•●[ Hadi gel tut ellerimden,
Meydan okuyalım yalnızlığa..]●•Hava sanıldığının aksine oldukça serindi. Bir ilkbahar gününe rağmen hava serindi. İtalya gibi bir ülkede havanın bu derecede olması yine de şaşırtıcıydı. İnsanlar henüz ceket giyinmeye son vermemişti. Neredeyse ilkbahar bitecekti lakin hava oldukça serindi. Havanın dengesizliği insanların ruh haline yansımış gibiydi. İşin aslı bunu Min Yoongi düşünüyordu.
Henüz 12 saatlik bir uçuş sonrasından birkaç saat geçmişti. Saat öğle vakitlerini biraz geçiyordu. Min Yoongi henüz yemek dahi yememişti. Biricik eşiyle birlikte yaşadığı evine gelmiş, uyumak ve yemek yiyebilmek istiyordu.
Cıvıl cıvıl olan evlerine güneş az çok ışınlarını vuruyordu. Balkondan salona akın eden güneş ışığını Min Yoongi, girişten görebiliyordu. Balkonlarındaki çiçekleri, girişle bitişik olan salonun tertemiz oluşunu çok iyi görebiliyordu. Burada olduğu için çok huzurluydu. İçi huzurla kaplı hiç derdi tasası yok gibiydi. Tek derdi eşinin yanında olmayışıydı. Ona da henüz çare bulamamıştı.
İç çekerek valizini girişe bırakarak ayakkabılarını çıkardı. Üzerindeki üniformaları onu sıkmaya başlamıştı artık. Tek isteği artık uyumaktı, yemek şimdi yemese de olurdu lakin havaya özenip dengesizlik yaptıklarını düşündüğü insanlar uyumasına izin vermemişlerdi. Evde tek başınaydı. Biricik aşkı Park Jimin, okuldaydı sanırsa. Zilin çalmasıyla sinirle nefesini verirken oflayarak kapıyı açmak adına adımlarını bezmiş bir biçimde atmaya başladı.
"Merhaba?" Tanımadığına, daha önce görmediğine emin olduğu yetişkin bir kadın ve yanında bulunan 10 veya 11 yaşında olduklarını tahmin ettiği iki çocuk vardı, kapıda. Kadının üzerinde çok şık fakat gözünüzü yoran kırmızılıkta bir elbise vardı. Upuzun kahverengi saçları beline değil uzanıyordu. Çocukların her ikisi de şimşek McQueen hayranı olduğunu kıyafetlerinden belli ediyorlardı. İkiz gibi duran bu çocuklar onlardan beklenenin aksine umursamaz bir yüz ifadesiyleydi.
"Merhaba. Biz Jimin öğretmenim için gelmiştik. Burada mı?" Çocuklardan birinin meraklı sorusuna Min Yoongi derin bir iç çekti. Çok yorgundu ve uyumak istiyordu yalnızca. Bu saçma sapan konu onu daraltıyordu. Telefonlar yeni çıkmış olabilirdi ama neredeyse herkeste vardı. Anneleri ya da babaları mesaj atabilirlerdi, sorunu çözmek adına. Sıkıntıyla iç çekti.
"Ne için arıyorsunuz?" Sorgular sesine eşlik eden sertlik kadını çekindirse dahi yanındaki iki erkek çocuk çekinmemişti. Ya da yalnızca öyle görünüyorlardı. Yüzlerindeki ifade duyguları örtmüş gibiydi.
"Ödevlerimizle ilgili sormak istediklerimiz vardı." Çocuğun bu saçma cümlesi Min Yoongi'yi birkaç saniyeliğine düşünmeye itti. Derin bir iç çekti, bıkkınlıkla. Üzerindeki üniformayı 12 saatten fazladır giyiyordu. Bıkkın ve anlayışsızdı şu an. Kovmak ve kovmamak arasında gelip giderken çocukların küçük oluşu ona kovmamak için bir sebep vermiş gibiydi.
"Okulda değil mi zaten?" Bezmişçesine sözlerini sarf ederken bile kapıyı suratlarına kapatmamak için içinde savaş veriyordu. Yanıt ise hiç duraksama olmadan geldi.
"Hayır öğretmenimiz bugün okula gelmedi." Min Yoongi'nin gözleri hafifçe büyüdü. Birkaç dakikalık yorulmuş beynine izin verdi. Park Jimin, ailesinin yanına gitmişti. Neden gitmişti? Her şey beynine yeni akın ederken iç çekerek çocuklara döndü.
"Ah evet, işi vardı. Yarın sorun o halde?" Kendi bile bundan emin değilken çocuklar kendilerinden hiç ödün veremeden başlarını sağa sola sallayarak reddettiler. Min Yoongi, kaç defa iç çektiğini bilmez bir biçimde iç çekti. Bu çocuklar kafasını şişirmişti. İnsanoğlundan nefret ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dear Lavinia [YoonMin]
FanfictionPark Jimin, Min Yoongi'nin yaşama sebebiydi. for @oizyskiada güzelim