Korku

89 6 2
                                    

''Alfia benimle gelmelisin.'' nefesi yüzüme vuracak kadar yakındı bana. Yüzünü görmem neredeyse imkansızdı. Saçları siyah ve kahverengi arasında bir renkti. Tam olarak bilemiyorum şu anda. İçimdeki korku bütün bunları ayırt etmemi engelliyor. Tekmemi arkaya doğru savurmamla ellerimin serbest kalması bir oluyor. Kendimi ondan kurtarmamla birlikte eve doğru koşmaya başlıyorum. Dış kapının demirlerini bile açamayacak kadar titriyorum. Ellerim neredeyse hiçbir iş göremeyecek durumda. En son kapıyı açmayı başardığımda, annemin kapıda olduğunu fark ederek irkiliyorum.

''Alfia? Sen iyi misin?" endişeli bir ifadeyle bana doğru yaklaştı. Ellerimi tutarak beni sakinleştirmeye çalıştı. Ancak insanların ilgisinden nefret ettiğimi herkes bilir. Böyle umursamaz bir tavırla herkesi kendimden uzaklaştırma yeteneğine sahibim ben. İnsanlardan nefret ediyorum. Ellerimi ondan uzaklaştırarak soran bir ifadeyle yüzüne baktım. Birden bire bütün korkuyu içimden atmıştım.

"Sen iyi misin?" yüzüme dikkatlice bakarak sorusunu tekrarladı. Ailemi sevmeme rağmen sevgimi gösteremiyordum. Çevremde neredeyse hiç insan yoktu. Ve işin garip yanı bu umrumda değildi. Zamanımın çoğunu buraya ait olmadığımı düşünerek geçiriyorum. Düşünmeye başladığımdan beri bu garip duygudan kurtulamıyorum. Ve bir şey söyleyeyim mi, bu da umrumda değil.

"Evet anne iyiyim." ses tonumun daha yumuşak çıkması için nelerimi vermezdim. Hayal kırıklığıyla başını salladı ve içeri yöneldi. Benimse tek yaptığım arkamı dönüp sokak lambasının altından bizi izleyen siyah paltolu adama bakmak oldu. Her gece aynı sokak lambasının altında evi gözetliyordu. Durum daha da ürkünç bir hal almadan bunu halletmem gerekiyordu ve aklıma gelen tek şey bu adama ne istediğini sormaktı. Hayır saçmalama tabii ki polise haber vermeyeceğim. Çünkü ben kafayı yemiş bir manyağım. Kendimi düşüncelerden ayırarak eve girdim. Babam her zamanki gibi televizyonun karşısında gazete okuyordu, annemse oturma odasıyla birleşik olan mutfakta bulaşıklarla uğraşıyordu. Kapıyı hızlı bir şekilde kapatarak merdivenlere yöneldim. Tek yapmak istediğim bir duş alıp uyumaktı. Merdivenlerden sonraki ilk kapıdan içeri daldım. Sıcak suyun vücudumdan akmasına izin verdim ve o şekilde dakikalarca bekledim. Sonra çok nefret ettiğim bir şeyi yaptım sıcak suyu kapattım. Buz gibi suyun duyularımı kapatmasına izin verdim. Artık hiçbir şey hissetmiyordum ve bu duygu insanı öldürmekten beter edebilirdi. Saçlarımı havluya sararak odama ilerledim. Üstüme basit bir pijama geçirerek pencereye yöneldim. Dışarıda kimsenin olmaması içimi rahatlatmak yerine beni korkutmuştu. Şu son bir haftadır yaşadığım tek duygu. Korku. Kendimi yatağın içine attım ve derin bir uyku için kendimi hazırladım.

Saat 1.29

Ve evet uyuyamadım. Uyumanın kıyısına bile yaklaşamadım. Dünyanın en kötü zaman dilimiydi oysaki bu. Uyumaya çalışıp, uyuyamamak. Ve beynindeki milyonlarca düşüncenin aynı anda belirmesi. Bu da bir o kadar kötüydü. Ve ikisini tek bir gecede yaşıyordum.

Saat 3:48.

Telefonumun çalma listesindeki bütün şarkıları dinledim. Ve hatta uyumaya yardımcı olan en azından öyle söylenen bir kaç şarkıyı bile dinledim. Gözlerim kan çanağına dönmüş bir halde yatakta debeleniyordum. Kendimi uykunun ellerine bırakmak daha önce hiç bu kadar zor olmamıştı.

Saat 4.12

Aslında hiç kötü bir çocukluk geçirmemiştim. Ailem beni severdi. Ben onları severdim. Kendimi insanlara daha kapatmamıştım ve onlardan bir nebze de olsa umutluydum. İnsanlıktan umutluydum. Ancak ben her şeyimi bir gece de kaybettim. Erkek kardeşimin öldürüldüğü gece. Evet, ben herkesten o gün nefret ettim. Oksijenle yaşamını sürdüren bütün yaratıklardan o gün nefret ettim. Ve haklıydım. İnsanlar sevilesi varlıklar değildi.

5.58

Günün ilk ışıklarıyla birlikte yatağımdan fırladım. Bugün yapılacak işlerim vardı. Her şeye bugün son verecektim. Üstüme gelişi güzel bir pantolon ve şifon bir gömlek geçirdim. Küçük bir sırt çantası alarak aşağıya indim. Herkes uyuyordu, tam tahmin edildiği gibi. Babamın işe gitmesine nereden baksan 3 saat vardı ve annemse gün içinde kaçta uyanacağına kendi karar veriyordu. Kapıdan dışarı çıktım ve evin sağ tarafındaki bulunan küçük parka yöneldim. Günün bu saatinde uyanmış spor yapan insanları görmek hiç ilgimi çekmiyor olsa bile bir süre burada bekleyecektim. Gelmesi çokta uzun sürmeyecekti, eminim. Telefonumdan bir kaç şarkı dinledikten sonra karşı ağacın yanında dikilen adamı fark ettim. Koyu kahverengi saçları ve siyah paltosu onu ele veriyordu. Tanrı aşkına, giyecek başka bir şeyi yok muydu gerçekten? Yoksa sadece gizemli ve ürkünç bir hava mı yaratmaya çalışıyordu, hiç bir fikrim yoktu. Yavaşça ayağa kalktım ve yanına doğru yürümeye başladım. Eminim ki bu hareketimi beklemiyordu. Ancak bir iki saniye sonra o da bana doğru yürümeye başladı. Adımların sıklaştırdı. Yüzü görünebilecek mesafeye geldiği zaman şaşkınlık üzerine şaşkınlık yaşadım. 22 23 yaşlarında genç bir adamdı bu. Mavi gözleri etrafa delici bakışlar saçıyordu. Yüz yüze gelmemize bir kaç adım kala durdum. Ve tam o an beni şaşırtan bir hareket daha yaptı, ve gülümsedi. Gülümsedi. Bir kaç adım daha atarak yanımda durdu.

"Seni ürküttüğüm için üzgünüm. Amacım bu değildi. Kendimi tanıtmama izin verirs..." cümlesini tamamlamasına izin vermedim.

"Kes şunu. Beni bütün gece izliyorsun, hiç tanımadığım bir insan olmana rağmen beni takip ediyorsun. İnsanlar biriyle konuşmak istediklerinde bunu yapmaz, anlıyor musun? Sadece uygun bir zamanda yanıma gelip konuşmalıydın. Beni öldürme planları yapıyor gibi gece evimin bahçesinde bekleyemezsin. Bilmem anlatabiliyor muyum?" sinirli olduğumda susmak bilmeyen bir insana dönüşüyorum. Yüzündeki şaşkın ifadeyi fark ettiğimde amacıma ulaştığımı anlıyorum. Neredeyse bir dakika boyunca yüzüme baktı. Ve en son utanmış bir ifade takınarak konuşmaya başladı.

"Üzgünüm Alfia. Ancak bu görevi yapabilecek tek kişi bendim. Kimsenin buna cesareti yoktu. 19 senedir yaşadığın bu ortamdan seni çekip çıkarmak için burdayım ben." cümleleri o kadar anlamsızdı ki sadece boş boş bakıyordum ve anlamamı bekler gibi yüzüme bakıyordu. Ama anlamam imkansızdı, çünkü gerçekten çok anlamsız konuşuyordu.

"Alfia. Bu dünya, yaşadığın bu ortam, gördüğün insanlar, bitkiler, hayvanlar hiçbiri gerçek değil. Böyle bir şey aslında yok. Bunları sindirmek çok zor biliyorum ama anlamaya çalışmanı istiyorum. Benim adım Bran." cümlesi bitince bütün parkı yıkacak bir kahkaha patlattım. Hiç durmadan gülüyordum ancak bu çok uzun sürmedi. Çünkü Bran çok ciddi bi ifadeyle, hatta delirdiğimden korkan bir ifadeyle yüzüme bakıyordu. Gayet ciddi olduğunu anladım.

"Anlıyorum Bran. O halde sana yardımcı olmama izin ver. Şimdi beraber bir akıl hastanesine gideceğiz. Tamam mı? Bana güven. Bunu yapabilir misin Bran?" kelimelerimi yavaş yavaş ve anlamasını amaçlayarak söylüyordum. Bu çocuk kafayı yemişti. Bunun başka hiçbir açıklaması olamazdı. Tam o sırada cebinden bir küre çıkardı. Ve birden kürenin simetrik bir şekilde açıldığını fark ettim. Küçük bir hologram belirdi. Bir kadın. Ellerini karnında kavuşturmuştu. Sarı saçları omuzlarına dökülüyordu. Gülümsemesi tüm dünyayı mutlu edebilecek kadar güzeldi.

"Güzel Alfia. Öncelikle her şey için bizi affet. Her şey için. Bunu yapmak şu hayattaki en zor şeydi emin olabilirsin. Her şey bir anlam kazanacak şimdi tek yapman gereken Bran'a güvenmek. Seni özlüyoruz." duyduklarım başımı ağrıtmıştı. Arkadaki banka oturarak başımı ellerimin arasına koydum. Bir kaç saniye sonra Bran denilen çocuk yanıma oturdu.

"Anlamıyorum. Neden bahsediyorsunuz siz. Benim bir ailem var Bran." sesim son derece yumuşaktı. Sadece anlamak istiyordum.

"Bunu sana ben anlatamam, lütfen şimdi sadece dediklerimi yap." kendimde bu cesareti bulamıyordum. Bu saçmalığa daha ne kadar katlanabileceğimden emin değildim. Gözlerim parkta çocuklarıyla oynayan aileye kaydı.

"Peki ya şu aile? Onlarda mı aslında yoklar?" sorumun cevabı bütün hayatımı darmadağın edecekti biliyordum.

"Hayır Alfia, yoklar." sesi kayıtsızdı ve hiç umrunda değildi olanlar. Kafamın karışıklığı, şu an burda bir manyakla yan yana oturmam. Ah bunları anlaması imkansız.

"Pekala Bran, ne yapmam gerekiyor?"

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 27, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

AlfiaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin