Sabahları uyanmaktan nefret ediyordum. Yataktan kalkacak gücü kendimde buluyor olmama bile şaşırıyordum bazen. Yatağımda oturur pozisyona geldiğimde yatağımın yanındaki camdan dışarı baktım. Hava henüz tam olarak aydınlanmamıştı. Koyunlu terliklerimi giyerek ayağa kalktım. Koridorun diğer ucundaki tuvalete yürürken gözlerimi ovaladım. Bütün ev ahalisi uyuyordu ve ben sabahın bu saatinde kalkmak zorundaydım. Bu ağlamak istememe sebep oluyordu.
Elimi, yüzümü yıkadım ve tuvalet ihtiyacımı gidererek odama ilerledim. Ayaklarımı yere sürterek yürüdüğümden çıkan ses kardeşimi rahatsız etmiş olmalıydı ki homurdanmaya başlamıştı. Odasının kapısının önünden geçerken saçma hareketine karşı göz devirip doğruca odama girdim. Kapımın hemen yanında duran dolabımdan telefonumu elime alıp bugünkü programıma baktım. "Çok şükür ki çok dolu değil."
Kendi kendime mırıldanıp dolabımı açtım. Günün en büyük sorunuyla karşı karşıyaydım. "Ne giyeceğim?" Dolabıma baştan sona göz gezdirdim ancak seçmekte zorlanıyordum.
Yaklaşık 10 dakikanın sonunda bir kombine karar kılmıştım. Siyah kargo pantolon, dar siyah tişört üzerine siyah beyaz süveter. Üzerimdeki duruşunu çok seviyordum. Kışın çok üşüyordum ve bu yüzden olabildiğince kalın kombinler yapmaya çalışıyordum. Gerçi ne kadar becerebildiğim de tartışılırdı.
Dar kıyafetler giymeye bayılıyordum aslında ama okulda giyince garip bakışlarla karşılaşıyordum. Bu fazlasıyla rahatsız hissettiriyordu. İnce belimi ortaya çıkardığımda baştan çıkarmaya çalışan ama hiç bir boka yaramayan alfa feromonlarıyla çevriliyordum. O yüzden nasıl rahatsam öyle giyinmeye çalışıyordum.
Annelerim henüz uyuyordu ve onlar uyanmadan kaçmam gerekiyordu. Alfa annemle sıkıntım yoktu aslında ama ona da gözükmesem iyi olacaktı.
Üzerime siyah montumu da aldığımda akşamdan hazırladığım notlarımla evden büyük bir sessizlikle kaçtım. Sokaklar bomboştu ve bu güzeldi. Kulaklığımla müzik dinlerken yavaş adımlarla geziniyordum. Dersime henüz 1 saat vardı yani acelem hiç mi hiç yoktu. Bir saat daha uyumayı tercih ederdim ancak laf duyacağımı bildiğimden erken çıkmanın daha iyi olduğunu düşünüyordum.
Her zamanki parkıma ilerlediğimde beni karşılayanlar kedilerimdi. Candy daha birkaç ay önce yavrulamıştı ve dünyalar tatlısı bebekleri olmuştu. Bana her zaman güvendiğini hissettiriyordu. Hamileliğinde bile karnını sevmeme izin veriyor, yanımda rahat hissettiğini gösteriyordu. Resmen beraber büyümüştük Candy ile. Ailesinden tek hayatta kalan o olmuştu ve hayata tutunması adına çok şey yapmıştım. Karşılığını ise çok güzel veriyordu.
"Günaydın prenses." Candy kafasını elime sürttüğünde nazikçe kafasını okşadım. Her zamanki yerime ilerledim ve kendimi çimlerin üzerine bıraktım. Bebekleriyle hemen etrafımı sarmışlardı. Candy kucağıma çıktığında nazik davranarak tüylerini sevdim. "Kendi aileni kurmana çok sevindim prenses."
Candy çok zor zamanlar geçirmişti. Ailesini zehirledikleri zaman kendisi de yemişti ancak çok şanslı olduğundan karşıma çıkmıştı. Az yediğinden şansı daha yüksekti. Yaklaşık 6 kardeşi vardı ve hepsini kaybetmişti. Çok zorlansa da zehirden kurtulmuştu. Eve almayı çok istesem de kardeşimin canı istemediğinden alamamıştım. Sokakta ona ev yapmış, bazen gecelere kadar ayrılmamıştım başından. Şimdi ise dünyalar tatlısı yavruları vardı.
"Sence benim hayatım nasıl olacak prenses?" Kendimi düşünüyordum. Üniversitede olmama rağmen uzağa gidememiş, yanlarında kalmak zorunda kalmıştım. Bana güvenmediklerini ilk o zaman en derinden hissetmiştim. Omega annem sorun çıkarmış, istediğini elde etmişti.
Psikoloji öğrencisiydim ve oldukça derslerinde başarılı biriydim. Okuduğum bölümü çok seviyordum ve mutluydum. Kardeşimin bu yıl üniversite senesiydi ve bazı şeylere karşı hazırlıklı olmam gerekiyordu. Ne olacağını bilmiyordum ve bu beni geriyordu açıkçası.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Glass Shards -Taekook-
FanfictionDelta Jeon Jungkook, vitasını fena halde kırmıştı. semekook&uketae omegaverse mommy issues&smut