₊✩‧₊˚౨ৎ˚₊✩‧₊
Oldukça huzursuz, sık sık bölünen bir uykudan beni kaldıran şey ara ara uyanmalarım sırasında pencereden gördüğüm aydınlık hava oldu. Gökyüzü hala kapalıydı ama yağmur dinmişti. Changbin hyung yanımda huzursuz uykusuna devam ediyordu hala. Evin geri kalan her yeri gibi naftalin kokan ağır yorganın altından kaldırdım bedenimi ve pencerenin dibine gittim parmak uçlarımda evin başka yerlerinden adım seslerim duyulmasın diye. Yağmur dinmişti ama nemliydi hala toprak.
Alt kattan gelen yere devrilen kap kacak sesinin sessizliği bozmasıyla irkildim olduğum yerde. Uyanan bizim çocuklardan biri midir yoksa ev sahibimiz mi diye merak ederek indim alt kalta. Dün görmemizin bir türlü nasip olmadığı mutfakta Minho kahvaltı hazırlığına girişmişti.
Benim geldiğimi duyunca arkasına dönüp "Günaydın." dedi "Rahat uyuyabildin mi?"
Her ne kadar tam aksi de yaşanmış olsa gece boyu, ''Evet,'' diyerek sahte bir nezaket takınmaya karar verdim. Ne de olsa hiç tanımadığı dört kişiye evini açmıştı. ''Tekrardan teşekkür ederiz her şey için.''
''Rica ederim.'' Minho gülümseyip içindeki su kaynadığı için tiz tiz çığlık atan çaydanlığa döndü. Dün kuzinenin üzerinde gördüğüm gibi porselen ancak ondan farklı desenleri olan bir çaydanlıktı. Evin her yeri gibi ahşap olan yeşil mutfak raflarındaki kavanozlardan birine uzandı ardından, içindeki bitki kurularından biraz alıp suya attı.
Anında suya pembe rengini salıp demlenmeye başlayan çaydayken gözüm, ''gül çayı'' dedi Minho.
Ben tam yardım lazım mı diye soracakken ''İstersen oturma odasına geçebilirsin, şömineyi hava sıcak diye yakmadım ama kuzine yanıyordu.'' dedi ev sahibim. Yardıma ihtiyacı varsa kalabileceğimi söylesem de misafir olduğum için rahatıma bakmam gerektiği gerekçesiyle oturma odasına yollandım yine de.
Yaz ayında olmamıza rağmen dün yağmur yağdığı için mi yoksa evin eskiliğinden ve yapı malzemisinden kaynaklı mı bilmiyorum ama hep serin bir esinti vardı evin içerisinde. Sanki uzaktan, ta kutuplardan buraya kadar onca yolu hiçbir meltemden ve poyrazdan etkilenmeden gelmeyi başarmış bir rüzgar evin içinde dönüp dolaşıyordu bizimle birlikte. Evin kendine ait bir soluğu varmış gibi hissetmeme sebep oluyordu bu.
Viktoryan desenli artık süngeri erimiş koltuklarda oturmaktan sıkılınca odada dolaşmaya karar verdim. Şöminenin üzerinedeki raf oldu ilk durağım. Bir zamanlar gümüş olma ihtimali yüksek ancak artık kirden ve pastan kararmış bir şövalye figürü elinde mızrağı ile hazır olda duruyordu, aynı şekilde paslanmış, hatta pası camına bile taşmış bir fotoğraf çerçevesi vardı yanında da. Çerçevenin içindeki siyah beyaz fotoğrafta Minho'yu aradı gözlerim. Şayet gerçekten bir cadıysa kanıtımız olurdu bu; belki de altmış yıl öncesinden kalma bir fotoğrafta onu görmek. Ancak fotoğrafta bırakın onun suretini, onun yüzüne benzeyen bir yüz bile görememiştim. Bir aile fotoğrafıydı bu, önünde durduğum şöminenin önünde altmış yıl önce çekilmiş, şöminenin önüne konan berjerde oturan anne, kucağındaki iki yaşlarındaki çocuğu ve sandalyenin sol yanında ayakta dikilen, elini de karısının omzuna koymuş bir babanın olduğu bir aile fotoğrafıydı bu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
aşık olma rehberi 101 | minsung
FanfictionEğlenmek için hırsızlık yapan arkadaşların yolu hiç beklemedikleri bir yere çıkar [düz yazı] [slow updates]