"Geri dönmeni, beni sevdiğini söylemeni bekliyorum..."
Taehyung'un, meleğini bırakıp gökyüzünde kaybolmasının üstünden yıllar geçmişti. Jungkook, zamanla alışmıştı buna. Tıpkı annesiyle babasının gidişine alıştığı gibi.
"Bekliyorum hâlâ çünkü biriktirecek daha çok anımız olacak. İnanıyorum, geri döneceğini biliyorum."
Jungkook, avuçlarına aldığı toprağı parmakları arasından dökülmesini izledi. Gözleri acıyla yanıyordu. Bir damla birikmişti fakat dökülsün istemiyordu. Tuttu kendini ama sonra düşündü. Taehyung olsaydı ona 'Ağla küçük meleğim, duygularını saklama.' derdi.
İçi titredi ve beyninde yankılanan sesle süzüldü gözyaşları. Önce toprağa sonra elinde tuttuğu kırmızı güllere düştü. Hüzünlenmek yerine gülmek istiyordu ama bunlar olması gereken gerçek duygularıydı. Dudakları kıvrıldı zoraki ama gözleri hâlâ doluydu.
Yağan yağmura aldırış etmeden elindeki gülleri mezarın üstüne dikti. Eğildi ve toprağını öptü. "Biliyorum, sende biliyorsun söyleyecek çok şeyim var ama duymak istemiyorsun. Bu yüzden susacağım ta ki yeniden buluşana dek."
Sesi cılız ve tembel çıkmıştı ama umrunda olmadı. Taehyung onu her türlü duyardı...
Çöktüğü yerden doğruldu. Pantolonu çamur olmuştu ama bunu da umursamadı. Jungkook vedaları sevmezdi bu yüzden hiçbir şey söylemeden, arkasına bakmadan geldiği yolu geri yürümeye başladı. Biliyordu, tekrar gelecekti, bu yüzden vedalaşmanın bir anlamı yoktu.
•
Taehyung'u Jungkook'dan alıp hayatını çalan Siwan şimdi cezaevinde cehennemi yaşıyordu. Tam yirmi bir yıl hapis yatacaktı. Üstelik daha altı yılını tamamlamıştı.
Bu ceza Jungkook için çok az hissettiriyordu, daha fazlasını istiyordu ama şimdilik elinden bir şey gelmiyordu.
"Çok geç oldu, uyumayacak mısın?"
Jungkook, yumuşak ve şefkat dolu sesi işitmesiyle dalıp gittiği ipek halıdan gözlerini ayırdı. Başını kaldırıp ondan cevap bekleyen Jimin'e baktı. "Saat kaç hyung?"
Jimin telefonunun ekranını Jungkook'a uzattı. Gecenin ikisiydi. "Birazdan yatarım." dedi.
"Hadi ama yeni ergenliğe girmiş gibi davranıyorsun. Film izleyecektik, onu da istemedin. Sabahtan beri orada öyle oturuyorsun. Bir sorun mu var?"
Jimin, Taehyung gittikten sonra kendini kaybetmişti. Yaklaşık bir sene psikolojik destek almıştı çünkü daha önce çok sevdiği kişilerden birini bile kaybetmemişti. Taehyung'u kaybetmek onu yıkmıştı ama neyse ki şu an gayet iyiydi.
Jungkook sık sık Taehyung'un mezarına giderdi fakat Jimin'e söylemezdi çünkü travma misali o günleri yeniden yaşamasını istemezdi. Ancak asıl travmayı Jungkook yaşamıştı. Sevdiği adam kollarında ve gözünün önünde can vermişti...
"Hiçbir sorun yok her şey yolunda. Sanırım uykuya ihtiyacım var."
"Nihayet şunu akıl edebildin."
Jimin'in, tebessümünü eksik etmeden söylediği şey üzerine Jungkook da gülerek karşılık verdi. Ayağa kalkarken "O pırlanta aklını benimle hiç paylaşmazsan böyle dillenirsin." dedi ve Jimin'in gülmesine sebep oldu.
"Hiç değişmeyeceksin değil mi? Tıpkı çocukluğundaki gibi ağzın iyi laf yapıyor-" Jimin'in eski günleri yâd etmesiyle sonlara doğru sesi kısıldı ve ikisini de sessizlik kapladı. Kısa bir süre ortam sessizdi sonra Jungkook derin bir nefes soluyarak "İyi geceler." dedi ve odasına yöneldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Still With You | 𝐓𝐀𝐄𝐊𝐎𝐎𝐊
أدب الهواةTaehyung, Jungkook'u evlat edinmek zorunda kaldığında sadece yirmi yaşında bir gençti. ~𝓣𝓪𝓮𝓴𝓸𝓸𝓴 ²²/⁰⁴/²² ¹⁶/⁰⁶/²⁴ Düzenlendi!