Adsız Bölüm 1

3 0 0
                                    

Mahallemiz, kapılarımız ile özeldi.

Tahta, teneke, demir oymalı, zengin duruşlu, elden düşme, süslü püslü, rengârenk kapılar..

Onlar, çocukluğumdan bana kalan yadigârdı. Renkleri, çizgileri, gıcırtıları dahi aklımda! Şurası bir gerçekti ki hayata dokunuşlarımın kanıtlarıydı.

Anımsıyorum da çaresizliğimize ilk yetişen leylak desenli garaj kapımız olmuştu. Belki de sırf bu yüzden yere düşen çivilerinde takılıp kalmıştım.

İnsanın iliğine kadar işleyen o yüzleri yok mu? Yeri geldi mi saatli bombadan farksızdı, sanki her an patlamaya hazır ya da hazırlanıyormuş gibi.

Evet, duyamaz ve konuşamazdılar fakat her pervazı, ayrı öykü anlatırdı. Kim bilir benim gibi kaç kişi kirişlerine saklanmıştı? Gel gör ki anılarım onlardan sorulurdu.

Bizim küçük evimizde ne yaşanmış ise bilirlerdi. Laf aramızda erken çökmelerinin asıl nedeni bundandı.

Leyla'nın kapısı ise anlatılmaz yaşanırdı. İnatla direnirdi. Direnirken elimi asla bırakmamıştı.

Kısacası, iyisi de vardı kötüsü de.

Öyle ya da böyle..Eğrisi, doğrusu ile..

Bana göre sessiz tanıktılar. İnsan kokusu sinmiş eşiklerine nasıl kayıtsız kalabilirdim?

En acımasızları, yüze şamar gibi inenler! Şefkat dolu bakışlara merhametsizce davranmak, insanlık suçundan sayılmaz mıydı?

Oysa insanların kapıyı icat etmedeki önceliği, hafızalara kazınmak gibi durmuyordu. Muhtemelen sokak ile ev arasında bırakılmak istenen mesafe arzusundandı. Sanırım, mahremiyet davası var oluş nedenlerinden en güçlüsüydü.

İşin doğrusu; sıradanmış gibi açıp kapattığımız kapılar, sayısız anı taşırdı. Bazılarının yükü, kuş tüyü kadar hafif iken çoğununki orta karar gibiydi. Çivileri bilmezdi ama malzemesi ucuz olanların taşıdığı anılar, en ağırlarıydı.

Ne yazık ki onlar da değişen düzenden payını almıştı.

Ahh, o kalpsiz seneler var ya!

Bazılarını atıp bazılarını sattırdı. Kimisini çürüttü kimisini yalnızlığa mahkûm etti.

Ne garip!

Gün gelip yollarımız teker teker ayrıldığında hiç var olmamış gibiydiler.

Nicesini duydum insana kucak açmış, nicesini gördüm insana tuzak kurmuş!

Ayrıntı vermek gerekir ise çiçekçi Murtaza'nın kapısı, en çekindiğim kapılardandı. Yani, kalan birkaç tel saçı ile Kel Murtaza. Yirmi yedi ak telini nedense aynı yönde tarardı. Kamburunu görenlerin iki adım öteye kaçası geldiği gibi yüzündeki çizgilerin derinliği insanı ürkütürdü. Kuşkusuz ki kendisi hep zayıf kalacaktı. Huysuzluğu içini kemirir iken iki dirhem et nasıl bağlayabilsin?

Herhalde sek sek oynadığım yıllara rastlar. Topum bahçesine kaçacak diye aklım çıkardı. Korktuğum başıma geldiğinde, ayıkla pirincin taşını! Yine, o güzelim meşin yuvarlağı parçalayıp 'puf' diye önüme atarsa!

Önce pusuya yatar ardından dalardım bahçesine. Hem de yakaladığı çocukları kestiği söylentilerine rağmen. Kulağım tokmakta, gözüm ise her yerde.. Oyalanmadan çitlerden atlayıp topumu kucakladığımda dünyalar benim olurdu. Eee! Ya, sonrasında? Yakalanmadan şimşek gibi sokağa varmak kadar dikenlerden korunmak da ayrı hünerdi.

Leyla'nın KapısıWhere stories live. Discover now