Ecem den:
Sabah yine her zaman ki gibi mor göz altları ile uyanmıştım. Zaten uzun süredir düzenli bir uykum olmamıştı. Gece olunca bu şehrin manzarasını izlemekten uyku gelmiyordu. Bu hayattan payıma düşen mutsuzluğu en çok gece hissediyordum. Cevapsız sorular en çok geceleri yapışıyordu yakama. Hayat en çok geceleri acıtıyordu canımı. Herkes için öyle değil miydi zaten? Gece yatağa gelince gelmiyor muydu o karabasanlar? Öyle anlarda en çok bu dünyaya neden geldiğimi sorgulardım. Bir cevap bulamadım ama bun yaşıma kadar. Kader deyip geçmek pek benlik değildi. O yüzden ne tamamen vazgeçmiştim aramaktan ne de tüm hayatımı buna adamıştım. Sadece yaşamaya çalışıyordum. Nerede akşam orada sabah yaşıyordum yıllardır.
Yataktan kalkıp elimi yüzümü yıkadıktan sonra telefonu alıp mesajlarıma baktım. Bir sürü mesaj vardı. Bir kaç tane Senem den bir tane Murat tan vardı ama ben ilk olarak Serdardan gelen mesajlara baktım.
'Kimsin sen bilmiyorum ama bunu öğrenmek için orada olacağım.'
Serdar'ın her zamanki gibi net ve açık mesajını okuyup diğerlerine geçtim. Senem İstanbul a geldiğim de edindiğim ilk arkadaşımdı. O günden beri birlikteydik ve benim bir kardeşim gibi olmuştu. Gözüm kapalı her şeyimi emanet ederdim. O zor günlerim de hep bana destek olmuştu. Şimdi ki durumumu ona ve Murat' a borçluydum. Murat' ta liseden liseden arkadaşımdı. Benden bir yaş büyük olmasına rağmen bir yıl benim için sınıfta kalmıştı. Daha doğrusu benim yüzümden. Benim için girdiği bir kavga yüzünden bir yılı heba olmuştu ama bunu asla yüzüme vurmamıştı. Hatta bu sayede iki yıl aynı sınıfta okuma şansı bulmuştuk. Istanbul 'a geldikten kısa bir süre sonra da birden karşıma çıkmıştı. Çevresi oldukça geniş olduğun için kısa sürede bana düzenli bir iş bulmuştu. Ona resmen bir hayat borçluydum. Telefondan gelen bir bildirim sesi ile daha düşünmeyi bırakıp ilk Murat ın mesajlarına baktım.
'Günaydın güzellik. Ben Beykozdaki kafeye geçiyorum. Bir kaç eksik varmış. Saat 11 gibi gelirim. Çok özle beni.'
Murat' ın mesajlarının ardından Senem'in mesajlarına girdim. Nedense en çok onunla görüşmeme rağmen görüşmediğimiz kısacık sürede en çok onun diyecek şeyi vardı hep.
' Ecem biliyorum kötü haber almak istemiyorsun ama Mertcan seninle konuşmak istiyor. Istanbul' a gelmiş. Mutlaka görüşmek istiyorum diyor.'
'Bir de geçen resimlerini gönderdiğimiz galeri sahibi seninle iletişime geçmek istiyor. Çok beğenilmiş resimlerin. Yeni bir sözleşme istiyor.'
Mesajların ardından kısa çaplı bir şok yaşadım. Mertcan benim kuzenimdi. Evden ayrıldıktan sonra hiç görüşmemiştik. Oda herkes gibi benim başka biriyle gittiğime inanmıştı. Bende kendimi savunmak için uğraşmamıştım. Ne yapabilirdim ki zaten? Geri dönemezdim. Otomatik olarak kabul etmiş sayılıyordum. Neyse ne deyip Senem e galeri sahibi ile bir görüşme ayarlamasını söyleyen bir mesaj attım. Resim benim liseden beri ilgi alanımdı. Yetenekli olduğum bir kaç şeyden biriydi resim yapmak. Diğeri ise şarkı söylemek ve şarkı sözleri yazmaktı. Sahibi olduğum iki kafeyi de bu sayede almıştım. Bir albüm yapmıştım ve albümden gelen gelirle işlerimi büyütmüştüm. Fakat kimse albümün bana ait olduğunu bilmiyordu. Anonim olarak biliniyordu ve haftalarca her şarkım en çok dinlenen listesine girmişti. Şarkıcı kimliğim gibi işletmeci kimliğimde bana özel ve gizli kalmıştı ve ben bunu seviyordum. Gittiğim bir yerde kendimle ilgili bir şeyler duyduğumda gururlanıyorum. Başarmak çok önemliydi benim için ve bunu haklı gururunu yaşamak şu hayatta hoşuma giden yegane şeylerden biriydi.
Telefonu elimden bıraktıktan sonra hemen hazırlanmaya başladım. Serdar'la yıllar sonra ilk kez karşı karşıya gelecektik ve ben onu o kadar çok özlemiştim ki. Ondan başka hayatıma kimseyi almamıştım. Bu ona ihanet gibi gelmişti bir nevi. Hayatım her şeyim gibi ona ait olmuştu. Onu göreceğim heyecanıyla mor kısa bir elbise giydim. Dizlerimin hemen üstünde bitiyordu. Ona uygun siyah bir topuklu ayakkabı ve az bir kalem ve rimelle hazırdım. Zaten fazla makyaj yapan biri olmadığım için sıkıntı yoktu. En sonunda aynadan kendime baktığımda hazır olduğuma karar verdim. Saat 9 olmuştu. Kafeye gitmek için bir saatim vardı. Fazlasıyla yeterliydi. Arabamın anahtarını alıp evden çıktım. Attığım her adımda kalbim daha da hızlı çarpıyordu. Yine de hiç duraksamadan arabama binip yola çıktım. Serdar' a doğru.
Serdar'dan:
Beklenmedik olayları hiç sevmezdim. Sonucunun ne olacağını bilmediğim planlamadığım şeyler beni huzursuz ederdi. Sürprizleri de sevmezdim bu yüzden. O yüzden dün gece gelen telefon beni son derece huzursuz etmişti. Ayrıca telefonda benimle konuşan ses o kadar tanıdık gelmişti ki. Fakat bir saniye bile kendime o olduğunu düşünme izni vermeden kafamdan silip atmıştım o fikri. Çünkü düşünürsem umut ederdim ve yıllardır umut etmek çok canımı yakmıştı. Tekrar yanmasına asla izin vermeyecektim.
Davet edildiğim kafeye geldiğimde daha sabah olduğu halde felaket bir kalabalık vardı. Garsonlardan birinin yanına gidip adımı söyledim ve iş görüşmesi için geldiğimi söyledim. Hemen beni boş olan tek masaya alıp kafenin arka ofisinin olduğu kısma gitti. Aradan daha bir dakika bile gelmeden önüme bir limonata getirmişlerdi. Dışarının sıcağında o kadar güzel gelmişti ki. Bir de ev yapımı gibiydi tadı. Yıllar önce çok sevdiğim için bana özel yapılan limonata ile aynı tattı. Bu kadarı tesadüf olabilir miydi? Sabah kendime düşünmemek için koyduğum yasağı çiğneyip yerimden kalktım. Kafenin içinde onu ararken göz göze geldik.
Olduğum yerde kaldım. Dünya dönmeyi bıraktı sanki. Böyle şeylerin sadece romantik komedi filmlerinde olduğunu sanırdım ama öyle değilmiş. Gözümün önünde aşık olduğum her şeyiyle duruyordu. Sırtına dökülen alev kırmızısı saçları, sanki içimi gören bakmaya doyamadığım yemyeşil gözleri, öpmeye kıyamadığım dudaklarını, utanınca kızaran yanakları... Her şeyiyle karşımdaydı işte ama yanına gidemiyordum. Masadan telefonumu alıp kendimi dışarı attım. Arkamdan geldiğini hissetsem de durmadım. Dışarı çıkınca durup nefes almaya çalıştım. Aynı yıllar önce beni terk edip gittiği günden beri ilk defa hem yaşadığımı hissedip hem de sinirden deliriyordum. Ona sormak istediğim onlarca soru vardı ki. Ama ağzımı açıp tek bir kelime edecek halim yoktu. Cebimden sigaramı çıkarıp yakmaya çalıştım ama titreyen ellerim ve rüzgar buna müsaade etmeyince sinirle yere fırlattım ikisini de. Arkamı döndüğümde hala bekliyordu. Bir şeyler söylemek istediği belliydi. Cesaret edemiyordu. Zaten ne söyleyebilirdi ki.
"Neden ?" diye sorduğumda dolan gözlerini kırpıştırıp bana doğru bir adım attı. Rüzgarla dalgalanan saçlarının kokusu burnuma dolduğunda ellerim yumruk oldu. Ne kadar severdim o saçları. Kokusunu, yumuşaklığını, ellerimin arasında onların verdiği hissi... Ah o kadar özlemiştim ki.
"Özür dilerim. Her şey için. Konuşmak istiyorum sadece."
"Ne konuşacağız peki? Beni nasıl bir mesajla terk edip gittiğini mi? Yoksa bir mesajla hayatından çıkarabileceğin kadar değersiz oluşumu mu?" Bağırarak kurduğum cümlelerle herkes bize bakıyordu. Hatta bir kafeden çıkan bir kaç çalışanı geri göndermişti el işareti ile.
" Sakin ol lütfen."
" Nasıl sakin olayım? Nasıl olacak o? Özür dileyince geçiyor mu sandın? Ben söyleyeyim sana geçmiyor. 4 yılımı çaldın benden. 4 yıldır senin yüzünden her günüm kabus gibi geçti. Tam kendimi toparladım derken neden şimdi? Ne istiyorsun benden sen Ecem? Ne istiyorsun?"
" Ben sadece geçmişi unutmak istiyorum artık. Senin gördüğün kabusları ben görmedim mi sanıyorsun? Sadece artık bitsin istiyorum. Yoruldum Serdar. Sensiz ben de mutlu olmadım ki. Ben de yandım ama lütfen konuşalım. Bir kere."
Ecem artık ağlamaya başlamıştı ve onun gözünden düşen her gözyaşı benim içimi yakıyordu. Parmak uçlarım silmek için yanıp tutuşsa da sırtımı dönüp motosikletimi park ettiğim yere doğru giderken arkamdan bir düşme sesi geldi. Hemen dönüp baktığım da Ecem yerde yatıyordu. Koşarak gidip zayıf bedenini kollarıma aldım."Ecem!!! Aç gözünü. Hadi güzelim." Ecem 'i kucağıma alıp hemen yol kenarında müşteri indiren taksiye bindim. Hastaneye giderken hala baygın olan Ecem 'in yüzüne düşen saçlarını çekip gül yüzüne baktım. Delicesine özlemiştim. O gittikten sonra ki her günümü geri döneceğini düşünerek geçirmiştim. Defalarca kez geri döndüğü günü düşünüp kafamda binlerce senaryo kurmuştum. Her senaryonun sonunda onu affetmiştim. Tıpkı bugün onu görür görmez içimdeki öfkenin azalması gibi.
"Hadi güzelim. Konuşmamız gereken bir dolu şey var daha hadi. Sen böyle baygınken seni affetmemi isteyemezsin. Hala seni sevdiğimi söylesem bile duymazsın. Seni seviyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlıktan Aydınlığa
Short StoryHangimiz daha çok sevmiştik bilmiyorum...Ama ikimizde yanmıştık