Ders bitmişti ve ben ne kadar konuşmaya meraklı olsam da, çok meraklıymışım gibi görünmemek için buluşmaya tabii ki anlaştığımızdan daha geç gidecektim.
Çok yavaş adımlarla kafeteryanın o kullanılmayan tuvaletine doğru yürümeye başladım. O an içime kötü bir his düşmüştü.6. hissim çok kuvvetliydi ve ben tam o an içimden o çok güvendiğim hislerimin bu kez yanılıyor olması için çok dua ettim.Tabii ki de bahtsız bedevinin teki olduğum için hislerimde yanılmadığımı anlamam çok uzun sürmemişti...
Lavaboya girdim, Taehyun yoktu.
Emin olmak için kabinleri tek tek açmaya başladım. Son kabine de baktıktan sonra gerçekten burada olmadığını anladım ve tam çıkacakken kapının ardından adım sesleri duydum. Olduğum yerlere peşimden babamın adamlarının gelmesine o kadar alışmıştım ki gelenlerin onun adamları olup olmadığını anlayabilecek seviyedeydim artık.
Ve ne yazık ki bu adım sesleri kesinlikle babamın adamlarına ait değildi...
Bir süre sessizlik oluştu. Belki de sadece kapının önünden geçen bir kaç genç işte, neden bu kadar panik yapıyorum ki değil mi?BAM!
Kapı çok yüksek sesle açıldı.
Ah...lanet olsun kimi kandırıyorum ki? Bırak kullanılmayan kafeterya tuvaletini bizim bölümün öğrencileri normal tuvaleti bile neredeyse kullanmaz...
Daha ne olduğunu kavrayamadan birilerinin üstüme koşup beni yere serdiğini anlamam bir kaç saniyemi aldı.En son hatırladığım şey tanımadığım bir adamın yüzü ve
"Vay,bak sen şu 'dokunulmaz' Choi'ye o kadar da dokunulmaz değilmiş."
cümleleri oldu...
____________________
Aradan ne kadar zaman geçti? Ne oldu da her yerim babamın üstümde bıraktığı acı dolu darbelerden daha çok ağrımaya başladı? Ya da nasıl oldu da birden kendimi benim de üzerinde uzanıyor olduğum soğuk zeminde baygın olan Taehyun'un karşısında buldum?
Bir dakika...Taehyun mu? Soğuk beton üzerinde baygın mı?
İşin içinde sadece ben olsam garipsemezdim. Nasıl olsa bu tür durumlara alışıktım.
Tanımadığım bir mafya tarafından kaçırılırım,ardından babamdan fidye istenir ve babam fidyeyi vermeye geldiğinde ortada uçan bir kuşu bile canlı bırakmaz ve ertesi gün her şey normale döner...
Ama bu kez bu işe bulaşan her kimse çok aptal olmalıydı.Hem Choi hem de Kang ailesinin biricik oğullarını aynı anda kaçırmak için ya çok aptal olmalı ya da iki aileye de gücü yetiyor olmalıydı.
diye düşündüm.
Umarım 2.seçenek değildir.Eğer öyleyse gerçekten bu kez sadece benim değil, karşımda baygın olan çocuğun da kurtuluşu yoktu.
Ah,doğru o an karşımdaki çocuğun varlığını unutmuş ve kafamda en kötü ihtimalleri kurmaya başlamıştım.
Kafamdan 3.kötü son ile biten senaryoyu kuruyordum ki Taehyun kıpırdanmaya başladı.
O an gerçekten içimde biraz da olsa kalan umudumda küçük bir artış oldu.Çevreyi senaryo kurmaya başlamadan önce incelemiştim zaten.Ancak burası her zaman olduğu gibi bir bodrum ya da terk edilmis bir bina veya inşaat değildi. Oldukça büyük ve bir o kadar da lüks bir banyoydu? Ve zemini kesinlikle oldukça soğuktu...
Taehyun yavaş yavaş ayılmaya başlamış olacak ki acılı inlemeri ile birlikte üstüne uzanmış olduğu zeminin soğukluğuna sövmeye başladı.Evet,ne kadar soğuk olduğunu çok fazla söyledim değil mi...
Her neyse, biraz daha kendine gelip gözlerini araladı ve bir süre etrafa bakındı.Benimle göz göze gelince varlığımı o an fark etmiş olacak ki,bir şeylerin farkındalığı ile gözleri biraz daha açıldı."Hey, ne oluyor?Neredeyiz?En son tuvalette buluşacağız diye oradaydım.Sen neden orada değildin?"
ilk başlarda kısık çıkan sesiyle peş peşe ve panikle sorduğu sorularıyla bana doğru atağa geçti."Hey,sakin ol.Şuan panik yapmak bize bir şey kazandırmaz.Bu tür durumlara alışık olduğunu sanıyordum.Nasıl olsa sen de mafya çocuğu değil misin?Şuan neden bu kadar panikleyip suçu bana atıyorsun?"
diye karşılık verdim."Kafayı mı yedin? Bu tür durumlara alışık olmak da ne demek?Böyle olaylara alışık olmak normal bir şeymiş gibi konuşma."
diye karşılık verdi o da.
Sesinde artık panikten çok sinir duygusu yatıyordu.
Ve tabii eklemeden duramadı:"Ah kusura bakma,benim babam insanları kendisine düşman edecek kadar iğrenç bir piç değil.O yüzden böyle durumları 'normale dönüşecek kadar'yaşamıyorum."
dedi.
Haklıydı.
Babam herkesin işine çomak sokar,bir çok kişiyi ekmeğinden eder ve kendine bunlarla kâr sağlardı.Bir dakika...mafyalık da bu değil miydi zaten?
Neden tek babası piç olan taraf benmişim gibi konuşuyordu bu çocuk."Hey,senin de baban mafya hatırlatırım."
dedim.
Altta kalmama amaçlı.Yoksa babama ne kadar hakaret edildiği umrumda değildi."Haklısın ama babam en azından başka çetelerin ailelerine zarar verme çabasına girmiyor."
diye karşılık verdi o da.
Ortada kesinlikle benim bilmediğim şeyler vardı. Çünkü babam beni ne kadar bu tür işler için eğitse de,bir o kadar da mafya işleri hakkında bilgi vermezdi.
Yüzümdeki anlamamış ifadeyi fark etmiş olmalı ki devam etti."Her neyse,şuan bunları tartışmanın sırası değil. Önce burdan ya da ondan önce kolumuzdaki zincirlerden nasıl kurtulacağımızı düşünelim."
dedi.Bu kez sesi daha sakin bir tona bürünmüştü.
O an ki farkındalıkla kolumun nereye bağlı olduğunu anlamak amaçlı zincirleri takip ettim gözlerimle.
Ah...hayat benimle dalga geçiyor olmalıydı.En son gördüğüm yüzün aptalca sırıtışı geldi aklıma.Çılgın piç...
Zincirin sonu Taehyun'a bağlıydı.İkimizi de bileklerimizden biribirimize bağlamıştı.En azından zinciri çok kısa bağlamamıştı.Uyanır uyanmaz burnumun dibinde bir Taehyun ile uyansaydım bu çok korkunç olurdu.
Biraz hareketlenip ayağa kalkmaya çalıştık.Bedenimizdeki acı birilerinin bizi hırpalamasından dolayı değil de uzun süredir soğuk betonun üzerinde yattığımızdan kaynaklıydı muhtemelen.Nasıl olsa dayak yesek fark ederdik.İkimiz de biraz kendimize gelince kalkıp banyoyu araştırmaya başladık.
Ama nafile...
Banyoda bırakın duşluk başlığını falan,diş fırçası bile yoktu.
Yani muhtemelen.Çünkü banyoda kapının altından sızan ışık dışında etrafı başka aydınlatabilecek tek bir unsur yoktu.
Bu karanlıkta ikimiz de susmuş,hiçbir şey bulamadığımız için yere sırt sırta vererek geri oturmuştuk.Sırt sırta verdik çünkü sonbahar olmasına rağmen hava sanki kışmış gibi soğuktu.
Tabii ilk başta pencere falan var mı diye bakmıştık ama pencere demir parmaklıklarla kaplı olduğundan camı kırma zahmetine bile girmedik.
Ortamdaki garip sessizliği kapının öbür tarafınan olduğumuz yere git gide yaklaşan ayak sesleri bozdu.
Ben alışık olduğumdan çok bir tepki vermiyordum ki Taehyun ayaklandı ve beni de ayağa kaldırdı.Sakin olmasını ve panik yapmamasını söyleyecektim ki beni arkasına alarak kendisini bana siper etmişti.
Gerçekten tam şuan KangTaehyun beni mi korumaya çalışıyordu?
Galiba ölmeden önce Tanrı beni böyle ödüllendiriyordu.
Ona bunu yapmasına gerek olmadığını söyleyecektim ki adımlar daha da yaklaştı.Bu kez nedenini bilmediğim bir şekilde paniklememeye çalışsam da panikliyordum.Git gide daha da geriliyordum ve bu hiç iyiye işaret değildi...
Git gide daha çok Taehyun'un sırtına yapışmaya başladım.Galiba ilk defa bu kadar geriliyordum.Bu defaki kaçırılışımda bazı şeyler daha farklı ve kesinlikle daha korkunç hissettiriyordu.Kapı kaç yerden kilitlenmişse artık bir çok defa kilit açılma sesi gelince gerginlik daha da arttı.
Kapıda uzun,siyah saçlı,oldukça yakışıklı, elinde peluş bir oyuncakla ve koreli olmadığına emin olduğum bir adam belirdi.
Elinde peluş bir oyuncakla mı?İşler gerçekten git gide daha da garipleşiyordu...
"Ah,selam.İşte benim gelecekteki peluşlarım olmaya aday olan şahıslar!"
~~~~~~~~~
ouyy rekor kirdim lan 1060 kelime yazmisim fln.
bu siyah sacli yakisikli ve pelus oyuncakli cocugu taniyan var mi?🥰bolumu de tam yerinde kesiyom ha ohmis
(ulan 5.bolumu yaziyorm daha bolum yarisi bile bitmedi ve simdiden 600kelimeyi astim.glb biraz uzaticam 5.bolumu hadi bakiimm+ufak bi hatirlatma su alttaki yildizin icini fln doldurmak isterseniz ustune tiklamaniz yeterli🌹🥰)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ma chérie~Taegyu
Fanfiction"Senden nefret etmiyorum." ▪︎ Uzun süredir nedense benden nefret ettiğini düşündüğüm bu çocuktan sürekli bu kelimeleri duymak,artık garip hissettirmekten çok; tanıdık bir his veriyordu...