O kadar yorgun ve mutsuzdum ki kendimi evimde değil, Dusan'ın evinde bulmuştum.
Kapısını çaldım üç dört kere. Ağlamaktan kızarmış gözlerimle yorulmuş, bitkin düşmüştüm. Kapının ardından "Geliyorum!" sesini duyduğumda gözlerimi silerek beklemeye başladım.
Kapıyı açan Dusan gülümseyerek bağırdı hemen. "Hoşgeldin Edi- Edin?" gülümseyen yüzü bir anda solduğunda ilk işim ona sarılmak olmuştu.
Kollarımı omzuna sardığımda o da belime sarmıştı kollarını. Sarıldığımda daha çok ağlamaya başlamıştım sanırım. Dusan tek koluyla sırtımı sıvazlayıp benden ayrılmıştı.
"Edin, ne oluyor? İyi misin? Neden ağlıyorsun?!" benden cevap gelmeyince kolumdan tutarak içeri sokmuştu beni.
Daha sakinleşince olayı baştan sona anlattım Dusan'a. Dusan ise benim yerime oldukça sinirlenmişti, her hâlinden anlaşılıyordu. Ben de sinirlenmeliydim o dediklerine ama o konuştukça ben kendimi daha kötü hissediyordum.
"Kovdu beni evinden, görüşmeyelim dedi Dusan." Dusan'ın yanında geceden beri ağlıyordum sanırım. Hiç durdurağım olmamıştı.
Daha önce hiç bu kadar ağlamamıştım muhtemelen. Kafamı Dusan'ın omzuna yaslamış öyle ağlıyordum. Dusan ise beni sakinleştirmeye devam ediyordu. "Aynı şeyi elli kere tekrar ettin Edin. Sil artık şu adamı kafandan," çok yardımcı oldu bu konuda gerçekten.
Gözlerimi silip burnumu çektim. "Denildiği gibi kolay olsa keşke. Mesela sen, Ziyech ile neden küstün?" kafamı omzundan kaldırıp sorduğumda sorgular gözlerle bana baktı.
"Aynı durum değil Edin. Biz arkadaştık, çok yakın arkadaş. Hollanda'dan gidince bulmuş kendine başkalarını. Benimle konuşmayı kesti. Ben onsuz duramam zannediyordum ama her şey değişti işte. Ben onu unutmayı başardım, sen de öyle olacaksın." Dusan'ı onu kesmeden dinledim. Onunla konuşmak iyi geliyordu bazen, bazen ise daha çok üzüyordu. "Biliyorum Edin, sen sürekli onu göreceksin. Aynı ülkedeyiz, hatta aynı şehirdeyiz ama her şey düzelecek. Eminim, güven bana."
Güven verici konuşması sayesinde daha çok ağlarken Dusan bana döndü ve gözyaşlarımı sildi. "Ben en yakın arkadaşımın bu durumda olmasını istemiyorum, çünkü o da istemezdi." burukça gülümsedim. Şuan bu durumda olmamalıydım.
"Göz göre göre bitiyorsun resmen. Toparlan artık, neyini sevdin bu kadar?" Ferdi bile görse Dusan'ın bu aşk doktoru hâllerine inanmazdı muhtemelen. Geriye yaslanıp biraz düşündüm. Sahiden neyini sevmiştim bu kadar?
"Bilmiyorum Tadic, Mauro'yu tanısan öyle demezsin cidden." tekrardan aklıma geldiğinde gözlerim dolmuştu, gözlerimi kırpıştırarak gözyaşlarımın düşmesini engellemiştim. "Mauro'nun her şeyini biliyorum. Mesela saçlarıyla oynanmasını sever ama dokunulmasından nefret eder." bunu dedikten sonra sessiz sessiz güldüm.
Dusan da gülmüştü. Tüm gün ağzından küfür eksilmeyen Dusan gülmüştü. Ya benim enayliğime gülüyordu ya da Mauro'nun salaklığına. "Yani, anlarsın ya, yapılmış saçlarına elletmez ama duştan çıktıktan sonraki ıslak saçlarıyla oynanması hoşuna gidiyor. Uyuyor hemen." eskilere dalmış gibi olduğumda gözlerimi sıkıca kapattım.
"Çok özlüyorum. Yanımdan gidiyor iki dakikalığına, daha çok özlüyorum." ilk kez birine böyle aşık olduğumu anladığımda Mauro benim için başkalaşmıştı zaten. "Keşke aşık olmasaydım. Keşke en yakın arkadaşı olabilseydik. Belki beraber bir gün daha geçirebilirdik."
Dusan bana sıkı sıkı sarıldı. Ben de kollarımı onun boynuna sardım. Daha çok ağlamaya başladığımda sırtımı sıvazlamıştı. Dusan'ın bu özelliğini çok seviyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love triangle, mauro & dzéko
أدب الهواةMauro, yakın arkadaşı Edin ve çok sevdiği Mert Hakan arasında gidip gelir.