Mektup 1: Merhaba!

34 1 0
                                    

Merhabalar! Ben Ziya Başoğuz. Yani, Aşk'ın Tercümesi ismini verdiğim bu mektupların çevirmeni. Mektupların içeriği ya da mizanseni hakkında bilgi vererek işin heyecanını kaçırmak istemem. Ama benim için bu mektupları elde etmek, okumak ve sevgili dostum Gökmen Çakır'dan bu mektuplaşmanın nasıl nihayete erdiğini öğrenmek hem çok zevkli, hem duygusal, hem eğlenceli ve hem de heyecanlı olmuştu. O yüzden kendisinden izin alıp, bu mektupları dilimize çevirdim (rusça'dan).

Ben Gökmen Çakır ile Harward Üniversitesi'nde, Rus Dili ve Edebiyatı doktoramı yaparken tanışmıştım. İkimiz de yaban ellerde, memleket hasreti çeken iki insan olarak birbirimize hemen ısınmıştık. Kendisi üniversite kampüsünün hemen dışında, 'Nartsiss' isimli bir öğrenci kafeteryasını işletiyordu. Kendisiyle tanıştıktan sonra ona ilk sorduğum sorulardan biri, kafeteryaya neden bu ismi verdiği olmuştu. Çünkü bu Rusça bir kelimenin Latin harfleriyle yazılmış halinden başka bir şey değildi ve dilimizdeki karşılığı ise 'Fulya' idi.

İlk başlarda yalnızca, 'benim için özel birisi' deyip geçiyordu. Ben de pek üstüne varmıyordum. Ama zaman içinde dostluğumuz ilerledi ve bir gün bana, 'Hala Nartsiss'i merak ediyor musun?' diye sordu. Ama anlatmak yerine çıkarıp önüme bir dolu mektup döktü. 'Oku bakalım!' dedi, 'Rusça'na ne kadar güveniyorsun görelim!'

Mektupta yazanları benim açımdan en çok ilginç kılan şey, Gökmen'in kendi geçmişine dair anlattığı şeylerdi. Çünkü onun gibi bir adamın böyle bir geçmişe sahip olduğuna inanmak hiç kolay gelmemişti bana. Her neyse, okudukça ne demek istediğimi anlayacaksınız nasıl olsa!

İşte çevirebildiğim haliyle, Gökmen Çakır'ın uzun mektup hikayesinin ilki:

                                                                                             ***

Merhaba Fulya! Ben Gökmen! Gökmen Çakır! Umarım tanımışsındır. Çünkü sana, nefret ettiğin o dev şirketin satış müdürü olarak ya da en az onun kadar sevimsiz başka şekillerde hatırlatmak istemiyorum kendimi. Her neyse, umarım iyisindir!

Bu mektubu neden yazdığımı merak ediyorsundur, öyle değil mi? Söyleyeyim. Çünkü...

Evet, bu üç noktalı 'çünkü'yü, işin dramatizmini arttırmak için yaptım. Ama işte, bunu söylemek de hiç kolayıma gelmiyor. Dikkatli ol, duyunca şaşırabilirsin! Ve çığlık atmamaya çalış; Sinem uyuyorsa benim yüzümden uyanmasını istemem.

Pekala, işte sebebi: Fulya, ben sana aşığım! Lütfen bu mektubu yırtıp atma şimdi! Lütfen! Ciddiyim. Tabi beni ne kadar ciddiye alırsın, onca yaşananlardan sonra, bilmiyorum. Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, hayatım boyunca hiç olmadığım kadar ciddiyim! Elbette ben ne kadar ciddi olursam olayım bu mektubu ateşe verip yakman için çok geçerli nedenlerin var. Ama benim de, bu mektubu sana yazmam için çok geçerli nedenlerim var. O yüzden, rica ediyorum, anlatacaklarımı en azından dinle!

Evet, sana bir şeyler anlatmak istiyorum. Bir süredir, sana karşı hissettiklerimi kendime kabul ettirdiğim bir ay öncesinden beri aslında, bunları sana anlatmayı kafama koymuştum. Sebebinden emin olamıyorum. Bunları neden ille de sana anlatmak istediğimden de emin değilim. Ama bir şeyden eminim; senden başka hiçkimseye anlatamayacağım şeylerdir bunlar.Senden başkasına anlatıldığında hiçbir anlam ifade etmeyecek şeyler. Aslında sanıyorum ki, benim gibi pervasız, umursamaz, kendini beğenmiş ve benzeri pek çok olumsuz sıfata sahip birinin, tüm duygusal ihtiyaçlarını tek gecelik ilişkilerle gidermekten büyük bir zevk duyan ve kim bilir kaç tane isimsiz kadının bu şekilde hem duygularıyla oynamış hem de ahını almış olan böyle bir adamın nasıl olup da bir kadına bu denli bağlanıp kaldığının ve aslında bu kadının neden başkası değil de sen olduğunun öyküsü olacak bu. O yüzden, anlatacağım şeyleri dinlemen dışında -yazdığım mektupları okuman yani- bir beklentim olmayacak senden. Çünkü... Çünkü -bilirsin işte- engeller... falan...

Şu an İstanbul'dayım. Sana doğru uzanan öykümün başladığı yerde yani. Belki Mete söylemiştir; yıllık iznimi aldım. Rodor ile 2 hafta diye anlaştık. Ama ben öykümü sana anlatmayı bitirinceye kadar Moskova'ya dönmemeye kararlıyım. Çünkü yalnızca bunu yapmak için, anlatmak istediklerimi sana anlatmak için buraya, senin yanı başından kalkıp kilometrelerce uzaktaki bu şehre geldim. Diyeceksin ki, yüz yüze konuşmak varken neden mektupla anlatıyorum bunları! Cevabı basit: Bilmiyorum! Üstelik ikimizin de ana dili Türkçe olmasına rağmen bu mektubu neden Rusça yazıyorum? Hadi ama, bunu tahmin etmek zor değil! Edemediysen yine de, söyleyeyim; çünkü yazdıklarımı senden başkasının okumasını istemiyorum. Anladın mı? Evet, tamam, bu biraz garip bir hikaye olacak ve Mete tarafından ele geçirilirse bütün karizmamdan olabilirim. Ve tabi... Mete tarafından ele geçirilirse bu mektuplar... Bunu ne size, ne de kendime yapamam!

Her neyse, sana her gün bir mektup yazacağım. Umarım hepsini okuma sabrını gösterirsin. Çünkü bunları öğrenmen, benim için çok şey ifade ediyor. Cevap yazma, en azından buna mecbur hissetme kendini. Ve şimdilik hoşçakal!

Yarın yine bu satırlarda görüşmek dileğiyle!

Gökmen Çakır
Ayasofya Müzesi
Sultanahmet/İstanbul

Aşk'ın TercümesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin