Temiz sesler duyuyordu. Evet, bu kesinlikle doğru tabirdi. Temiz sesler. Kapı kulpunun aşağıya doğru kayarkenki ve kapının açılırkenki gıcırtılı sesi. Ardından gelen, basamakları tek tek inen ayakların çıkardığı tok ses. Müstakil bir evin bodrum katındaydı. Birkaç parça, toz içinde kalmış, kullanılmayan eşyalar arasında. Küçük, üç tekerlekli bir bisiklet, kahverengi kitaplık, ayağı kırılmış sehpa ve uzunca bir sedir. Tahta sedirin altında da küçük bir kız çocuğu.
Sesleri dinledi. Küçük kız her zaman yaptığı gibi sadece dinledi. Nihayet merdiven basamaklarından inen ayaklar, sedirin önüne adımladı. Küçük kız dudaklarını sıkı sıkıya kapatmış, gözlerini tek bir şeye odaklamıştı. Tanıdık ev terliklerini görünce kastığı dudağını serbest bırakıp arasından titrek bir nefes çıkmasına izin verdi. Kadın yemek ve su dolu tepsiyi sedirin hemen önüne koydu ve ardından hızlıca bodrum katını terk etti. Kapının kapanma sesini duyan kız kimsenin olmadığını bildiği halde ürkekçe emekleyerek sedirin önüne geçti. Suyu bir dikişte bitirirken hemen yemeğe yöneldi. Bu kadar aç olduğunu kendisi de fark etmemişti. Yarısında sebze yemeği, yarısında bulgur pilavı olan tabağını da birkaç dakikada bitirdi bir güzel.
Yukarıdan gelen bir takım sesler işitti ardından. Öncekilere benziyordu sanki. Sonra yanıldığını fark etti. Öncekilerden daha şiddetliydi. Bağırış, yalvarışın yanında sert cismin tene çarparken ki şaklaması ve kırılan cam sesleri vardı. Kız hemen sedirin altındaki eski yerine döndü ve olabildiğince duvara sindi. Bu defa ki neden acaba? diye düşündü. Önceki nedenlerden biri de olabilirdi. Kadın komşusuna oturmaya mı gitmişti? Belki de dışarı çıkmıştı? Açık mı giyinmişti? Ya da bir şeyler almaya gittiği marketteki kasiyerle mi konuşmuştu? Yoğurt almayı mı unutmuştu? Yemeğin tuzu az mı olmuştu ? Belki de sadece adamın canı sıkılmış olamaz mıydı?''Yine ona yemek verdin, öyle mi?'' dedi kaba ses, ardından bir şaklama geldi. ''Ben sana o kız bu eve girmeyecek, demedim mi ?"
Bir şaklama daha."Konuşsana lan! Nerede o, yine nereye sakladın ?" Kızın kalbi tekledi. Kendisinden bahsediyordu.
''Lütfen!'' dedi içinden. ''Lütfen, beni bulamasın.''
''Lütfen!'' dedi kadın. ''Lütfen, vurma artık!''
Küçük kızın acıyla içi büzüldü sanki. Neden bu kadar çaresizdi kadının sesi? Çok canı acıyordu belli ki. Ya bana da yaparsa? diye düşündü kız. Yapar mıydı? Küçük bir kız çocuğunu döver miydi bu adam? Kendi karısını bile döven bir adam, tanımadığı halde nefret ettiği küçük kızı pek tabi döverdi. Kız telaşla saklandığı yerden çıktı. Bir şeyler yapmalı, bu evden kaçmalıydı. Tiz bir çığlık bütün evi inletti. Ardından kadına inen darbelerin sesini duydu. Bir kadının dayak yemesi mi, yoksa bir kadının kendisi yüzünden dayak yemesi mi daha kötüydü? Karar veremedi. Ne yapacağını bilmeden kapıya doğru bakıyordu. Kaçacak mıydı? Kaçmalıydı.
''Ne olur vurma!''
Bu yalvarış kararsızlığına son verirken hızlı adımlarla merdivenleri aşıp kapıdan çıktı. Her bir darbe sesinde, sanki ona vuruluyormuş gibi canı acıyordu. Buradan hemen kaçmalıydı. Hızlı adımlarla bodrum katından çıktı. Kapıya doğru koşmaya başladı bu defa ama oturma odasının kapısına ulaştığında istemsizce yerinde kalakaldı. Ardından gördüğü şeyle kanı dondu ve ağzından küçük bir çığlık kaçtı. Kız anında eliyle dudaklarını örttü. Kalbi öyle hızlı atıyordu ki sesini bile duyabiliyordu kız. Adam kızı duymamıştı. Elindeki kemeriyle, hemen önündeki iki büklüm olmuş kadına darbeler indiriyordu. Bilincini kaybetmeye ramak kalmıştı ki kadın kapının ardından kendisine bakan kızı fark etti ve gelen darbelere rağmen doğruldu. Kaşı patlamış, gözünün yanı muhtemelen birkaç saat sonra moraracağını belli edecek şekilde kızarmıştı. Burnundan ve dudağın yan tarafından akan kan, çenesinden birleşiyor göğsüne doğru ilerliyordu. Karısının bakışlarını takip eden adam, arkasını dönerek gözlerini küçük kızın gözlerine kenetledi. Nefes nefese kalmıştı. Yıpranmış kemeri tuttuğu elinin tersiyle alnındaki terlerini sildi.