Amerikan mutfağın tüm -ve muhtemelen tek- nimetlerinden yararlanır gibi arka plandan gayet net bir şekilde duyulan televizyonun sesi ile elimdeki çırpıcıyı harika olduğunu bildiğim kek hamurunun içinde hırsla çevirmeye devam ediyor bir yandan da telefonda bana anlamadığım terimlerle bir şeyler anlatan çocukluk arkadaşımı dinliyordum ama... Multitasking bok yesindi, hiçbir şey anlamadığım yetmiyormuş gibi fırını önceden açmayı unutmuştum "Cem," sesim yakarır gibi çıktığında neyse ki beni anlayıp susmuştu. Şu sıralar her şeye yetişmeye çalışan herkes kadar ben de koşuşturmaktan başka hiçbir şey yapmıyordum. Üstelik vardığım bir nokta bile yoktu, yalnızca fikirler, olaylar; insanlar ve hayatlar yaşantıma uğrayıp geçiyor asla beynime ulaşmıyordu. Bu yüzden elimdeki kek hamurunun olduğu kabı tezgâha bıraktım. Gözlerim duvar saatine ulaştığında henüz sabahın onu oluşu nedense bana bir kek yapmak için fazlasıyla mantıklı gelmişti. Ama arkadaşımın telefon aramasını cevaplamak için yeterince mantıklı değildi. O da bana tanıdığı sürenin ve sabrının sonuna gelmiş olmalı ki "Semih, dinliyor musun?" diyerek yeniden odağımı ona toparlamamı sağladı.
Beni görmeyecek olmasına rağmen başımı sallayarak onu onayladım ve devam etmesini söylerken fırını çalıştırdım. "Şirkette olacak ödül töreni için düzenleme yapmak istiyorlar, süsleyecek şey arıyorlar yani." Yeniden kafamı sallayarak onu onaylarken bir yandan da kalıba döktüğüm kekin ne kadar güzel olacağını düşünüyordum. "Reklam biriminde çalışmıyor musun sen? Süsleyin işte afişlerle falan." Alıklığımı saklayamayacak bir ses tonuyla onu cevapladığımda iç çekişi tam olarak şu demekti: Statümü korumak zorunda olduğum bir yerdeyim ama beni bir daha götünle cevaplarsan kafan ve götünün yerini değiştirmekten çekinmem.
Benlik bir sorun yoktu açıkçası, bir süredir kendisini kullanmıyordum zaten. Hangisinden bahsettiğimi... Söylemeye pek gerek yoktu.
"Ben de ressam bir arkadaşım olduğunu söyleyince şirket için resim yapıp yapamayacağını sordular, birkaç çalışmanı gösterdim ve sana haber verdiğimi söyledim," Yalanın ilahı olduğunu gösterir gibi çatır çatır saydığı yalanları söylediği için bakışlarım korkuyla kasılsa da daha fazla korkmama neden olan şey, "...yani şu an buraya gelmek için yarım saatin var." Demesiydi.
"Siktir ulan!" tepkimin ve sesimin müdürünün odasına gitmesini umacak kadar bağırdığımda sınan sabrı yüzünden bana aynı şekilde karşılık vermesi çok şansımın olmadığının kanıtı gibiydi.
"Sana siktir, aptal herif. İstanbul'un en züppe semtinde oturman yetmiyormuş gibi faturaların boyunu aşmış durumda, sikik bir hocanın iftirası yüzünden okulu bıraktın ve götüne don alacak paran yok anasını satayım! Sana seçenek sunuyorum mu sanıyorsun? Yarım saat içinde buraya gelmezsen seni buraya öyle bir getiririm ki ne üzerindeki Noel babalı don umurumda olur ne de donundaki delik. Kapatıyorum, konumu atacağım varınca ara beni... Ve Semih, evsiz gibi giyinme."
Yüzüme kapanan telefonun suratıma çarpan sessizliği yutkunmama neden olurken başımı eğerek altımdaki şorta baktım. Noel baba falan yoktu, bu yavşak da iyice sallamaya alışmıştı harbiden. İçim acıyarak fırına baksam da son anda çıkarsam yeterdi herhalde... Ya da pişince Cem'e mi götürseydim? İki şekilde de fark etmezdi ama bir an önce çıkmaktan başka şansım yoktu. Çünkü haklıydı, aileme karşı çıkarak atıldığım Güzel Sanatlar macerası beni öyle bir noktaya getirmişti ki... Sanat ne toplum için ne de sanat içindi, sanat şu an yalnızca su faturası içindi.
***
"Geldim şimdi, pos bıyıklı bir ağabey var burada..."
Taksiye son paramı verdiğimi unutmaya çalışarak -Cem sanatçıların halinin itten beter keyiflerinin paşada olmadığını söylerken bundan bahsediyordu işte- şirketin içine girdiğimde ilk işim güvenlik kıyafetini giymiş kel, ama Allah saçtan almış bıyıklarına vermiş diyebileceğin bir abinin yanına gitmek olmuştu. Çünkü resepsiyondaki kadından hiç hazzetmemiştim. O da benim son derece modaya uygun -yıllar önce çaput olmuş bir şarkıcının olduğu siyah bir tişört ve bildiğimiz kot pantolon- kıyafetlerimi beğenmemiş gibi üzerimi süzdüğünden tek şansım güvenlik olmuştu. Ama onun da ilgisi bende değil telefonundaydı...
"Bıyıklı güvenlik?.. Hakkı abi mi? Tamam bekle onun yanında, sakın sohbet falan açayım deme bir konuşursa seni üç saat alamam elinden."
Beni uyarsa da gerçekten bu abinin beni gördüğünü bile sanmıyordum. O kadar odaklanmıştı ki her ne ile uğraşıyorsa bütün kalbiyle bu işi önemsiyor gibi gözüküyordu. "Hakkı abi kelepçe çıkardı Cem, kelepçeye vuruyor şimdi... Öpücük attı kameraya, abi video mu çekiyorsun Allah rızası için bu hareketler ne?" Kafamı uzatarak kameraya girdiğimde bir sosyal mecraya video çektiğini anlamıştım. Yargılayan bakışlarım arasında beni hiç umursamayıp kameradan çıkmam için kafamı ittirip "Dur oğlum trend yapıyorum trend," demişti. Şok içinde yaşı rahat altmış olan amcaya baktım. Bu dünya her geçen gün beni şaşırtacak yeni şeyler buluyordu ve bunun beni ne kadar mutlu ettiğini tasvir edemezdim dahi. Bunun yerine gözlerim gülmemek için kendimi kasarak derin nefesler almıştım. Bir ara gülmemeye o kadar odaklanmıştım ki sulanan gözlerimin yuvalarından çıkacağından emindim. Hakkı abi sonunda videosunu istediği gibi çekmeyi başarmış olacak ki on dakikadır tekrar tekrar dinlemekten midemin kalktığı şarkı sona ermişti.
"Çok şükür be abi, ah sana vah sana derken yarısında öleceksin sanmıştım. Şekerin var mı?"
Kucağımdaki kutuyu gösterirken yok der gibi kafasını sallamasıyla yaptığım kekten uzattım. "Kaynanan seviyormuş bak, daha yeni yaptım sıcağı bile geçmemiş." Sanırım insanların bahsettiği şeytan tüyüydü bu. Üzerimde olduğunu defalarca kez duymuş olsam da benim için yalnızca sevginin dışa vurumuydu. Her insanı sevmenin, her birinin inanılmaz hikayeler barındırdığının bilincinde olmanın heyecanı ne kadar susmaya çalışırsam çalışayım bir şekilde dilime vuruyordu işte. Bu adam da çoktan emekli olması gereken yaşta ailesinin geçimini devam ettirmek için çalışmaya devam ediyordu ve onu mutlu eden şey saçma sapan bir trend olacaksa varsın olsundu işte. Keki beğendiğini gösterir gibi beni onaylaması genişçe gülmemi sağlarken Cem'in cam asansörden inişini gördüğümden güvenlik abiye hızlı bir selam çakmış ve asansöre doğru ilerlemiştim. Tabii bu sırada bana "Nereye gidiyorsunuz, pardon beyefendi." diye seslenen resepsiyondaki kıza yaptığım tek şey keki koyduğum kabın altındaki elimle nah çekmek olmuştu.
"Semih,"
Beni kollarının altına çağırır gibi davranan arkadaşıma karşı yüzümü buruşturmak istesem de yanındaki adamlar herhalde iş arkadaşlarıdır diyerek dostane bir tavırla kalkan kollarının arasına girdim. Sarılışına karşılık verirken kulağıma dolan sözleri yutkunmama yetmişti. "Senin giyeceğin kıyafeti sikeyim Semih, evde görüşeceğiz." Ufak sarılmamızın ardından beni karşımızdaki kasıntı olduğu belli olan adamlara tanıtır gibi elini sırtıma koymuştu ve ben de aralarından yalnızca birinin çıtır olduğu adamları incelemeyi tercih etmiştim. Hepsi moruktu bunların, içleri geçmişti. Esmer olan iyiydi gerçi de... İçine ne diye pezevenk gömleği giydiğini merak etmiyor değildim. Diğerlerinin sade beyaz ya da mavi gömleklerinin aksine bu herif gri ceketin altına yeşil, üzerinde renkli çiçeklerin olduğu bildiğimiz pezevenk gömleği giyiyordu işte.
"Semih, size anlattığım ressam arkadaşım. Ödül töreni için şirketimizi eserleriyle güzelleştirecek kişi... Doğan Bey," Çıtır olarak bahsettiğim adamı tanıttığında saygı durumları beni aştığından karşımdaki esmere düz bir ifadeyle bakmaya devam ettim. Resmi bir ortam... İnsanlar bizi tanıştırıyor... "Sanırım bu noktada elimi kaldırmam gerekiyor." İçtenlikle aslında bir soru olan cümlem dudaklarımdan yükseldiğinde yaşlıların gülüşleri arasında elimi kaldırmış ve adının Doğan olduğunu öğrendiğim adamla selamlaşmıştım.
"Tanıştığıma memnun oldum Semih Bey. Cem bize eserlerinden birkaçını gösterdi, işin gerçeği resimden pek anlamam ama iyi yapıyor gibisin, iki üç çizik atıp ressamın içsel savaşının dışa vurumu gibi bir şey yapmamanı umuyorum." Ağzım açık, elim henüz elini tutuyorken dinlediğim kelimelerin her biri suratıma çarparken suratımın aldığı ifadeden emin değildim ama Cem'in hayır der gibi iki yana sallanan başı aklımdakini yeterince belli ediyor gibiydi. Ben de Semih Taştan'sam bu yavşağı cevapsız bırakmazdım.
"Sen sanattan ne anlarsın ulan kültürsüz pezevenk!"
***
O da ne? Yedinci Oğul dururken yeni bir kurgu mu? Çok ayıp.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Patronun Planı BxB
Teen FictionSeni çözdüğümü sanarken şimdi bütün düğümleri senin attığını öğreniyorum. Ne yazık...