Sobanın üstünde kaynayan su, evdekilerin çoktan uyandığını belli eden işaretti. Adam günlük işlerini tamamlamış, pencerenin önündeki köşesine geçmiş ve defalarca okumaktan ezberlediği kitabını okuyordu yine. Bir yandan pencereden dışarı bakıyor ve tufandan sonra evlerini terk eden kasabalıları izliyordu. Hepsi eşyalarını sırtlanmış binek hayvanlarının tepesinde ağır ağır uzaklaşıyordu.
Adam içeride oturmaya daha fazla katlanamayınca, o soğukta, evinin karşısındaki göle gitti. Kedisi de peşinden geliyor, onun adımlarını takip ediyordu. Adam ayağındakileri bir kenara bıraktıktan sonra paçalarını katladı ve buz tutmuş suyun üstünde birkaç adım atıp bir kayanın üstünde durdu. Gölün kendisini kabul etmeyişi aklından çıkmıyordu. Kayanın üstünde çömelip buzun üstünde küçük bir boşluk açtı, elini açtığı boşluktan suya daldırdı nazikçe. Suyu ileri geri ittirirken elinden duman tütmeye başladı.
Canı yandığı için elini hızla sudan çekti. Suyu bile yaktığı için kendini büyük bir başarısızlık olarak görüyordu. Göl onu kabul etmiyordu. "Bil diye söylüyorum, artık boğulmak istemiyorum. Mutlak sona kadar yaşayacağım." Adam göl sanki onu anlayacakmış gibi konuştu. Üzerine düşen birkaç kar tanesini fark ettiğinde kayanın üstünden kalkıp karla kaplanmış çimenlerin üzerine oturdu. Ellerini uzatarak birer birer düşen kar tanelerini yakalamaya çalıştı. Kedi çoktan eve dönmüştü. Derin bir iç çekerek yere uzandı ve kar tanelerinin üzerine düşmesine izin verdi. "Sonunda kasaba yeniden boşalacak." Yüzünde kocaman bir gülüş belirirken kollarını başının altına koydu.
Kar yağışı kısa sürdüğü için kalkıp evine geri döndü. Akşam yemek için bir şeyler hazırlaması gerekiyordu. Canı istediğinde bir şeyler yapmayı seviyordu. İnsanların arasında kalırken hep yapması gereken şeyler olurdu ve birilerine yaptıklarının hesabını hep vermek zorunda bırakılırdı. Tek başına yaşarken hayat bu kadar gaddar değildi. Yalnızca kendisini dinlerdi.
Günler, kasaba tamamen boşalana kadar böyle ilerledi.
Beyaz örtü tüm kasabayı kapladığında adam kendini hiç olmadığı kadar huzurlu hissediyordu. Ta ki günün birinde kara kedi pencereden dışarı çıldırmış gibi tıslayana kadar... Adam kedinin neye diş bilendiğini görmek için onunla birlikte dışarı baktı, hiçbir şey göremedi. Kedinin huysuzluğu yüzünden evdeki bütün huzur mutfaktaki reçel şişelerinin arkasına saklanmıştı sanki.
"Sen de en az benim kadar cinlisin kedi." Adam kaşlarını çatarak okşadı kedinin kafasını. Sakinleşen kedi sahibinin ayaklarına sürtündükten sonra daha sıcak olan yatağına gitti.
Ertesi sabah kedi yeniden dışarıya karşı saldırgan bir hâlde miyavlarken uyandı adam. Kediyi sakinleştirmek için gözünü bile açmadan yanına gidip pencereyi araladı ve uykulu bir sesle dışarıda olan şeyi kışkışladı. Kedi sustuğunda adam pencereyi geri kapadı. "Dışarıdaki her neyse birazdan göndereceğim. O zamana kadar miyavlamayı kes artık." Adam hayıflanarak banyoya gitti.
Öğleye doğru adam; biraz çiçek ekmek için bahçeye çıktı, birkaç ayçiçeği tohumunu toprağa gömerken kendi insanlarını gömdüğünü düşündü. Onun insanları ayçiçeklerini severdi. Parlak sarı çiçek yaprakları insanın ruhunu ısıtıyor gibi gelirdi. Sıcaklığın içindeki bilinmeyendi sarı yaprakların tutunduğu siyah yumru.
İnsanlarını özlediği için yanaklarından toprağa doğru birkaç damla yaş süzüldü. Kedi onun üzülmesini istemeyen bir tavırla ona sırnaştı. Adam ellerini üzerine silip toprağı temizleyince kedinin başını okşadı. En azından kedi yanındaydı.
Öğleden sonra tipi bastırırken evin içi soğumaya başladı. Sobadaki ateşin körüklenmesi gerekiyordu. Bu yüzden birkaç odun almak için dışarı çıktı adam. Her yerde onu takip ettiği gibi yine peşinden geliyordu kedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cadı ve tilkisi | beomjun ✓
Fanficyeşil cadı beomgyu ve dokuz kuyruklu tilki yeonjun. // angst.