Gözümü açtığım hastane çok da şaşırtıcı olmamıştı tabi benim için. Aksiyon yok diye yakındığım o eski günleri aramamış değildim tabi şu an odadaki kaosu görünce. Gözlerim etrafımdakiler fark etmeden tekrar kapamış ve en son ne olduğunu hatırlamaya çalışmıştım.
Üstüne düşmüş olduğum dövmeli çocuk beni refleks olarak tutmak isterken elini bileğime sarmış, o sırada uyanan kurtlarımız onun gözlerini kıpkırmızı yaparken bende gözlerimin yandığını hissetmiştim. Ben tabi ne olduğunu daha anlayamamışken yere yapışmış, yetmiyormuş gibi bir de çocuğu da üstüme çekmiş onu da üstüme düşürmüştüm.
Gerizekalı değildim bence, hayatta olabilir böyle şeyler. Değil mi?
Düşünmeyi bırakıp etrafımı dinlemeye başladım. Tanımadığım bir kaç sesin arasından yakın arkadaşımın cırlama sesi çok rahat seçilirken, bileğindeki yanma hissi de yavaş yavaş kendini belli ediyordu.
"Yahu neden anlamıyorsun? Anlama kıtlığı mı var sende ya çıldıracağım şimdi!"
Derin bir iç çekiş sesi duydum.
"Ya asıl sen çıldırdın mı? Sana diyorum ki bu bayılma sebebi sadece ruh eşi çıktıklarından dolayı olmayabilir, sonuçta düştüler. Sen diyorsun ki ne saçmalıyorsun. Asıl sen ne saçmalıyorsun be?"
"O sesinizi kesecek misiniz yoksa ben mi kalkıp keseyim?"
Kurdumun ayaklandığını hissettim içimde. Ayağa kalkmış, kulaklarını dikmiş o sesi tekrar duymayı bekliyordu. Hafif boğuk ve yeni uyandığı belli olan o sesin ruh eşime ait olduğunu kurdum sayesinde anlamış ve istemsizce heyecanlanmıştım.
Yine de uyanık olduğumu belli edecek herhangi bir hareket yapmadım tabi.
"Jeongguk, nasılsın? Bir ağrın sızın var mı?" Demek iami Jeongguk'tu.
"Biraz avucumun içi yanıyor ama genel olarak iyiyim. O nasıl?"
Benden bahsettiğini anlamıştım tabiki.
"Onun da uyanması lazımdı aslında ama daha uyanmadı. Değerleri normal, birazdan kendine gelir." Kısa bir seasizlik oldu. Birinin hareket ettiğini duydum.
"Ben tuvalete gidip geliyorum hemen." Jimin'di bu. Biraz sonra da kapı sesini duydum, sonra ruh eşimin arkadaşı olduğunu düşündüğüm kişinin sesini.
"Ee, ne düşünüyorsun bu durum hakkında? Bir anda karşılaştın eşinle, istemiyorken hem de." Bu benim de merak ettiğim bir soruydu o yüzden algılarımı sonuna kadar açtım gerginlikle.
"Ne düşünebilirim, Namjoon? İstesem de istemesem de o benim eşim," dedi sert bir sesle. "Tanışacağız, alışacağız ve beraber olacağız. Ayrıca otobüse bindiğinde kurdum onu hissetmişti sanırım, sürekli dikkatimi ona çekiyor, durmadan ona bakmamı sağlıyordu.Yani bir nevi biliyordum da zaten."
"Tamam, kızma. Sordum sadece." O sırada Jimin'de odaya gelmiş bende artık uyanma vaktimin geldiğini anlamıştım. Hafif yerimde kıpırdanma ve gözlerimi kırpıştırarak uyanma taklidi yapmış, gözüme vuran yoğun ışıkla tekrar kısmıştım.
"Uyandı." dedi Jimin heyecanlı bir sesle ve hemen baş ucuma geldi.
"Tae, iyi misin? Annen beni aradığında çok korktum."
"Iyiyim merak etme." dedim küçük bir öksürükten sonra kısık sesle. "Bileğimde hafif bir yanma dışında bir şey yok."
"Çok normal bebeğim, ruh eşi çiçeklerin çıktı sonuçta." Gözlerim hızlıca bileğimi buldu bu cümlelerden sonra. Her zaman ruh eşimi bulduğumda izlerin nerede olacağını ve nasıl bir şekli olacağını merak ederdim.
Şimdi gördüğüm çiçekler ise gözlerimi doldurmuş, içimdeki kurdun daha da ayaklanmasına sebep olmuştu. Kendi çiçeklerini görmek onu o kadar heyecanlandırmıştı ki, eşininkini görmeyi daha da çok istemiş, merak etmişti.
Kafam kendi elimde olmadan yan tarafıma doğru dönmüş ve eşimle göz göze gelmiştim. Tam o sırada gözümden bir yaş aktığını hissettim. Onun da gözleri bana bakarken dolu doluydu. Kurtlarımız birbirini bulduklarından sonra ilk göz göze gelişimiz oldugundan sebep belki de bu kadar hassastık lakin bu hisler bana fazla gelmiş, gözlerimden akan yaşlar olarak kendini belli etmişti.
Yavaşça ayağa kalktı, bende o sırada doğruldum ama gözlerimiz hiç ayrılmadı. Yanıma yaklaştı, diğer tarafımda duran Jimin'in ayaklandığını ve diğer çocukla odadan çıktıklarını hissettim ama dönüp bakmadım bile.
Yanımdaki küçük boşluğa oturdu, ellerini yavaşça uzatıp yanaklarımdan kavradı ruh eşim. Gözlerimden yaşlar daha hızlı boşalmaya başlamışken yanağımı kaplayan parmaklarıyla yaşları silmiş, yaklaşarak alnıma küçük bir öpücük kondurmuştu.
Kurdum içimde tepinirken ellerini tutarak kucağıma indirdim ve alnımı alnına yasladım. Avuç içindeki çiçekleri görmek istiyordum ki o da anlamış gibi muhtemelen hala sızlayan avucunu açmış ve bana göstermişti.
Hayallerimden bile daha güzel olan, benim çiçeklerimle çok uyumlu olan çiçekleri midemi daha da kasmamı sağlamışken, ben de bileğimi gösterdim ona. Elimi nazikçe kaldırdı ve çiçeğimin üstüne bir öpücük kondurdu. Kurtlarımızın ve bizim ilk tanışmamız böyle gerçekleşmişti işte, daha güzeli de olamazdı sanırım.
*
Umarım begenmissinizdir 🤍
oy ve yorumlarinizi bekliyorum, cok tesekkur ederim okudugunuz icinn 💓💓
ŞİMDİ OKUDUĞUN
two ghosts | taekook
Fanfictionkim taehyung, bindiği otobüste üstüne düştüğü dövmeli çocuk ile ruh eşi çıkmıştı. fluff minific omega tae alfa kook 🤍