Kahkahalarım artık elmacık kemiklerimi ağrıtmaya başlarken sağ elimi karnımın üstüne koyup diğer elimi de dizime yaslayıp eğildim ardından kendimi dizginlemek adına bi kaç derin nefes aldım. Önümde askerden yeni gelmiş arkadaşım, komutanla yaşadığı saçmalığı anlatıyordu ve ben kendimi tutamadan kahkaha atıyordum. Sonunda kemerime sıkıştırdığım copu tek seferde çıkarıp vuracak gibi kaldırdı ve sesindeki 'akıllı ol' tınısı ile
"Yeter Jimin? Anlattığıma pişman ettin! Acıtıyor mu deneyelim istersen," dedi elinde sıkıca kavradığı copu göstererek.
Dudaklarımı birbirine bastırıp yalandan öksürdüm ve konuştum
"Tamam. Tamam Seokjin, gülmüyor-" tam o an flörtü yerine yanlışlıkla komutana cilveli mesaj atması ve komutanında ona karşılık vermesi aklıma gelince bi kahkaha daha patlattım.
Kim Seok omzuma sertçe vurup beni susturmaya çalışsa da pek işe yaramadı, ve ben kaldığım yerden devam ettim. Seok beni sarsmaya başlarken kısılan gözlerim görüş açımı daraltıyordu.
"Bu kadar güzel gülme Park, herkes bize bakıyor!"
Güzel mi gülüyordum ben? Ne güzel gülmesi? O bir kaç saniyelik şaşkınlığım Kim SeokJin'in bi anda yere çakılması ile son buldu. Gözlerim açılırken yüzümdeki gülümseme dondu fakat bir kaç saniye içinde sinirden kabarmış damarlarım sahne aldı. Siyah saçlar görüş alanıma girince üzerimdeki gerginlik katlandı ve sinirim çoğaldı. Karakol kapısının önünde sivil birine vuracak kadar delirmiş olamazdı bu adam! Yüzünü buruşturarak yerden kalkmaya çalışan Seokjin üzerine çıkan ağırlık ile yeniden devrildi ve ardı ardına suratına inen yumrukları durdurmaya çalıştı. Kapının önünde duran güvenlik koşarak ayırmaya çalıştı fakat tek başına önleyemedi.
Güvenlik hâlâ araya girmeye devam ederken hızla dizimi kırıp Kim'in yüzüne inecek bilmem kaçıncı yumruğu tuttum ve kolunu sırtına bastırıp dirseğinden büktüm. Önüme gelen saçlarım kulaklarına çarparken sinirden çatallanmış sesimle konuştum.
"Her seferinde bunu yapmak zorunda mısın Min? Beni neden rahat bırakmayı denemiyorsun?!"
"Sana güzel güldüğünü söyledi. Ayrıca benim hitap ettiğim şekilde seslendi sana. Park! Benim olan Park!" Hareket etmek için çırpındı fakat kımıldayamadı. İstese kolayca kaçabilecek durumdayken benim kollarının arasından çıkamamıştı.
Ahiss sikeyim! Bu da neydi böyle? Neden Her seferinde böyle hissediyordum? Bu duygu sinirimi daha fazla gererken bileğini daha sert tuttum ve onu Kim'in üzerinden aldım.
"Tanrı aşkına Jimin neler oluyor? Bu manyak da kim böyle?"
"Manyak diyen dilini koparır kendi dilinle sikerim senin puşt!" Parmaklarım arasından kurtulacak gibi oldu fakat anında toparlanıp daha sıkı tuttum ve çekiştirdim. Yerde duran copu lacivert üniformamın kemerine sıkıştırdım. Min elimde yürürken arkamda kalan Kim'e bu olayın açıklamasını daha sonra yapacağıma dair küçük bir konuşma yapıp karakol kapısından içeri girdim. Min'in, Seokjin'e olan delici bakışları içeri girdiğimizden dolayı kesilmişti ve sesini çıkarmadan veya beni zorlamadan takip etmesi biraz şaşırtmıştı.
Koridor boyunca her zaman olduğu gibi suçunu kabul etmeyen, içip içip burda sızan ve sonrasında neden burda olduğunu anlamaya çalışan, hiç beklemedikleri kişilerin suçlarını öğrenip perişan halde kalan onlarca kişinin görüntüsü gözler önündeydi ve sesleri beni çıldırtmak için düzenlenen bir komplo gibi geliyordu.
Önümü bi anda kesen Lee, kolundan tutup sürüklediğim çok sevgili komiserini görünce bi sorun olup olmadığını sordu.
İnkâr edip yoluma devam edecekken önüme adımlayıp konuşmaya devam edecekti fakat bakışlarım yutkunup susmasına yetmişti. Ne yüce bi olaydı bu esnada Min'in hiç konuşmayıp sadece ne yapacağımı izlemesi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DANGEROUS JEALOUS / Yoonmin✔
Fanfic"Tamam! Bu son şansın Yoongi, cevap ver onu neden öldürdün!?" Kaskatı kesilmiş yüzümün aksine onun yüz hatları oldukça rahattı. Sinirlenmiş halim onun hoşuna gidiyor gibi sırıttı ardından hâlâ bardağın altında olan elini çekip dudağının kenarında b...