1

175 10 8
                                    

" Kişisel korumaya ihtiyacım olmadığını zaten söyledim. Ona yeni bir oyuncak mı almak istiyorsun? "

Çalışma odasının penceresinden dışarıyı izlerken aklımdan geçenleri söyledim babama. Bu kaçıncıydı artık? Masum bir insanın daha beni korumaya çalışırken yaralanmasını ya da ölmesini istemiyordum artık.
" Koruma olmasaydı ölen kişi sen olabilirdin Ji Eun. Ben isteyerek mi yapıyorum sanıyorsun?"
Derin bir nefes aldım ve önüme döndüm. Hep o cümle. Madem sen de istemiyorsun neden istemediğimi bildiğin halde beni burada yaşamaya zorluyorsun?
" İzninle." dedim ve sinirimi belli etmemeye çalışarak odadan dışarı çıktım. Beni düşüncelerimden biraz da olsa uzaklaştırabilen tek yer olan, yalnız olabildiğim sayılı yerlerden, bahçeye indim. Havuzun başına oturdum ve suyu izledim. Sadece izledim. Biri görse önemli bir şeyi düşündüğümü söyleyebilirdi ama bomboştum. Gerçi kimsenin umursayacağını sanmıyorum.

Biraz sonra aklıma gelenler ile kafamı kaldırdım, dünkü olayı hatırladım. Gerçi hatırlamama gerek yoktu, alışkanlık olmuştu artık. Her şey aynıydı, sadece yaşanan yer farklıydı sanırım. Gülüşü, sözleri, sesi. Hepsinden nefret ediyordum.

Babama yalvardım, burada kalmak istemediğime dair. Bu şehir, bu ülke beni boğuyor, yaşama isteğimi tek tek öldürüyordu. Anılarımla dolu bu ev artık midemi bulandırıyordu.

Annem. Benim gibi ödlek bir kızı olduğu için nefret eder miydi benden? Aciz biriyim, kötüyüm ve bunu kabul ediyorum. Hayattan, kendimden, her şeyden nefret ediyorum. Ama en çok da babamdan. Beni bu hayatı yaşamaya zorunlu bıraktığı için, iyi ya da nazik bir adam olabilirdi ama şu an yaşadığım hayat yüzünden onu asla affedemezdim.

Belki ölmeme izin verse daha huzurlu bir yerde olurdum.

Havuz kenarındaki süs taşlarından birini alıp suya attım ve ayağa kalktım. Üstümü çırptıktan sonra babamın kapıdan çıkan arabasına baktım. Dediğine göre yeni koruma iş görüşmesi için şirkete gidecek, ardındansa buraya gelecekti. 

Güvenliğe doğru gittim, Ju Seon amca beni gördüğü gibi şapkasını indirdi ve selam verdi. Aramızda bir resmiyet yoktu, bu bizim için bir sembol gibiydi. Yazılı falan değildi, sadece annemden kalma bir gelenekti. Aileden biriyle konuşmaya başlamadan önce kıyafetin ucuyla küçük br reverans vermek.

Ju Seon amca da artık aileden biri haline geldiği için zamanla ona da selam vermeye başlamıştım. Eskiden saçma olduğunu düşünürdüm ama artık bunun karşıdaki kişiye kısaca 'Ailemizin bir parçasısın.' mesajı vermek için kullandığımız tatlı bir gelenek olduğunu fark ettim. Herkes Shin ailesinin bir parçası olamazdı, teyzemleri bile bu şekilde selamlamazdım.
" Moralin bozuk görünüyor Ji Eun, bir şey mi var?" yavaşça başımı salladım ve kulübenin yanındaki boş sandalyeye attım kendimi.
" Şu koruma işi hakkında." Onun da moralini bozduğum belli oluyordu değişen yüz ifadesinden. " Babama istemediğimi söyledim ama beni dinlemiyor. Onu ikna edemez misin? Sonuçta onun arkadaşısın. Belki seni dinler. "
" Senin iyiliğin için olduğunu söyleyip duruyor. "
İyiliğimmiş, hah.
İlk kişisel korumam öldüğü gün, babamdan ve Ju Seon amcadan sonra en çok değer verdiğim insan, nasıl yıkıldığımı biliyor. Ne olursa olsun o kişi benimle aynı evde duruyor, aynı yemekten yiyor, aynı sudan içiyor. Aramızda duygusal bir bağ oluşuyor ve onu abim ya da arkadaşım olarak görmeye başlıyorum bir zaman sonra.
Peki babamın buna bulduğu çözüm ne? Benimle konuşmalarını yasaklamak. Çünkü konuşmadığın birine bağlanamazsın. Aptal olmadığın sürece.

Baba sako musun.

" Geliyorlar." Ju Seon amcanın sesini duymamla yayıldığım sandalyede doğruldum ve arabanın koca kapıdan içeri girmesini izledim. Sonunda park etti ve babam ve yeni kişisel korumam olduğunu düşündüğüm adam arabadan dışarı çıktı. Babam eliyle güvenliğe selam verip beni yanına çağırdı.
Yanındaki Yunan tanrılarından farksız görünen çocuğa kitlenmiştim o an, duymadım. Sonunda Ju Seon amca beni dürttü de oraya odaklanabildim.
" Bugün kafan biraz dağınık herhalde." dedi babam saçlarımı dağıtırken. Baba naptın karizma çizildi.
" Sana Park Sunghoon'dan zaten bahsetmiştim." Başımla babamı onayladım ve çocuğu süzmeye başladım.
" Cılızmış." dedim ilgili gözükmemeye çalışarak. Babam ve şoförün gülmemek için dişlerini sıktığını gördüm bunun üzerine . Ne komik kızım ya.
Park Sunghoon'sa hala düz bir ifadeyle yüzüme bakıyordu. Ciddi birine benzemiyordu, doğrusu yüzünden bunu çıkarmıştım ama insanları yüzüne göre yargılamamak gerektiğini bir kere daha öğrenmiş oldum. Çünkü bu adamın önünde maymun oynatsam gözünü kırpmazdı.
Babam gururla Park Sunghoon'a baktı ve "Umarım iyi anlaşırsınız, şirkete geri döneceğim." dedi, sonra bana dönüp devam etti "Ona odasını gösterirsin." Son kez güvenliğe eliyle selam verdi ve arabaya binip gittiler.
" Beni takip et." başıyla onayladı ve arkamdan gelmeye başladı. Eski korumamın kullandığı oda temizlenmiş ve Park Sunghoon için yeniden düzenlenmişti. Anahtarı ona verdim ve " Rahatına bak. " dedim. Bugün ilk günü olduğu için babam sorun etmeyecekti ama sonraki günler uyku ve özel ihtiyaçlar haricinde odasında beklemesi yasak olacaktı.
Yine kafasını salladı ve teşekkür bile etmeden kapıyı suratıma kapadı.
Kanka koruyacağın kişi benim düşmanın değil.
1, 2, 3, 4, 5... Sinir krizi geçirmemek için içimden saymaya başladım ve odama defoldum. Yatağa atladım ve her bakışımda en az 500 mesaj gördüğüm grup sohbetine girdim. Bu olayı arkadaşlarıma anlatmasam olmazdı. Hep birlikte sövmemiz lazımdı adama.

My Demon, SunghoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin