cadı.

50 6 0
                                    

"Beomgyu-ya!" Cadı onun adını seslenene bakmak için arka bahçedeki işini yarım bırakıp dışarı çıktı. Ona nispeten daha uzun bir adam çiftlerle çevirili avlunun dışından kaşları çatık bir şekilde merakla ona bakıyordu. Beomgyu başta onun kim olduğunu anlamasa da adamın gözleri oldukça tanıdık gelmişti. Adamın bakışları Beomgyu'yu görünce yumuşadı, ona kocaman gülümsemeye başladı. "Ben giremiyorum buradan içeri."

Beomgyu hâlâ onun kim olduğunu anlamaya çalışırken adamın arkasında bir kuyruk hareketlenmeye başladı. Sonunda onun Yeonjun olduğunu anladı. Onu karşısında sağlıklı gördüğü için gözleri doldu. Dili tutulmuş gibiydi, çok mutluydu, konuşamıyordu. Sadece koşup ona sarılmak istiyordu. Öyle de yaptı.

"Yeonjun!" Büyük bir heyecanla koşup onun boynuna sarıldı. Yüzünü onun omuzlarında saklayıp onun kızıl saçlarını sevgiyle okşadı. Yeonjun önce ne olduğunu anlamasa da kollarını ona doladı. Kuyruğunu sevinçle dikmiş, bir o tarafa bir bu tarafa sallıyordu.

Beomgyu'nun gözyaşları onun boynunu ıslattığında kaşlarını endişeyle çattı. "Sen ağlıyor musun?" Sesi alaycılıktan uzaktı, şaşkınlıkla sormuştu.

"İyisin, karşımdasın, kanlı canlısın," Beomgyu başını kaldırmadan konuşuyordu. Sesinin ağlamaktan titremesine rağmen konuşmaya devam ediyordu. "Sana bir şey oldu diye çok korktum ahmak tilki!" hâlâ kollarını ondan çekmiyordu. Onu hissetmek ve onun yaşadığından emin olmak istiyordu.

"Ağlama artık. Ben iyiyim, bak." Yeonjun ona gülümsedi. Beomgyu'nun ağlamaktan kızarmış gözlerini gördüğü için içi sıkıldı. Ona fark ettirmedi. "Biliyor musun, artık dokunduğun yerler acımıyor," Beomgyu, ona sarılırken fark etmemişti ama Yeonjun iyi haberlerini hemen söylemek istiyordu. "Çünkü kokundan korkmuyorum. Efendi Hoseok senden korkmazsam canımın yanmayacağını söyledi."

Beomgyu hâlâ onu karşısında görmenin şaşkınlığını yaşıyordu. Üstelik bir insan şeklinde karşısına çıkmıştı. "Sana insan olduğunda karşıma çıkma demiştim." dedi gözyaşlarını elinin tersiyle silerken. Dediğini kendi bile ciddiye almadığı için sessizce kıkırdadı.

"İnsan değilim zaten," dedi Yeonjun. Beomgyu güldüğü için o da gülüyordu. "Efendi Hoseok yüz insan kalbi yemeden de insan gibi görünebilmeyi öğretti bana."

"Kuyruğunu saklayamamışsın ama." Beomgyu onun kuyruklarını işaret etti.

"Sana nasıl göründüğümü göstermek için çok heyecanlandım, o yüzden saklayamadım," Eli utançtan ensesine gitti. "Nasıl görünüyorum? Saçlarım aynı kürküm gibi görünüyor değil mi? Yakışıklı mıyım?"

Beomgyu onun dediğine güldü. Gülerken kısılan gözleri, kırışan burnu ve ortaya çıkan dişleri... Yeonjun onu bu kadar çok gülerken ilk kez görüyordu. Onun hep gülmesini istedi. Onun gülerken etrafına nasıl ışık saçtığını görünce hayretler içinde kaldı. Kendinden önce onu gülerken görmüş herkesi kıskanıyordu. Onun etrafında olmuşları, ışığında barınmışları kıskanıyordu. Onun insanlarını çok kıskanıyordu. Yine de onu güldüren kişi olmaktan gurur duyuyordu Yeonjun.

"Ee, içeri almayacak mısın beni?" diye sordu Yeonjun aralarındaki sessizliğin daha fazla büyümesine izin vermeyerek.

"Seni içeri alamam." Beomgyu mahcup bir ifadeyle. Bunu dediği için onun yüzüne bakamıyordu.

"Neden?" Yeonjun sadece ona bakıyordu. Kendisini evine almamasını beklemiyordu. Yani, kendisini kurtarmak için yalvaran biri neden onu evine almasındı ki?

"Çünkü evim sen girmeyesin diye büyülü. Daha doğrusu kimse içeri giremesin diye büyü yaptım. Olur da tehlikeli bir şeye dönüşürsen yuvamı kaybetmek istemedim," Beomgyu hızlı hızlı konuşuyordu. "Gerçi bana zarar da versen buradan gidemem ya." Kendi kendine mırıldandı.

cadı ve tilkisi | beomjun ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin