0.6

679 62 11
                                    

"Artık konuşalım mı?"

"Hayır, konuşmayacağız."

"Taehyung, tanrı aşkına neden beni bir kez olsun dinlemiyorsun ki?"

"Boktan bahanelerini dinlemeyeceğim artık."

"İki dakika dur adam gibi konuşalım."

"Dururdum ama konuşamayacağımızı biliyorum çünkü o adamlık sende yok."

"Taehyung!" Hızlanan adımlarımdan sonra yerinde durmuş, öylece bana bakıyor ve bağırıyordu adımı. Üniversitemin çıkış kapısının önünde durup ona doğru dönüp bağırdım.

"Yeter amına koyayım ismimi mi ezberliyorsun?!" Bana gelmek için adım atacak olduğunda elimde durmasını işaret ettim. "Sakın Jungkook! Bundan sonra ölün ölüme dirin dirime!" Şaşkın gözlerinin dolduğunu fark etsem bile beklemeden hızla kapıdan çıkıp gittim. Öyle boktan hissediyordum ki nereye gittiğimi dahi bilmiyordum. Sadece hızlı ve dikkatsiz şekilde yürüyordum. Ne yapacağımı gerçekten bilmiyordum. Aklıma gelenle hızla telefonumu çıkardım ve bir numara tuşladım. Hızlıca açılan telefonu kulağıma götürdüm. "Sahile gelebilir misin, lütfen?"

"10 dakikaya oradayım."

Telefonu kapatıp cebime attığımda  yanaklarımın ıslanmaya başladığını hissetmiştim. Hızla sahile ilerleyip her zamanki ücra köşeme attım kendimi. Bacaklarımı kendime çekip kollarımı bacaklarıma sardım. Gözyaşlarımı serbest bırakmıştım artık. Göz önünde olmamam çok büyük nimetti şu anda.

Hissettiğim sakinleştirici feromonla kimin geldiğini anlamış, kafamı kaldırmıştım. Gözyaşlarımı gördüğü anda yüzü düşmüş hızla yanıma yaklaşmıştı. Ben ise ağlarken ısırdığım için kızarmış dudaklarımla ona bakıyordum. "Namjoon Hyung..." Tekrardan gözyaşlarımı serbest bırakmıştım. Hyungun ise bana kocaman sarılmıştı. Saçlarımı ufakça öpüp sakinleştirmek için hafif bir feromon salgılıyordu. Baskın alfa olduğundan çok rahat ayarlayabiliyordu feromonlarını ve hassaslığımı bildiğinden oldukça hafif tutuyordu.

Bir süre omzunda ağlamıştım, o ise sakinleşmem için beklemiş saçlarımı sevmişti. Biraz durulduğumda kafamı kaldırıp ona baktım. Ne olduğunu merak ettiğini biliyordum ve anlatabilecek kadar sakinleşmeyi beklemiştim. Derin bir nefes almaya çalışıp başımı omzundan kaldırdım ve denize bakarken konuştum. "Jungkook ile ruh eşi olduğumu duydun değil mi?"

"Annem söyledi." Namjoon hyung benim üvey kardeşimdi. Dami annemin eski ölen eşinden kalan çocuğuydu ve bizim aramız oldukça iyiydi. Bizden ayrı yaşıyordu çünkü omega annem bana yaptığı gibi ona da oldukça kötü davranıyordu. Sebepleri farklı olsa da yaşadıklarımız benzer şeylerdi.

"Jungkook beni gerçekten aldatmış." Şaşkın gözleri beni bulduğunda acıyla gülümsedim ama bakışlarına karşılık vermedim.

"Güvenmemi istemişti hyung. Evime geldi, beni öptü, kucağında uyuttu. Hatta yiyişti bile biliyor musun?" Acıyla güldüm. "Ben isteyerek öpmedim dediği omegaylaydı bugün. Eli sırtındaydı ve gülüyorlardı. İlk defa arka bahçeye ineyim demiştim, inmez olaydım. Öylesine rahattı ki hyung... Sanki, sanki ruh eşi oymuş gibiydi. Benim görmeyeceğimden öyle emin duruyordu ki rahatlığı canımı acıtmaya yetti." Gözlerim Namjoon hyunga döndü. "Ne zaman bitecek hyung? Ne zaman hüzün gözyaşlarımın yerini sevinç gözyaşları alacak? Yetmedi mi olanlar? Daha ne kadar acımalı? Daha ne kadar ölmeden ölmeliyim ben?" Sonlara doğru gözyaşlarım gözlerimden süzülmeye başlamış, sesim kısılmıştı. Hyungum gözümün içine öyle bakıyordu ki...

"Üzülmenden nefret ediyorum, üzen herkesten nefret ediyorum Taehyung." Bana sarılmıştı yeniden. "Bugün bende kal olur mu?"

Neden olduğunu soracakken hatırladım. Küçük kardeşimizin doğum günüydü. Doğum günlerinde -lanetliymişiz gibi- ötelenirdik ve pek ortalıkta gözükmememiz gerekirdi. Yena annem böyle karar vermişti. Dami annemin sözü eşine geçmiyordu resmen. Kıyamıyordu sanırım, bilemiyorum.

"Hem Jungkook seninle konuşmak isterse evine gelecektir. Biraz uzak kalman ve düşünmen daha mantıklı olur senin için, hm? Ne dersin?"

"Olur. Bu gece sende kalacağım."

"Bu kadar çabuk mu?" Duyduğumuz sesle arkamızdan gelip sert bakışlarını abimin üzerinde gezdiren deltaya döndük. "Hemen bir alfanın kollarına atlamaya dünden hazırmışsın."

"Ne saçmalıyorsun Jungkook? Siktir git buradan!"

"Ne o? Öpüşecektiniz de ben mi böldüm? Pardon, ön sevişmeyi yapamayacaksınız maalesef. Ruh eşimi almam gerekiyor."

"Kimse sana haddini bilmeyi öğretmemiş sanırım şımarık çocuk." Namjoon hyung ayağa kalktığında olayların büyüyeceğini anlamak çokta zor olmamıştı. Bende hızla ayağa kalkmıştım.

"Öğretmedi, öğretsene."

"Jungkook, ne bok olduğunu bilmeden saçmalıyorsun şu an!" Ağzıma lafı tıkmasalar söyleyecektim abim olduğunu ancak bir tanrının kulu da dinlemiyordu ki beni!

"Zevkle." Hyungum ona yaklaşmaya başladığında Kook'un feromonları duvar gibi çarpmıştı suratına. Nefes alamıyor gibi olduğunda Kook tam elini kaldırmıştı ki son gücümle bağırdım.

"ABİME DOKUNMA!"

Kook şaşkınlıkla kalmıştı ki bu feromonlarının duraksamasına sebebiyet vermişti. "Abin?"

"Aptal pezevenk, aynı kana sahip olduğum üvey abim o benim!" Hızla Jungkook'a yaklaşıp omzundan ittim ve hızla nefes alan abime dönüp yavaşça sakinleşmesini sağladım. Kook ise öylesine anlamsızca bakıyordu ki bir anlığına pişman olduğunu düşünecektim.

"Bir daha sakın karşılaşmayalım Jungkook. Artık biz diye bir şey yok. Sen omegana git, bende kendi dünyama döneyim." Karşısına dikildim. "Omegana git Jungkook. Benden sana artık oyuncak olmaz."

....



Glass Shards -Taekook-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin