₊✩‧₊˚౨ৎ˚₊✩‧₊
Aynı anda içim mutsuzlukla dolarken diğer yandan da mutsuzluğa bu kadar uzak olmayı nasıl başarabiliyorum bilmiyorum. Bir yanım oturup saatlerce ağlamak istiyor diğer yanımda gram gözyaşı dökme isteği yok. Birkaç gündür de böyle sürüp gidiyor bu. Aslında bu durumun miladı olarak, öyle olduğunu fark etmeyip yanlışlıkla sade filtre kahve çaldığım günü gösterebilirim. Bu günü böyle tanımlıyorum çünkü Minho ile nehir kenarında oturup konuştuğumuz gün demek kalbimdeki kapakçıkların birinden dışarıya doğru kanın sızmaya başlamasına yol açıyor ve bütün göğsümü yakıyor bu his, elim kalbime gidiyor sanki iç kanamamı durdurabilirmiş gibi. Kanama yakında içimden taşacak diye korkuyorum. İşte ancak o zaman, içimde biriken birikintinin dışa taştığı vakit, elimi acizce göğsüme koymam belki kanamayı durdurabilir.
Minho'yu o günden sonra görmedim. O günden sonra bir şey çalmadım da. Çocuklar beni birkaç defa çağırdılar ama gitmek gelmedi içimden. Belki de içimde bir meydan muharebesinin yaşanmasının sebebi budur, emin değilim. Donukluk da denilebilir belki gözyaşı dökmeye gram isteği olmayan yanım için. Yaşıyor hissedersem ağlayacağımdan korkuyordum belki de. İnsan duyguları komplike şeyler olduğundan ben anlamakta zorlanıyorum. Mesela nereden çıkıyor tüm bunlar, nerede işlenip de bana böyle gözyaşı döktürmek istiyorlar anlamıyorum.
İnsan hayvansal doğası gereği kendini korumak ister, savaş ya da kaç mekanizmasının kaç tarafın modern hayatta bu kadar aktif kullanılmasının sebebi de budur ama ağlamak bana zarar veriyor ve ağlamaktan kaçmam gerek ama hiç de kaçmama fırsat vermiyor beynimin kimyası.
Eskiden tanıdığım birisi bana aşık olmak da bir psikolojik bir hastalıktır demişti bir defasında ve uzun bir süre ona aşık kalmıştım ben. Demişti ki aşk doğal psikolojik bozukluktur ve psikolojik bozukluğun ille de kötü olmasına gerek yoktur, normal dışıysa hareketlerin bu böyledir; iştahın kaçar, gözün dalar gider, aklın bir karış havadadır. Şimdi tekrar bu doğal psikolojik bozukluğa yakalanmış olmak can sıkıcıydı. Kaçmak istiyordum ve kaçma mekanizması olarak da nefes alış-verişlerimin donuklaşmasını seçmiştim. Göğüs kafesim donsa da orada hala kanatları pır pır eden küçük serçeyi ne yazık ki henüz öldüremedim.
Tuhaftır ki, yolum da düşmedi ormana bir daha. Her gece yürüyüşe çıkıyorum oysaki. Dalkavuk adımlarım beni fark etmeden yüreğimin uğruna çırpındığı yere götürmesini bekledim sayısız gece ama kasabanın taş yollarının bitiminden ileriye değmeden geri döndüler hep. Beynim vücudumun mekanizmasını ele geçirmiş halde, yüreğimi dinlemiyor. Amacı yarasını dindirmek, kendini kanatmasını engellemek ama kanasam mutlu olacağım, biliyorum.
Çocuklar da farkındalar donukluğumun çünkü yaram kabuk bağlamak üzere, pıhtılaşmaya başladı boşalırcasına akan kan, akış hızı azaldı ve mutlu değilim. Kabuğu bir koparsam halbuki bulamazsınız benden mutlusunu yeryüzünde ama değilim öyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
aşık olma rehberi 101 | minsung
Fiksi PenggemarEğlenmek için hırsızlık yapan arkadaşların yolu hiç beklemedikleri bir yere çıkar [düz yazı] [slow updates]