cuma
19.27Kafasını uzun süredir yasladığı kırmızı koltuğun yıpranmış başlığından çekerek doğruldu Minho. 'Uykusuzum' diye bağıran kızarmış gözlerini ovarak etrafa bakınmaya başladı. Kulağında hâlâ yaklaşık bir saat önce uykuya dalmadan taktığı kablolu kulaklık vardı. Başa sara sara dinlediği şarkının tekrar başa sarmasına az kalmışken çıkardı kulağından beyaz kabloyu. Ve çıkarır çıkarmaz da kaotik ortamın getirdiği ses curcunasıyla karşılaştı. Hayır, bu sefer gücü yüzünden değildi bu ses ve düşünce kirliliği. Zaten kolyesini de takmıştı bugün. Konserin başlamasına az bir zaman kaldığından insanların telaşının göstergesiydi tüm bu sesler. Herkes birbirinden bağımsız stresini dışa vurarak yüksek sesle konuşuyor, kimse de bu gürültüyü fark etmiyordu. Hayatını gürültü içinde yaşamış, sessizliğe hasret olsa da sessizlikten nefret de eden Lee Minho dışında.
Kızıl saçlı olanın uykudan ayılmaya çalıştığı sırada, Hyunjin küçük kulisin en köşesinde gıcırdayarak kulak tırmalayıcı sesler çıkaran sandalyesinde dönüp duruyordu. Konserin assolisti olmasına rağmen en az stressiz gözüken de oydu aralarında. Tabi bu sadece görüntüde kalan bir soğukkanlılıktı. İçi içini yiyordu yoksa genç adamın. Normalde konser vermek onu bu denli heyecanlandırmazdı. Çünkü her şeyin bir şekilde iyi gideceğine olan inancı tamdı. Ters gitse bile deneyimli bir psişik olarak duruma el atabileceğini düşünüyordu. Ancak şu an farklı bir etken vardı arada,
'Jeongin.'
Uzun zaman olmuştu onun orada olduğunu bilerek şarkı söylemeyeli. Yeni yeni sahnelerde gözükmeye başladığı sıralarda, tüm ekip gelirdi onu dinlemeye ve Jeongin de orada olurdu. O zamanlar arkadaşça duyguları olduğunu düşündüğü için böyle değildi hiçbir şey. Heyecanının tek sebebi bu işlere yeni girişmesiydi o kadar.Üniversitenin ilk zamanlarından sonra konserlerine gelmeyi bıraktı arkadaşları. Hyunjin hayatını sahnede yaşayan biri olmaya başladığı için her konserine gelmeleri de olanaksızdı zaten. Üstüne bir de sınavlar ve yoğunlaşan dersler derken sadece arada bir eşlik ediyorlardı Hyunjin'e. Onun için de bu sorun değildi aslında. Ta ki geçen yıl sıcak bir aralık gecesinde, loş ışıklı bir barda grupça verdikleri konsere kadar.
Kış ayının getirdiği esintiye rağmen rüzgar yumuşak hareketlerle süzülüyordu insanların teninden. O gün, merdiven altı barda kısa süreli bir sahne alacaklarını arkadaşlarına belirttikten sonra sahnenin arkasında yer alan küçük odadaki masaya fırlatırcasına koymuştu telefonu.
Anlamlandıramadığı bir biçimde mutsuz hissediyordu. Kökenini bilmediği hir huzursuzluk vardı içinde. Hani bazen olur ya çok mutlu günlerin ardından gelen, ruhu saran o kasvetli siyah hava kaplar vücudu. Ama aslında hiçbir zaman o kadar da mutlu değildir insan sadece görmezden geliyordur güneşi kapatan bulutları. Hâlâ aradan sızan küçük ışık süzmelerine tutunuyordur. Tam olarak öyleydi aslında o sıralar. Neyi vardı bilmiyordu. Yalnız kaldığında her şey üstüne geliyor gibi oluyordu. Sadece gülümseyebildiği küçük anlara tutunarak yaşamaktaydı son günlerde.
İşte tam da o gün, aralık ayının ortalarında, o derme çatma odadan içeri kocaman gülümsemesiyle Jeongin girmişti içeri. Elinde bukalemunu Wanda ile birlikte kapıyı açmış ve Hyunjin'in etrafını saran, şu her an yağmur damlalarını bırakıp beklenmedik fırtınayla etrafı darmaduman edebilecek bulutları kovmuştu. Bunun için tek bir gülümsemesi yetmişti. Pembe dudaklara yayılan hafif tebessümle fark etmişti Hyunjin. Yanındaki tahtası soyulmuş eski kapıdan Minho ya da Changbin girse belki bu kadar parlamazdı güneşi. İçinde bastırdığı duygular vardı ve neden o gün, o dakika, o saniye farkına vardı da önceden varmadı bilinmez; içindeki duygular sel olurcasına kalbini sızlatmaya başlamıştı.
Karşısındaki genç adama bir şeyler hissediyordu ve o şeyler kesinlikle arkadaşça değildi. Bunu anlamak bu kadar zor olmamalıydı aslında. Ne zaman buluşsalar gözleri ilk gamzeli çocuğu arıyordu. Ne zaman gece başını yastığa koysa aklına sarı saçlarından yayılan kokunun güzelliği, gülünce kısılan gözlerinin parıltısı doluyordu. Anlamalıydı işte ama Hyunjin, reddetmeyi seçmişti duygularının varlığını. Ne kadar reddetse de görmezden gelse de o kadar büyümüşlerdi ki artık onun bile bastırmaya gücü kalmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
psi || minsung
Fanfictionpsi güçlerine sahip lee minho bir gün güçleri sayesinde han jisung'un düşüncelerine kulak misafiri olur.