Bir haftadır gittiğim okulun hiç bir şekilde tadı tuzu yoktu. Son sınıfın ikinci dönemi artık azap gibi gelmeye başlamıştı. Behiçle ayrılmamız beni tekrar hayat bağları kopmuş, arkadaşlarından kendini soyutlamış, depresif bir kıza dönüştürmüştü.
İyi değildim. Onsuz iyi olmayı beceremiyordum.
İyi olmakta,mutlu olmakta onun yanında olmaktan geçiyordu benim için.
Oğuz kolejine son sınıfta aldığım yetenek bursu ile gelmiştim. Ders başarım orta bir öğrenciyken sadece Edebiyat dersim yüksek gelirdi.
Katıldığım iller arası ses yarışmasında birinci olunca özel okullarında önü açılmıştı. Bende mahalleden arkadaşım Derya'nın parasını zar zor denkleştirip gittiği okula kaydolmayı seçmiştim.
Gider gitmez kimseyi tanımadığım içi gerileceğimi biliyordum. Bu yüzden tanıdık bir sima iui gelebilirdi diye düşündüm.
Hiç bir zaman şen şakrak bir kız olmamıştım.
Oyunlarım, sobelerim, sobelenmelerim, kör ebeliklerimde kahkaha nedir bilmezdim. Eylenirdim. Eylenmelerim bile sayaca bağlanmış gibi anlıktı.
Midem kasılmaz, hiç bir şeyi ikinci defa bakacak kadar ilginç ve değerli bulmazdım.
Onun grilerine dönüp dönüp bakdığım doğrudur. Hatta ortak seçmeli derslerimizde onun oturduğu yerden ufacık bir tıkırtı gelse, güya tıkırtıyı kimin çıkardığını bahane eder, başını sıraya yasladığı yüzüne üç saniyelikte olsa bakardım. Bu benim yakalanmamak için bulduğum bir yöntemdi.
İlk bir ay boyunca beni hiç görmedi. Göz göze bile gelemedik ki, o kadar ilgisini çekmemişim. Bir ayda bana olan olmuş, fena derece saplanıp kalmıştım.
O bana bakmadığında, parktaki salıncakta yere değmeyen ayaklarımla kendimi zar zor salladığımda asla alamadığım zevkteki çaresizlik dolardı yüreğime.
On sekiz yıldır hayatı hep yarım bir hevesle yaşıyordum.
Ta ki onunla tanışana dek.
Tamamlanmış, eksik parçamı bulmuş ve onu el üstünde tutmuştum.
Okulun ilk günü tanışma, kaynaşma ve bir ton boş dersle geçerken ilk defa o zaman duydum adını. Gelen geçen, tenefüse çıkan, en çok kızların fısıldamalarında geçiyordu ismi.
Behiç gibi, behiç ne yapmış, Behiç de bu mekana gitmişti, Behiç olsa... Gibi kimle tanışsam bir çok ağız Behiçten bahsediyordu.
On ikinci sınıflara özel hazırlanmış bir konferans gününde bende görevlendirilmiştim. O gün, beni izleyeceğini bilemenin verdiği heyecanla çıkıp hoş bir slow şarkı söylemiştim.
Beni izlemiş, gri gözleri bilmem kaç defa beni baştan aşşağıya süzerken sıradan görüntüme lanet etmeden duramamıştım. Güzeldim, belki çekici fakat kesinlikle gösterişli değildim. Çevresinde ki kadınlar gibi abayı yakılcak cinsten değildim.
Kendimde en çok sevdiğim görüntü düzgün, pürüzsüz bacaklarım ve dolgun bir çizime ait gibi duran orantılı dudaklarımdı.
Beğenmişmiydi beni bilmiyordum. Tek bildiğim gözlerini derin derin yüzümde tuttuğuydu.
Daha sonradan gelen olaylar bizi bir araya getirmiş ve bir cesaretle onla sevgili olmak istediğimi söylemiştim.
Reddedeceğinin bilinciyle yeri izlerken o ise ufakça dudağını kıvırmış ilginç bir teklif miş gibi yeni yeni çıkmaya başlayan sakallarını sıvazlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DURUM FENA
Teen FictionSİMGE: O KADAR SİNİRLİYİM Kİ BİR DAHA SANA BACAKLARINI AÇAN SİMGE'Yİ SİKSİNLER.(4.30) BEHİÇ: Ne saçmalıyorsun gene Simge anla lan artık bitti bitti ister atarım ister sıçarım sanane.(12.04) BEHİÇ: Yalvarmadık aç diye kendin açmaya can atıyordun zate...