Bölüm 38 - Ölüm ve Hayat

428 25 53
                                    

Bozkırın soluk, biçimsiz otlarını sarartan güneş yavaş yavaş dağların ardına yaklaşıyordu. Havaya bir akşamüstü esintisi çökmüştü. Soğuğun hırkasının içinden geçerek göğsüne vurduğunu hissetse de yürüyüşünü bozmadı Veysel. Başı öne eğik, abisinin adımlarını takip ediyordu. İkisi de konuşmuyor, nereye gittiklerini bilmeden ilerliyordu.

Zaten Gedelli'de yaşamanın da kaderi bu değil miydi? Bozkırın kalemi çizerdi insanın yolunu. O kalem nereye götürürse oraya sürüklenirdi insan.

En sonunda, usul usul akan bir çeşmenin yanına geldiler. Kenan başını kaldırdı, etrafına baktı. Hatırlamıştı burayı. Elif'i kaybetme korkusuyla yüzleştiği ilk günlerde dedesi onu alıp buraya getirmişti. Şimdi ise kendi ayakları getirmişti onu buraya, şifasını vermek istercesine.

Sessiz adımları çeşmenin kenarında durdu, yavaşça oturdu kenarına. Sadece bedeni değil, ruhu da yorulmuştu bozkırın sonsuzluğunda yürümekten. Gözlerine dolan yaşlara engel olamadı; çaresizce sürükleniyordu gittiği yolda. Ne karşı koyabiliyor ne de yardım isteyebiliyordu. İnsan nasıl önünde durabilirdi ki kaderin? Rüzgarın önünde savrulan yaprak misaliydi insanın yolculuğu; ne karşı konulurdu, ne de engel olunurdu varılacak sona.

Yüzünü eline kapatıp kendini toparlamaya çalışırken, omzunda kardeşinin elini hissetti. Veysel onu her böyle güçsüz gördüğünde irkiliyor, ne yapacağını bilemez hale geliyordu. Yine de başını kaldırıp ona bakan abisine tebessüm etmeye çalıştı ve eğildi, usulca başının üstünden öptü. Kenan elini kardeşinin elinin üstüne koyup sıkarken bir rahatlama hissetti içinde. İçinde bulunduğu durum öyle çaresizdi ki, laflardan çok böyle ufak, sevgi dolu dokunuşlardı ona asıl teselliyi veren.

Veysel geri çekilip önünden dolaştı ve yanına oturdu, elini sırtına koyup sıvazladı. Kenan da hızlıca gözyaşlarını sildi ve derin bir nefes verdi.

"Nasip..." dedi sessizce. "İnsan nasibinde ne varsa onu yaşar demek, ha?"

Etrafına bakındı, alayla ve acıyla gülümsedi. "Şuraya baksana Veysel... Bozkır, sonsuzluğa giden binbir yoldan oluşmuş sanki. Sonsuz ihtimal, sonsuz seçenek... Ama sen nasibinde ne varsa onu yaşamak zorundasın. Kim olursan ol, ne olursan ol karşı koyamıyorsun hiçbir şeye."

Veysel onun omzunu sıktı. "İnsanız çünkü abi." dedi yavaşça. "İnsanoğluyuz, aciziz. Her şeye bir çare bulamayız... De'mi?"

Kenan başını salladı, sessiz kaldılar bir süre. Sonra Veysel elini yavaşça onun sırtından çekerken, tereddütle sordu:

"Ya abi... Bu nasıl sorulur, bilmiyom ama... Daha iyi misin?"

Yine bir tartışma çıksın istemiyordu aralarında, ama sormaktan başka çaresi de yoktu. Kenan'ın birazcık, azıcık da olsa daha iyi hissettiğini duymaya ihtiyacı vardı. Neyse ki, Kenan iç geçirerek başını eğdi.

"Yola çıkarken buna hiç ihtimal vermezdim ama... Sanki içimde bir şey hafifledi be Veysel. Göğsümü daraltan bir his uçup gitmiş gibi."

Gülümsedi Veysel, "Çok şükür abim." diye mırıldandı önüne dönerek. Bozkıra göz gezdirirken iç çekti. "Sen iyi ol da... Başka bir şey istemiyom ben."

O dalgın dalgın önüne bakarken, Kenan kardeşine döndü. Sabahtan beri içine dert olmuştu tartışmaları. Veysel'in her yüzüne baktığında bir şey demek istemiş ama diyememişti. Yutkunarak bir nefes verdi.

"Veysel?"

Başını çevirip ona baktı Veysel. Kenan ne diyeceğini bilemedi bir an.

"Abicim, ben... Özür dilerim, sabah sana öyle çıkıştım birdenbire. Kafam yerinde değildi, kalbini kırdıysam hakkını helal et n'olur."

One Shots • VeyKen (Gönül Dağı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin