştuğunda daldığı yerden başını karşısındaki çocuğa çevirdi. "Sevindim o zaman. Teşekkürler gece benimle uyuduğun için."
Yeonjun elindeki havluyu bırakıp masaya otururken konuştu. "Teşekküre gerek yok, kötüydün zaten yalnız bırakmayayım seni dedim."
Hafifçe başını salladığında bir şeyler atıştırmaya başladı. İkisi de arabada olan şeyleri konuşacak gibi değildi. İlla ki bir şekilde konusu açılacaktı ama konuyu açmaya tenezzül etmiyorlardı.
"Yeonjun"
"Hm?"
"Dün, şey yani. Hatırlıyorum ben. Araba olayını, öpüştüğümüzü."
Karşısındaki çocuğun iki saniyeliğine duraksamasını ve afallamasını izledi. Büyük ihtimalle hatırlayacağını ya da bunu söyleyeceğini düşünmüyordu. Kafasını anladım şeklinde sallarken suyundan büyük bir yudum alıp arkasına yaslandı kendisinin konuşmasını bekliyor gibi.
"Pişman mısın?"
Gece aklına geldikçe sanki beyni karıncalanıyor gibi geliyordu. Aklı ona oyun oynuyor, unutmaması için her dakika o anı başa sarıyor gibiydi.
"Soobin?"
"Ha? Dalmışım pardon."
"Pişman mısın diye sordum."
"Bilmiyorum. Sen?"
"Değilim."
Onun gözlerinin içine bakarken kendinden bu kadar emin konuşuyor olması içinde bir şeyleri parçalıyordu sanki.
"Seni özlediğimi söyledim."
"Evet söyledin."
"Yalan değildi."
"Biliyorum."
"Sana geri dönemem."
Yeonjun'un eğdiği bakışları tekrardan gözlerine çıktığında ağlayacak gibi hissetti. Hissettiği hayal kırıklığı bakışından anlaşılabiliyordu. Kendisi de en az onun kadar memnun değildi bu durumdan ama bazı şeyleri kabul edemiyordu.
"Beni öptün."
"Farkındayım."
"En azından deneyebiliriz."
"Ben, yapamam. Emin değilim."
"Kendinle çeliştiğinin farkında mısın? Özledim diyorsun fakat yeniden denemek bile istemiyorsun. Beni öpüyorsun ama bana geri dönemeyeceğini söylüyorsun, anlamıyorum gerçekten."
Ses tonu sinirli değildi, sadece bir şeyler artık gerçekten kafasında fazla yer kaplıyordu ve kendisi kalbini yeterince kırmıştı. İçinden küfürler etti oldukları duruma.
"Yeonjun ben nasıl yapacağım bilmiyorum. Tek başıma bir düzen kurdum, sensiz yaşamaya yeni yeni alışıyorken birden eskisi gibi olmamı bekleme benden. Birkaç hafta öncesine kadar dolabımda sadece kalemini bulduğum için oturup ağlama krizine girdim. Yokluğun hala benleyken ben her şeyin üstüne tekrardan seni koyamam."
Özlemi ve hayal kırıklığı çatışıyordu sanki. Yeonjun'u istiyordu ama kurduğu düzeni tekrardan dağıtamazdı. Soobin Yeonjun'un gözlerinin dolduğunu gördü, tek eliyle gözlerini silişini ve önündeki kahveyi birkaç yudumda bitirişini.
Elinden hiçbir şey gelmiyordu, Yeonjun ne kadar kızsa da onun da kendisi tarafından haklı yönleri vardı. Alışamadığı bir şeyin üstünü tekrar kapatmaya çalışmak canını yakıyordu sadece.
"Peki, öyle diyorsan."
"Çocuklar beni çok merak etmiş, üstümü giyinip çıkacağım haberin olsun."
Yeonjun oturduğu yerden başını sallayarak "Tamam." demekle yetindi. Kalbini çok kırdığını biliyordu ama bazı şeyleri feda etmesi gerektiğini hissediyordu. Bundan sonra ne olur bilmiyordu. Belki de dediği bütün bu sözlere tezat olarak soluğu yine birbirlerinin yanında alacaklardı. Ya da hayatları boyunca birbirlerinin yüzünü görmeyecek, belki de yıllar sonra görecekleri ufacık bir şey bile onlara hatırlatacak, dalga geçecekti. Soobin odada üstünü giyindikten sonra kapıya yönelirken Yeonjun'un masayı çoktan topladığını gördü.
"Eline sağlık, çıkıyorum ben görüşürüz sonra."
Yeonjun sesini duyup mutfak kapısına yaslandı. Yüzündeki buruk gülümsemeyle "Görüşürüz, arayabilirsin her zaman." dedi. Soobin yavaş yavaş gözlerinin dolmaya başladığını hissetti. Zar zor "Sende arayabilirsin." dedi sadece. Kapıdan çıkarken arkasına bakmadı. Bakarsa gidemezdi çünkü, biliyordu.
Büyük apartmandan çıktığında soğuk havanın bütün vücuduna işleyişini ve dakikalardır tuttuğu yaşların çoktan akmaya başladığını hissetti. Belki de ikisi için en iyisi buydu.
En azından kendisi öyle düşünüyordu.
-
yemin ederim angst degil bekleyin evlendiricem az kaldi sabir en buyuk erdemdir dayanin
ŞİMDİ OKUDUĞUN
all too well • yeonbin
Aléatoirerüzgar saçlarımdayken oradaydın, hepsini çok iyi hatırlıyorsun