0.2

135 17 15
                                    

dudaklarında hâlâ devam eden baskıya karşı koyamayıp karşılık verdi barış.

gözünden süzülen tek damla yaşla beraber akıp gitmişti o an ruhu.

tüm siniri, kırgınlığı geçecekmişçesine aylardır hasret kaldığı dudaklara bastırdı kendini.

ayrıldığında derince bir nefes alıp yutkundu. karşısındaki de ondan farksızdı. gözlerini kaçırıp gitmeye yeltendiğinde kolundaki elle durdu yerinde.
"barış."

önce koluna, sonra da karşısındaki mavilere kitledi dolu gözlerini.

"ben alışık değilim oğlum sevilmeye. tuhaf geldi, ne yapacağımı bilemedim. biliyorum, çok aptalca davrandım. ama yemin ederim kafam allak bullaktı. barış ben seni çok seviyorum."

önündeki adamın ellerini tuttu. barış ise gözlerini kaçırıp kayalıklara çarpan dalgalara bakmakla yetindi sadece.

"söz veriyorum," dudaklarını bastırıp kafasını onaylarcasına salladı.
"söz veriyorum bir daha aynı şeyler yaşanmayacak, söz sevgilim."

gerçekten kendinden emin duruşuna inanmalı mıydı o an bilemedi. söz konusu fırat'tı, dengesizliğine ne kadar güvenmeliydi gerçekten bilmiyordu.

içindeki ağır basan ses olumluydu bu kez, her şeyin farklı olacağına çok emindi. ama sorun şu ki, barış ne zaman içindeki sesi dinlese her şey boka sarıyordu. ellerini, arasında küçük kaldığı ellerden uzaklaştırdı yavaşça.

"ben senden daha çok nefret etmek istemiyorum fırat."

anlarcasına kafasını salladı genç adam, bir adım geriledi. daha fazla zorlayamazdı onu. arkasını dönüp durdu bir süre, göz yaşlarını sildi.
"izin ver seni eve bırakayım. tek başına gidemezsin bu saatte."

yüzüne bakmadan ilerlemeye başladı barış, fırat'ın da onu takip ettiğini bilerekten.

buraya gelmekte hata edip etmediğini düşündü. nefret ediyordu kalbinin sesini dinlemekten, kalbinin tercihi her şeyden.

arabaya geldiğini fark ettiğinde durdu. fırat bu halde araba kullanamazdı. arkasından adımlayan adama döndü.
"ver anahtarı."

sorarcasına baktı fırat. "gelirken kullandım zaten, yine kullanabilirim."

gözlerini karşısındakinden ayırmadan elini uzattı barış anahtarı almak için.
"iyi değilsin fırat, ver şunu ben kullanayım."

tepkisizce barış'ın gözlerine bakmaya devam etti fırat. elindeki anahtarı verdiğinde çoktan yan koltuğa adımlamaya başlamıştı bile.

arabaya yerleştiklerinde yan koltuğa kurulmuş fırat'a baktı. gözlerini kapamış, kafasını geriye yaslamıştı. önüne döndü barış, kemerini taktı ve arabayı çalıştırdı.

aylar sonra hiçbir şey olmamış gibi karşısına çıkmış olmasına anlam veremiyordu. hâlâ duygularının esiri olmasına kızıyordu en çok. zamanın geçmesine, zamanla geçmemesine. kırgındı ona, çok kırgındı. ama içten içe her şeye rağmen onu istemesini yediremiyordu kendine. denizin ortasında denize küsmüş balık misali. ne onunla oluyordu, ne de onsuz.

güzeldi ilişkileri, tabi her ilişkideki gibi vardı sorunlar ama hallediyorlardı işte. ya da barış öyle sanmıştı. ilişkileri için kendi uğraşırken fırat kaçmıştı. en kolay yaptığı şeydi zaten, siktir olup gitmek.

acıyan kalbi yüzünden buruşturdu yüzünü. gerçekten kalbi mi ağrıyordu yoksa kırıldığından mıydı bilmiyordu. ne hoş, ikisi de aynı etkiye sahipti zaten. sadece hissedilen keskin bir acı.

evinin önüne geldiklerinde arabayı durdurup kafasını fırat'a çevirdi yeniden, sızmıştı. kafasını yaslayıp karşısındaki yüze kitledi gözlerini barış, aylar öncesine kadar uğruna canını vereceği güzel yüze. inkar edemezdi, çok özlemişti ama aylar öncesinde ki düşüncelerine sahip miydi hâlâ orası meçhuldü.

fakat her şeye rağmen göz kapaklarının arkasında saklanan mavilere hasretti en çok. bir sahil kenarından farksız gözleri izleyip, içini huzur doldurmayı özlemişti, onun tek bir bakışıyla nefesinin kesildiği, huzur dolu mavilerini gözleriyle kavuşturmayı.

aşağı kaydırdı gözlerini. uzun kirpiklerinin altında beliren mor halkalardan anlaşılıyordu yorgunluğu. bu yorgunluk ruhen yansıma mıydı yoksa uykusuzluktan mı anlamadı. onun hakkında bir şey anlayamıyordu artık, canını en çokta bu yakıyordu zaten.

bu kez kurumuş dudaklarını hedefledi. soğuktan çatlamış dudakları kanamak üzereydi. öpmek istedi o an, doyasıya öpüp o dudakları yeniden canlandırmak istedi. her şeyi siktir edip kavuşmak..

yutkundu barış. dolan gözlerindeki yaşları temizlediğinde onu uyandırmaya karar verdi. omzuna dokundu sertçe.
"fırat.."

daha da sert sarstı.
"fırat kalk."

gözlerini aralayıp bir şeyler mırıldanan adama gözlerini devirdi.
"kalk hadi. eve çıkacağım ben, hacı'yı arayalım gelsin alsın seni."

gözleri yeniden kapanan adama döndüğünde seslice bir nefes verdi. hafifçe öne eğilip fırat'ın cebindeki telefonu çıkardı. açma tuşuna bastığı anda ekranda beliren bitik şarj göstergesiyle ağzından sesli bir küfür savurdu o an. anahtarı kontaktan çekip arabadan indi.

hafif çiselemeye başlayan yağmurla beraber bu geceye lanet etti yine ve yeniden.

•••
kısa oldu bu ya

zemin , fırbarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin