Bölüm 1- SİYAH KAR

62 8 5
                                    


🎶 Fabrizio Paterlini- Fire

  "Gitmek istemiyorum." diye sızlandım ablam siyah saçlarımı örerken. On altı yaşıma girmiş olsam da hala saçımı küçük çocukların örgüleri gibi arkada iki belik olacak şekilde örüyordu. Hala bir çocuk gibi durmam için elinden geleni yaptığını düşünüyordum bazen. Oysa kendi örgülerini evlenme yaşı gelen kızlar gibi örmeye başlayalı çok olmuştu. Gerçi evlenme yaşı gelmişti ama bunu düşünmeyi sevmiyordum.

"Zorundayız Marja. Biliyorsun."

"Değiliz!"

    Elbette zorundaydık ama bir kere gitmesek hiçbir şey olmazdı. Sadece vahşi bir görüntü daha anılarıma kazınmamış olurdu. Soran olursa da çok rahat bahane üretebilirdik. Ama ablam işini şansa bırakmayı sevmezdi. Bazen onu korkak olduğu için suçlardım düşüncelerimde ama asla yüzüne karşı demezdim. Ona olan saygımı ve sevgimi bir kenara asla bırakamazdım. Onun beni korumaya çalıştığı kadar ben de onu korumaya çalışıyordum. Sözünü dinliyor, daha o demeden bütün işleri yapmaya çalışıyor ve onun istediği gibi göze batmıyordum.

"Marja, öyleyiz ablacım. Benim de hoşuma gitmiyor ama bu lanet dünyanın düzeni bu."

    Ona zorluk çıkarmamaya karar verip derin bir iç çektim. Örgülerimi bitirince ellerini yıkadı ve pelerinimi bana uzattı. Pelerinimi giymeden ocağı söndürdüm ve birikmiş külleri süpürüp tencereye topladım. Külleri sabun yapmak için kullanıyorduk. Çok zahmetli ve kimsenin uğraşmak istemediği bir iş olsa da kasabadaki insanlar gibi kokmak istemiyorduk. Bu da ablama minnettar olduğum başka konulardandı.

    Pelerinini giyerken ablamı seyrettim. Kül gibi ten rengi ve onun da simsiyah saçları vardı. Bana kıyasla çok zayıftı ve boyumuz nerdeyse aynıydı. Ben büyüdükçe ablam gibi görünmekten çıkıyordu. Sanki o yaşlanmıyor, ben onunla aynı yaşa geliyor gibi hissediyordum. Yine de bilgisine, zekasına ve zayıf görünüşüne rağmen kollarındaki güce yetişemeyeceğimi biliyordum. Ablam gördüğüm en güzel ve güçlü kadındı fakat bu kasaba yüzünden her gün üzgün ve durgun durması içimi acıtıyordu. En kötü günler bugünkü günler gibi hissettiğini bilsem de asla belli etmezdi. Hatta sanki bundan zevk alır gibi yaparak dikkatleri bizden uzak tutardı. Ben bunu beceremesem de ifadesiz dururdum, soran olursa birinin canlı canlı yakıldığını görmenin midemi bulandırdığını söylerdim. Onlar da çocukluğuma verirdi ve üstelemezdi.

"Hazır mısın?"

"Hazırım Vilda."

    Kapının yanında duran sadaklarımızı ve yaylarımızı alıp evden çıktık ve karla kaplı kasabanın yollarını yürümeye başladık. Kendimi olacaklara hazırlamaya çalışıyordum ama daha şimdiden düşündükçe midem bulanıyordu. Karın yağması olacaklar açısından iyi olmasa da bundan sonra ava çıkacağımız için hayvanların izlerini sürmemizi kolaylaşacağından kar yüzünden şikayet etmemeye karar verdim. En kolay av karda avlanılandır derlerdi. Bu çok doğruydu. Kar ayak izlerini ortaya çıkarır, hangi hayvanı takip ettiğinizi çok rahat anlamakla birlikte şanssız bir atışın ardından bembeyaz kardaki kırmızı izleri de kolayca takip edebilirdiniz. Aynı zamanda bazı hayvanlar soğukta aptallaşırdı, hızlı hareket edemezlerdi. Tavşanlar hariç. Tavşanlardan nefret ediyordum. Karda avlaması çok zordu onları. Bembeyaz kürkleri ile karın içine gömülür, sanki farkındalarmış gibi hareketsiz ve sessizce beklerlerdi. Bir av köpeği olmadan tavşan avlamak işkence gibiydi. Her zaman av köpeği istemiş olsam da kendi karnımızı zor doyururken onun sorumluluğunu alamazdık derdi ablam. Ama bence çok saçmaydı. Av köpeği ile daha fazla şey avlayıp onun da karnını doyurup üstüne de karlı çıkabilirdik. Hatta artan etleri kurutur, derileri satardık. Ablam basit yaşamayı seviyordu ama.

CADILAR MEVSİMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin