Düzenli sesler sinirini bozar insanın. Bir saatin tıkırtısı, bir musluğun damlattığı su, bir araba sinyali... Ama biri vardır ki sinir bozucu olmaktan çok hüzünlüdür; o da bir hastane odasındaki monitörün sesidir. Size niye orada olduğunuzu hatırlatır her bir sinyal sesiyle, acınızı unutmanıza izin vermez. O sesi her duyuşunda daha da canı yanar insanın, daha çok çekilir acılarına.
Şimdi bir hastane odasında, bir monitör sesinin yankısı vuruyordu Veysel'in kulaklarına. Ağlamaktan kıpkırmızı kesilmiş gözleri o düzeninden bir an olsun şaşmayan monitörden ayrılmıyordu. Mavilerindeki parıltı çoktan sönmüş, yerini bir karanlık almıştı. Yaşadıklarını kaldıramayışından oluşan bir karanlık.
Hemen yanında oturan Cemile ise onun kolunu kavramıştı; gözleri ara ara Veysel'in yüzüne dönüyor, bir şey söyleyecek gibi olsa da vazgeçiyordu. Az önceki korkunç anların etkisini hala atamamıştı üstünden.
Veysel'in artık acıya daha fazla dayanamayarak ameliyathane kapısının önünde yere yıkılışının üstünden bir saat ya geçmiş, ya geçmemişti. Dakikalarca hıçkıra hıçkıra ağlayan Veysel nihayet sakinleşse bile artık gözlerinde bomboş, donuk bir bakış vardı. Kendini bütün duygularına kapatmıştı. Çünkü duygu demek acı demekti, duygu demek bir daha yıkılmak, bir daha dağılmak demekti. Ve o çok korkuyordu abisi yokken dağılmaktan.
Biraz ötelerinde Döndü bir sandalyedeydi, amcaoğulları yatağın diğer tarafındaki duvara yaslanmışlardı, ailenin geri kalanı ise yatağın ayakucunda dikiliyorlardı. Kimseden çıt çıkmıyordu. Ara ara birkaç bakış yatağa dönüyor, gözlerine dolan hüzünle başını önüne eğiyordu. Böyle bir durumda kim ne konuşurdu ki zaten?
Monitörün sesinin düzenli olarak baltaladığı sessizlik, kapının açılmasıyla bozuldu. İçeri bir hemşire girdi, kalabalığı görünce kaşlarını çatsa da ses etmeyerek yatağa ilerledi. Bitmiş serumu yenisiyle değiştirdiği sırada kimse konuşmadı, bir şey söylemedi. En sonunda hemşire, odadan çıkmadan önce kalabalığa döndü. "Hastanın yanında bir kişi kalsın lütfen, daha fazlasına izin veremiyoruz."
Odada uzun süre sonra çınlayan sesle herkes birbirine baktı. Hemşire dönüp odadan çıktı, aynı sessizlik yeniden hakim oldu etrafa. Döndü yüzündeki gözyaşlarını silip derin bir nefes verdi ve çatlayan sesiyle konuştu:
"Ben kalırım, siz gidin... Ben bakarım oğluma."
Gözleri monitörde olan Veysel, mavilerini yumdu usulca. Sonra açtı ve bakışları bu sefer yatağa döndü.
Abisine.
Kenan'ın ifadesiz yüzüne bakan herhangi bir insan yalnızca uyuduğunu söyleyebilirdi. Üstündeki kıyafet öylesine temizdi ki, Veysel idrak etmekte zorlanıyordu. Onu son görüşü kanlar içindeki kıyafetleriyle olmuştu çünkü. Şimdi böyle görmek, aklındaki görüntüyle tamamen tezatlık oluşturuyordu. Bir yandan rahatlatıcıydı, bir yandan ise Veysel'e ne yaşadığını hatırlatıyordu.
Abisinin kolundaki seruma, parmağındaki alete baktı Veysel. Son olarak bakışları yeniden yüzüne döndü ve uzun süren sessizliğini bozarak, bitik sesiyle mırıldandı:
"Ben kalacam."
Herkes şaşkınlıkla ona baktı. Tek şaşırmayan Cemile'ydi, biliyordu Veysel'in abisini bu halde bırakıp gidemeyeceğini. Yine de hafifçe kolunu sıktı ve yalnızca onun duyabileceği bir şekilde fısıldadı:
"Emin misin?"
Belli belirsiz salladı başını Veysel. Döndü oğluna baktı, onun perişan haline göz gezdirdi. Hala üstünde kanlı kıyafetleri vardı Veysel'in, ağlamaktan yüzünün rengi beyazlamıştı. Onun kalmasına içi elvermedi kadının.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
One Shots • VeyKen (Gönül Dağı)
FanfictionGönül Dağı'ndan Veysel ve Kenan'la alakalı, birbirinden bağımsız bölümler ♡ Dizide asla göremeyeceğimiz ama görmemiz gereken sahneleri, çok güzel yazılabilecekken geçiştirilen olayları da yazıyorum. Bütün Gönül Dağı ve VeyKen Fc'yi beklerim 🌸