Bölüm 4

33 8 10
                                    


Ortaya çıkan koku o kadar mide bulandırıcıydı ki eğer karnı bu kadar aç olmasa Qarukkin en az yarım saat boyunca kusabilirdi.

Önce hafif bir yanık kokusu ile kendini belli etmişti bu iğrenç süreç. Varlık o düğmeye basar basmaz hem ondan hem de yanındaki bedenlerden dumanlar tütmeye başlamış ve yaklaşık 3 dakika acı çığlıklar atmaya devam etmişti. En sonunda gözlerinden alevler yükselmiş ve elleri kendi boğazını adeta boğmak ister gibi sıkmaya başlamıştı. Fazlasıyla acı çekiyordu. Öyle ki Qarukkin'in kulaklıktan duyduğu sesler de artık katlanılacak gibi değildi.

Kadın sesi sürekli "Yeter" diye ağlıyordu. "Durdur şunu!"

Erkek ise "Neden?" diyordu sadece. "Neden bu kadar uzun sürdü neden? Çoktan bitmesi lazımdı."

"Seni seviyorum" dedi sonra kadın sesi boğulan çığlıklarının arasında.

"Bende" diye yanıt verdi diğer ses. "Lütfen beni affet Lyra. Her şeyi senin için yaptım"

3 dakika sonunda sesler yerini sadece çığlıklara bırakmıştı. Kablolar adeta hızla atan bir nabız gibi varlığın başındaki demir başlığa elektrik aktarmaya devam ediyordu.

Qarukkin gözlerini yumdu. Daha fazla bakmasına imkân yoktu. Yumdu ve bu kâbusun bir an önce bitmesi için dua etmeye başladı. Bu kâbusun o iki zavallı ruh için bir an önce bitmesi için.

Nihayet sesler sustuğunda o yanık kokusu iyice artmıştı. Gözlerini açtı Qarukkin.

Varlık tamamen başka bir şeye dönüşmüştü artık.

Bir yığın erimiş metal ve küle.

Ağlıyordu Qarukkin. Ellerini gevşetmeye çalıştı. İmkânsızdı. Sıkı sıkıya bağlıydı buraya. Sağa sola sallandırdı kendini sonra. En tepesinde duran kablodan belki bu şekilde kurtulabilirdi. Sağa ve sola...

İşte o zaman fark etti. Az önce yanında asılı duran ölü bedenlerin yerinde boşlukta sallanan kablolar kalmıştı sadece. Ve o an dehşetle aşağıya çevirdi bakışlarını. Gördüklerini en kötü kâbuslarında bile görmemişti.

O ölü bedenler yeniden ayakları üstünde yürüyor, yeniden nefes alıyorlardı. Yaşıyor denemezdi belki onlar için ama artık ölü olmadıklarını herkes kabul ederdi.

Bir süre öylece etrafta dolaştılar.

Sonra ilk önce aralarında en az çürümüş olan beden bir çığlık attı çürümüş ciğerleri izin verdiği ölçüde. Ellerini yüzüne götürdü hızlıca. Yanaklarını avuçları ile kopartana kadar çekmeye devam etti.

9 beden saymıştı Qarukkin. Ve 9 beden de aynı şeyi yaptı adeta sırasıyla. En sonunda hepsi durup birbirine baktı uzun uzun. Qarukkin sırada neyin olduğunu beklerken kendi durumunu tamamen unutmuştu.

İlk çığlığı atan hemen yanında duranın omzuna dişlerini geçirdi aniden. Saldırıya uğrayan ise karşılık vermeye çalışırken bir başkası bacağına bir tekme savurdu. Bir dakika sonra hepsi bir diğerine saldırmaya başlamıştı.

Kollarını ve bacaklarını parçalıyorlar, en ufak bir canlılık gösteren kardeşlerine çığlıklar atarak saldırıyorlardı. Kulaklığındaki ses haklı çıkmıştı. Hepsi son kalan olmak için delirmiş gibi savaşıyordu.

Yarım saat sonra sadece bir tanesi kaldı geriye. Ayakları kopmuş bir kolu da kopmak üzereydi. Karın boşluğundan sızan siyah sıvı yere yapışkan bir ız bırakırken sürünerek az önce yanıp küle dönen o paslı varlığın yanına gitti. Kafasını o varlığın hala kor halinde duran demirine bastırdı sonra. Dağlanan et bir kez daha midesini bulandırdı Qarukkin'in ve nihayet yeniden oradaki tek canlı Qarukkin oldu.

Qarukkin yeniden kendini hatırladığında belki de aradan saatler geçmişti. Sağa sola savurmaya başladı bir kez daha bedenini. Bir süre sonra bir çatırtı hissetti kabloların bağlı olduğu borunun bağlantılarında. Biraz daha salladı kendini ve biraz daha.

En sonunda kablolar koptu ve Qarukkin birbirlerini parçalamış bedenlerin üzerine düştü hızla.

Hiç etrafa bakmadan kapıya yöneldi. Yürüdü, yürüdü ve yürüdü. Binanın dışına çıkmıştı en sonunda. Sahiden de ayağını toprağa bastığında içini muhteşem bir huzur doldurdu. Artık bitmişti bu kâbus. Binanın bahçesi de en az içi gibi kasvetliydi aslında. Etraf tamamen mekanik kol ve bacaklarla doluydu. Her birinin üstünde özenle yazılmış Qarukkin Minninsha logosunu görebiliyordu. Şaşırmadı artık gördüklerine ve yürümeye devam etti. Demir bir kapıdan da geçtikten sonra kendini eski bir sokağın ortasında buldu. Tamamen yok olmuş bir şehrin içinde eski bir sokağın ortasındaydı.

Amaçsızca yürüdü saatlerce. Ne bu şehri ne de şehrin yıkılmasına sebep olan şeyi tahmin bile edemiyordu. Kendi şehri değildi. Öyle olsa bile çok ama çok değişmiş olmalıydı.

Nükleer bir savaş ya da gök taşı filan mı düştü buraya diye geçirdi içinden. Aslında bunların ikisi birden dahi olsa şehrin bu kadar kötü halde olamayacağını bilmiyordu tabii.

Birden tepesinden uçup giden bir şey hissetti. Kafasını kaldırdı hızla. Küçük bir drone tam tepesinde onu inceliyordu.

"Heyy!" diye bağırdı Qarukkin. "Lütfen yardım edin. Neredeyim ben? Ne oldu buraya lütfen yardım edin."

Ve drone Qarukkin'in ilk defa sahiden de duymak isteyeceği o kelimeleri söyledi.

"Merhaba Qarukkin. Merak etme az sonra seni almak için bir ekip göndereceğiz. Seni görmek çok güzel!"

Beyni zonklamaya başladı yeniden. Surazal'a verdiği pozu düşündü bir kez daha. Neden daha sonra ne olduğunu hatırlamıyordu ki?

Daha fazla dayanamadı Qarukkin. Olduğu yere yığılıp kaldı. Gözünde son canlanan şey o flashın kör edici ışıklarıydı yine.

Qarukkin Minninsha'nın MacerasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin