Dinle beni bi'

71 4 41
                                    

















•●[Olmazlara inat elimi tut,
Bak bize zaman ilaç...]●•


Hafif bir meltem esti, günahları yok sayan bedenlerin bulunduğu gürültülü yerde. Yaz ayında yaşanabilecek en güzel anlardan biriydi. Gökyüzü birden çok renge bürünmüş, insanlığa şahane bir görüntü sunuyordu. Değerini bilen az insan vardı ne yazık ki. Herkesin odak noktası birkaç saat sonra olacak motor yarışındaydı. Her bir beden ilgi ile etrafına bakınıyordu. Galibin kim olacağı merak edilen konulardan biriydi.

"Ne kadar güzel lan!" Gökyüzünün güzelliğine kapılıp elleri arasındaki motoru unutuvermişti, saçlarında beyazlar olan beden. Koyu kahve saçlarını arasındaki beyazlar, ıssız gecede bir ay gibi parlıyordu. Ensesine değin uzamış saçlarını sevgilisinin isteği üzerine güzelce bağlamıştı. Biricik sevgilisi saçlarının yarısını bırakmış, yarısını bağlamıştı. Min Yoongi'nin yüzüne oldukça yakışan bir modeldi.

"Bende sevdim, dostum! Etrafta böylesi yoktu! Kazanacağına eminim!" Açık kahve saçlara sahip dostunun tek ilgisi ve alakası siyah, dostuna ait yeni motoruydu. Oldukça hoşuna gitmişti. Son çıkan modellerden bir tanesi olduğunu biliyordu. Dostunun ailesinin zengin olduğunu bildiği gibi. Üzerindeki sıfır kol beyaz üstünü, siyah kot pantolonunu düzelti. Üstüne çeki düzen verdiğine kanaat getirdikten sonra gökyüzünü izlemeye dalmış dostunun omzuna bir yumruk vurdu, Kim Namjoon.

"Taehyung gelmiş. Gidiyorum dostum. Hoşça kal!" Hızlı hareketlerle onu fısıltı şeklinde duyan dostuna aldırış etmeden uzaklaştı. Tek odağı ağına yakalamak istediği esmer tenli bedendi artık. Min Yoongi'nin biricik sevgilisinin dostu Kim Taehyung.

"Sevgilim?" Gökyüzüne öyle dalmıştı ki sevgilisinin yanına geldiğini fark etmemişti bile. Gözlerini büyülenmiş gibi gökyüzünden ayırarak sevgilisine çevirdi. Sanki bulutlar gözlerine akın etmişti. Büyülenmişti adeta.

"İyi misin?" Sevgilisi onun donmuş haline bakarak endişe ederken koluna dokundu yavaşça. Min Yoongi, elektrik çarpmış gibi kendine gelirken derin bir nefes alıp verdi. Nefes almak ne zamandan beri bu kadar zor olmuştu?

"Nefesimi kesen varlık, iyiyim. Senin halin nasıl?" Park Jimin aldığı iltifat ile utangaç bir biçimde kıkırdarken esmer teninden dolayı yanaklarının kızardığı belli olmuyordu. Ne de hoş bir varlıktı öyle. Min Yoongi, ona hangi kelimeleri kullanırsa kullansın yetersiz kalıyordu. Her kelime yanında bir çöp misali değersizleşiyordu. Park Jimin'i anlatabilecek hiçbir kelimesi yoktu. Ona onu bile anlatamıyordu, ne de zavallıydı öyle!

"Sen iyiysen ben iyiyim, aşkım." Park Jimin'nin büyüleyici sesinden aşkı olduğunu duymuştu, artık kesinlikle ölse de gam yemezdi. Sakin kalmaya çalışarak derin bir nefes aldı, Min Yoongi. Aşkından ölecekti sanki.

"Gelmeyeceğini sanıyordum..." Sesindeki ton bir hata yaptım ama sen affet nolur der gibiydi. Park Jimin, bu ses tonunu yeni duyuyordu. Sevgilisi her daim sert biri olmuştu, ona da sertliğini göstermekten çekinmiyordu lakin son ayrılıklarının ardından Min Yoongi, Park Jiminsizliğin ne de feci bir şey olduğunu hiç unutmayacağı bir biçimde anlamıştı.

"Birlikte ölmeliyiz diyen sendin." Hafifçe omuzlarını silkmiş, gözlerini yere indirmişti. Hiçbir zaman gözleri hiçbir bedenin gözlerine değmezdi. Kimseciklerin gözlerine bakmazdı, Park Jimin. Ruhun yansıması olduğunu bilirdi. Park Jimin'nin eşsiz bir zekası vardı nihayetinde. Min Yoongi çoğu vakit yanında sönük kalıyordu. Lakin bundan hiç şikayetçi değildi. Parlayan yaşama sebebi olan bedendi ne de olsa.

"Evet. Öyle demiştim. Teşekkür ederim, balım. Sana aşık olduğumu söylemiş miydim acaba?" Min Yoongi'nin sesindeki ton değişimi alışıldıktı. Park Jimin, karşısında eriyip bittiğini belli etmekten çekinmiyordu. Eh çekinse hata etmiş olurdu.

Dear Lavinia [YoonMin]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin