12

443 35 23
                                    

"Tüm varımızı yokumuzu bu maça vereceğiz. Anlaştık mı takım?" Muslera'nın motive edici konuşmasının bittiğini anlayınca oflayarak yerimden kalktım. Zaten sakatlığım vardı, üstüne oynayacaktım ve bunun ne anlama geldiğini iyi bilirdim.

Herkes dağıldığında bende arkama dönmüş ilerliyordum girişe doğru. Henüz yarım saatten fazla vardı antrenman yapabilirdik.

Omzumda hissettiğim elle arkama döndüm. Fernando gülümseyerek bana bakıyordu. "Sakatlığın var biliyorum ama iyi oynayacağını da biliyorum Mauro." destek verircesine konuştuğunda gülümseyerek ona döndüm ve sarıldım.

Elimi omzuna attığımda o da belime sarmıştı. Benim için bir baba gibiydi. Bu takıma geldiğimden beri beni en çok destekleyenlerden biriydi.

"Teşekkür ederim Nando, sen de öyle. Asla pes etme." ben onunla konuşmamı bitirmişken arkadan ona seslenen Kerem ile benim omzumu sıvazlayarak onun yanına gitmişti. Ben de yeşil çimenlere ikinci adımımı atmıştım.

Girdiğimden beri gelen yuhalama seslerini duymuyordum bile. Etrafıma baktım, beni destekleyen Galatasaray taraftarını gördükçe zaten bunları unutuyordum ki yine unutmuştum.

Top toplayıcısı çocuk sayesinde ayağıma gelen topla gülümsedim ve topu sektirmeye başladım. Antrenör kendimi yormamam gerektiğini söylemişti.

Topu sektirirken etrafıma bakıyordum. Mert Hakan da ısınıyordu. Beni gördüğünde gülümsedi ve önüne döndü. Sonra kafamı diğer tarafa çevirdiğimde yüzünün asık olduğunu gördüğüm Edin'i görmüştüm. Topu birkaç defa sektirdikten sonra havaya atıp tutuyordu.

"Gözlerin kalmasın etrafta, işine dön." arkamdaki sesle arkama bakmadan kimden geldiğini anlamıştım. Dusan'dı. Göz devirerek konuştum. "İşimdeyim zaten."

İkimizin de içinde her ne kadar fazlasıyla sinir olsa da gülerek konuşuyorduk. Üzerimizde binden çok kamera olduğunun farkındaydık çünkü.

Dusan bana gülerek göz kırptığında zorlukla gülümseyip önüme döndüm. Normalde olsa yapacağımı bilirdim de birçok taraftarın önünde bunu yapamazdım.

"Allah'ım duy sesimi," Kerem söylene söylene yanıma gelirken elini kolunu da sallıyordu. Sinirle bana bakınca ben de kaşlarımı çatıp ona baktım. "Şu Mert Hakan'ı iki kaşık suda boğacağım!"

Ayağımdaki topu sağımdan gelen Kazımcan'a pasladığımda sinirle baktım tıpkı onun gibi. "Ne oluyor Kerem? Ne bu Mert nefretin?" Kerem onu savunduğumu duyunca bakışlarını yerden alıp gözlerime dikmişti.

"Ne nefreti? Adam Galatasaray'dan nefret ediyor, Fenerbahçe'nin vücut bulmuş hâli, hem de daha kötüsü seni-" tam sözüne devam edecekken kesen şey Barış'ın büyük elleri olmuştu. Omzuna koyduğu elleriyle Kerem'i üzerimden çekip önüne geçti ve yakalarını silkeledi.

"Kerem, kendine gel oğlum, sahadayız." Kerem her ne kadar istemese de kafa sallayıp benden uzaklaşırken omzuma çarpmayı da ihmal etmemişti. Yalandan güldüğünü görünce ben de gülmüştüm. Gülme sebeplerimiz içtenlikle değildi, karşımızda on on beş tane kamera vardı.

Takımdan bağımsız çalışmaya başlamıştım artık. Son aşamalardaydık. Isınıyorduk ve ben şunu bilmeliydim ki bu maç benim için çok önemliydi.

Son zamanlarda yaşadığım şeyler aklıma geldikçe üzülüyordum. Mert'in varlığı benim moralimi bozuyor, performans düşüklüğüne sebep oluyordu. Normalde yükselmesi gerekirken benim gittikçe düşen performansıma mantıklı bir cevap bulamıyordum.

İşte şimdi çukura düşmüştüm.

🪬

Maçın kaçıncı dakikasında olduğumu bilmiyorum ama çok yorulmuştum. Sanırım son dakikalarda falandık.

love triangle, mauro & dzékoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin