Yorgunluktan şişmiş gözleri kapalı halde uzanmaya devam eden Sarışının bilinci açıktı fakat gözleri açılmamak için direniyordu. Az sonra beline sarılmış güçlü kolları hissetmesiyle gözleri inadı anında bırakıp aniden açılmıştı. Başını boyun girintisine koymuş adam bi an şaşırmasını sağladı fakat sonrasında dün gece yaşadıkları şeyi hatırlayınca birden tüm kan yanaklarına hücum etti. Bi anda ateşe düşmüş gibi doğruldu ve kendini kollarını ona sıkı sıkıya bağlanmış oğlandan bir çırpıda kurtarıp kalktı.
Dün olanlardan sonra nasıl eve geldiklerini bile hayal mayal hatırlıyordu. O an Min'in verdiği o büyük söz geldi aklına. Öğrenmek için can atıyordu. Bugün herşeyi anlayacağı o büyük gündü. Her yanlışın birer doğruya dönüşmesi için tek şanstı. Ve bu şans harcanırsa her şey birer yalana dönüşecekti. Jimin yanı başında hala uyuklayan adamın omzunu hafifçe bastırarak onu sarstı. Bu onun uyanmasına yetecek bir güç değildi.
Jimin derince bir nefes vererek kalbindeki hafif çarpıntı ile dudaklarını araladı ve seslendi.
"Yoongi, uyan." Bu sırada parmakları hala onu sarsmaya devam ediyordu.
"Hmm" küçük mırıltısı uyku sersemliğinin etkisiyle daha bi derin çıkmıştı dudaklarından. Jimin gözlerini devirip yatan adamı daha sert sarsmaya başlarken artık sinirlendiğini hissediyordu, öyle ki hızını alamamış ve Yoongi'yi yataktan düşürmüştü.
"Siktir noluyor lan!" Gözlerini kırpıştırıp etrafa şaşkın bakışlarını atarken bi an yatakta minik parmaklarıyla dudaklarını kapatıp gülmemeye çalışan meleğine kaydı bakışları. İçinde sinirin kırıntıları olması gerekirken anında yumuşamıştı bu görüntüye. Sızlayan poposunu bir kenara bırakıp yerinden fırladı ve yatağa ilişti.
"Günaydın meleğim," Jimin'in duyduğu cümle uzun zamandır kulaklarına değmemişti. Bunun verdiği huzurla bi an gevşediğini hissetti. Ama aynı anda gerilmişti. Bugün onun bir şeyleri öğrenmesi için önemli bir gündü. Affetmek yada affetmemek bir tek onun elindeydi ve yapacağı şeyi asla bilmiyordu. Gözlerinin odağını ellerinden çekti ve karşısında oturmuş adama baktı kararsızlıkla. Bu karar ikisinin de hayatlarını etkileyecekti, biliyordu.
Yoon onun yüzündeki halden neler düşündüğünü anlamıştı ki zaten daha fazla kaçamazdı. Söz vermişti meleğine. Anlatması gerekiyordu. Hafifçe öksürdü ve dudaklarını ıslattı. Yatakta gergince yerinden oynarken
"bir şeyler içelim mi?" Diye sormuştu.
Akıllarının dağılması için bu güzel bir fikirdi. Bir kaç onaylar niteliğinde nidalar çıkardı dudaklarından. Sonrasında ise esmer adamın kalkıp mutfağa doğru yol aldığını gördü. Bir kaç dakikalık bekleyişten sonra Jimin Yoon'un içeri gelmek yerine dışarda konuşmanın daha iyi bir fikir olacağını düşünmüş olmasını anlayıp dışarıya çıktı.
Tam da düşündüğü gibi kapı önündeki merdivenlere sinmiş oturan Yoon'u gördü. Elindeki birayı yarılamış görünüyordu. Yanında bir kaç bira daha vardı ve Jimin düşünmeden eline bir tanesini alıp yanına oturdu. Son anda aklıma gelen tirbüşon ile ayağa kalkacaktı ki Yoon elindeki bira kutusu elinden çekip dişleriyle açtı ve ona geri uzattı.
Min bu hareketi uzun zamanlardır yapardı ama Jimin bir türlü yapamadığı için hep kıskanırdı.
"Evde tirbüşon yok!" Artık bezmiş sesimle neredeyse inlemiştim.
"Sevgilim, benim küçük meleğim.. Neyi dert ediyorsun yine söyle bakalım" Suga yanıma gelip kollarını arkadan belime doladığında bi an ne için sinirlendiği mi bile unutmuş kıvama gelmiştim. Dudaklarımda sebepsiz gülümseme ile kolları arasında ters dönüp yüz yüze gelmemizi sağladım ve dudaklarımı büzerek konuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DANGEROUS JEALOUS / Yoonmin✔
Fanfiction"Tamam! Bu son şansın Yoongi, cevap ver onu neden öldürdün!?" Kaskatı kesilmiş yüzümün aksine onun yüz hatları oldukça rahattı. Sinirlenmiş halim onun hoşuna gidiyor gibi sırıttı ardından hâlâ bardağın altında olan elini çekip dudağının kenarında b...