29.07.23
"Ben anlamıyorum Jungkook anlamıyorum ne yapmaya çalıştığını anlayamıyorum ve artık kafayı yiyecekmiş gibi hissediyorum. BIKTIM!" Hıçkırıklara boğulurken karşımda barizce titreyen çenesini sıkan Jungkook'a bakmak istemedim.
Sırtımı dolaba yaslayarak çöktüm yere ne göz yaşlarım duruyordu ne de hıçkırıklarım fakat o hiçbir şey söylemiyordu."Seni kırıyor muyum?"
Uzun süren sessizlik sonrası söylediği ilk şey bu oldu. Burnumu çekerek yüzümdeki ıslakları kabaca kazağıma sildim. "Hayır."
"Yalan söylüyorsun."
Yere oturdu tam karşıma, sırtını benim gibi yatağa yaslayıp gri eşofmanla delice görünen bacaklarından birini kırdı. Kafa salladım söylediğine karşılık, yaşlarla bezenmiş yıldız gözlerine bakabiliyordum artık. "Evet. Ben hep yalan söylerim."
Omuz silktim. Ben hep yalan söylerdim. O kırılmasın diye, üzülmesin diye. Onun gözleri yaşlarla parlamasın diye.
"Taehyung, ne oldu bize?"
Sorduğu soruyla gözlerinin ta içine baktım. Çenem titredi ağlamamak için sıktım kendimi. "Taehyung, bakma bana öyle." dedi titreyen sesiyle. Bıraktım kendimi, yeni bir ağlama krizine girdim. "N'olursun söyle, ben göremiyorum anlayamıyorum ne oldu bilmiyorum Taehyung. Ağlama lütfen."
İki yana salladım kafamı göz yaşlarımla ıslanmış kolumu daha da ıslatırken. Anlamazdı, hiçbir zaman da anlayamayacaktı. Çünkü hiçbir zaman anlatamazdım. Onun bende bıraktığı kırgınlıkları yüzüne vurabilecek güce sahip değildim.
Telefonu çaldı yine, gözlerinden düşen yaşları sildi yabaş hareketlerle. Ekranda yazan ismi adım gibi bildiğimden çekmedim gözlerimi gözlerinden. "Efendim Eleni?-- Yok bir şey-- Hayır gelme-- İstemiyorum dedim-- Eleni yeter, kapatıyorum iyiyim ve bir şey yok."
"Taehyung, dayanamıyorum artık sinirlenmek istemiyorum lütfen konuş. Anlat derdin neyse söyle." Benim derdim sensin Jungkook. Bir anda hayatıma girip beni yaşama bağlayan sensin ailemi yitirdiğim kazadan sonra ne yapacağımı bilmeyen bana yol gösteren, hayatımda yaşayıp yaşayacağım en güzel anılarımın başrolü sensin. Jungkook sen benim yaralarımı öyle bir sardın ki ben artık beni kimse yaralayamaz derinden diyordum sonra sen bu kabuk tutmuş yaraları yavaş yavaş canımı acıtarak öyle bir söktün ki ben hâlâ bana değer veren sana ne diyeceğimi bilemedim Jungkook.
Başkaları girdi hayatına, ben yok olmaya başladım. Ben unutulmaya başladım. Ben ne zaman yeni bir ilişki adımına kendimi atsam ağlarken buldum kendimi, senin omzunda. Hep azarladın beni. Ben kendimle yalnız kaldım. Bayıldım, kâbuslar gördüm, günlerce kocaman evde uyuyamadım korkudan. Ağlama krizlerine girdim. Kendi başıma.
Kimse çalmadı kapımı, ne bir mesaj sesi ne bir arama sesi çıktı evden. Sıfır ses. Sadece nefes seslerim vardı, bazen onlar da sussun istedim. Ama yıldızlara kıyamadım Jungkook.
Uzunca baktım gözlerine, söylemek istediğim ne varsa anlattım gözlerine. Kalktı oturduğu yerden, gerilmişti. Sinirlenmişti, haklıydı. "Sen bana her böyle baktığında kendimi aşağılık biriymişim gibi hissediyorum. Seni ağlarken gördüğümde sana kıyamıyorum. Taehyung, güzelim en değerlim, hayatım. Bak..." Dibime geldi, diz çöktü önümde yüzümü avuçları arasına aldı, ettiği her hitâpta damlalar düştü gözümden. "Sorunun ne? Ben miyim? Ne yaptım sana nolur söyle sikeceğim! Ne olur Taehyung ben eskisi gibi olalım istiyorum nerede benim eski Taehyungum hadi lütfen söyle." Daha çok kendini ikna eder gibi sorduğu, söylediği sözleri burukça gülümsetti beni. Yüzümdeki ellerini ellerim arasına aldım, avuç içlerine öpücükler kondurdum. Dizlerimin üstünde onunla aynı boya geldikten sonra sarıldım. Sıkıca sarıldım boynuna. Boynundan öptüm. Onun da elleri belimi buldu. Okşadı, omzumdan öptü.
