4'Söylemediğimiz şeyler bizi dağıtacak sevgilim, ama susalım

40 12 56
                                    

 Gözlerim yavaşça açılmaya başlarken başımı kaldırıp etrafıma baktım. Tiyatro salonundaydım, sahnenin tahta zemininde yatıyordum. Normalde alışık olduğum ve oldukça rahatsız edici olan bu yer, şimdi bir süsen bahçesi gibi hissettiriyordu çünkü kollarımın arasında duran, ipek kumaşın sardığı beden benim biricik sevgilimdi.

 Dün gece birkaç saat boyunca birbirimizi öpüp durmuştuk. Hatta benim gerçekleşebileceğine imkan vermediğim hayallerimden birisi gerçek olmuştu, o kucağımdayken birleştirmiştik dudaklarımızı. Birkaç saat sonra yorulduğunu söyleyip bırakmak istemişti, her ne kadar o an daha fazlasını istesem de yanıma yatıp uyumasına izin vermiştim.

 Ancak hala içimde ona karşı bir doyumsuzluk vardı. Ne kadar öpersem öpeyim geçmiyordu ona olan isteğim. O kadar güzeldi ki o, ne kelimelerim yetiyordu ne de dudaklarım. Uzun kirpiklerinin göz altlarında oluşturduğu ince gölgeler bile kusursuzdu, Afrodit'in oğlu olduğunu düşünmeye bile başlamıştım.

 Bu kadar güzel ve meleksi bir insanın varlığı beni korkutuyordu çünkü gerçekten, felaket derecede güzeldi. Bazen sahnenin ışıkları yüzüne değiyordu ve ben artık kalbimin heyecandan değil de korkudan atmaya başladığını hissediyordum.

 Onun gerçek olması imkansızdı çünkü.

 Düşüncelerim derinleşirken kollarımın arasındaki bedenin hareket etmeye başladığını hissettim. Bana dönük olan sırtını tahta zeminle buluşturmuş, dizlerini kırıp bacaklarını kendine çekmiş ve belini hafifçe kaldırmıştı.

 Mükemmel görünüyordu.

 Gözlerini açar açmaz bana dönmesi ve gülümsemesi bende de gülümseme hissi uyandırırken bir şey söylemesine izin vermeden üzerine doğru eğilip dudağına hafif bir öpücük bıraktım. Yeni uyandığı için şişmiş olan göz çevresinin arasından görünen minik süsenleri parıldamaya başlamıştı bu hareketimle. Güzel gözlerinin üzerine de birer öpücük bırakıp doğruldum yavaşça.

 "Gitmem gerek." diyen melodik sesiyle başım hızla ona döndü. Onun gözleri ise saatteydi. "Beni merak etmişlerdir, sadece birkaç saat kalacağımı söylemiştim."

 "Anladım." dedim buna canımın sıkıldığını gayet belli ettiğim bir ses tonuyla. Ayağa kalktım ve arkamı dönüp eşyalarımın olduğu yere doğru adımladım. Onun da ayağa kalktığını ve arkamdan ne yaptığımı izlediğini biliyordum. Bunun da verdiği heyecanla takıların bırakıldığı bölmeyi açtım ve dün, o gelmeden bir saat önce, buraya bıraktığım siyah kutuyu elime aldım.

 Arkamı dönüp yavaş adımlarla ona doğru ilerledim. Biraz sonra ne yaşanacağını ikimiz de biliyorduk ve ben, onun bunun farkında olduğunu süsenlerinin üzerinde belirmeye başlayan gözyaşlarından anlayabiliyordum.

 Karşısına geldiğimde durdum ve kutuyu onun çene hizasına getirip yavaşça açtım. İçinde olan şeye karşı olan heyecanı bir anda solmuş gibi bir yüz ifadesine büründüğünde hayatımda hissettiğim en ağır korkuyu hissetmeye başlamıştım. Beğenmemiş miydi? Yoksa basit olduğunu mu düşünmüştü?

 "Beğenmedin mi? Üzgünüm, istersen başka bir-"

 "Hayır." dedi titreyen bir ses tonuyla. "Bu çok güzel. Gerçekten çok güzel. Ben böyle bir hediyeye layık olduğumu düşünmüyorum."

 Gözlerim şaşkınlıkla açıldı ve bir şey daha söylemesine izin vermeden kutudaki yüzüğü çıkardım. Sol eline elimi uzatsam da elini çekti ve sağ elini uzattı. Aldırmadım ve zarif elini kaldırıp yüzüğü yavaş hareketlerle yüzük parmağına yerleştirdim. Gülümsemesi büyümüş ve gözleri parmağında takılı kalmıştı. Gözlerimi ona çevirdim bir şey söylemesini istercesine ancak hareket dahi etmiyordu.

En güzel süsenlerden birer parça olan gözlerindeki son ışığa | yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin