Chapter 1: A Damn Hourglass-Brained

153 8 4
                                    

Multi: Smoke and Mirrors-Imagine Dragons

Long Island'ın yaklaşık elli metre üstünde uçarken Pax'ın duyabildiği tek şey havayı döven beyaz kanatlarının ve mekanik elindeki metalin metale sürtünme sesiydi. Melez Kampı'nın muhteşem sloganı olan ''Kendi Çileğini Kendin Topla'' yazısı, koyu turuncu gökyüzünde alçalan güneşin altında, yakut gibi parlayan çilek tarlalarının üzerine bir çapa gibi saplanmıştı. Uzun süredir uçuyordu ve şu arkasındaki beyaz bebekleri geçirmek için kestiği deri montu da sıkmaya başlamıştı. Montunu çıkarıp eline aldı ve bunun üzerine serbest kalan kanatları Pax'ın kontrol edemediği bir şekilde çılgınca çırpınarak kampın gümüşi sütun girişinin üstünde iki kez takla atmasını sağladı.

Havadan ancak bir fare gibi görünen melezler ve satirlerin dolaştığı, Antik Yunan benzeri yapıların onu pek etkilediği söylenemezdi, zamanında bunlardan binlercesini görmüştü. Mavi renkli çiftlik evinin etrafından dolaştı ve cebindeki çikolata stoku ile taşların birbirine çarparak ortaya çıkardığı melodiyle birlikte Büyük Ev'in kapısının önüne indi. Sessizce ayaklarını iki kez yere vurdu. Kısa süren bir sessizliğin ardından insan bedenine ait olamayacak kadar küçük iki karaltı kendisine doğru geldikçe biçimlenerek, Terier köpekleri, Sarius ve Hugin'e dönüştü. Kuyrukları rüzgara tutulmuş gibi durmadan iki yana sallanırken onlara gelmelerini işaret etti.

Tahta kapının aralığından içeriye göz gezdirdi: karanlık koridorlar, gecenin bir sis gibi indiği siyah kavşaklara benziyordu. Hol sayılabilecek açıklıktaki tek ışık kaynağı bir kafesin arkasındaki, aydınlatma işinde pek becerikli olmayan sarı ampuldü.

Kafesin gölgesinin siyah çizgiler halinde tahta zemine düştüğü hole girdi ve koridorlardan kamp müdürü, Dionisos ve bardağa koydukça kolaya dönüşen sevgili şarap şişesinin odasının olmasını umduğu birine daldılar. Tavandaki küçük ampuller yıldızlar gibi parlıyordu ki bu da Pax'ın karanlık korkusunu biraz olsun alıyordu. Kapısında, Kaşıkçı Elması gibi parlayan bakır levhada 'Bezik Bilmeyen Giremez!' yazılı bir oda görünce doğru yere yönlendiğini anladı ve sondaki kapıyı iki kez tıklatarak açtı.

İlk başta odada kimseyi göremedi. Mor deriden üç tekli koltuk, kesinlikle fazla umutsuz bir el bezik kartının ve kampçı listesinin fırlatıldığı yeşil bir masanın arkasına konmuş çiçek desenli bir dönen sandalye, her ne hikmetse aylara göre çilek satma oranlarını gösteren bir çetele tablosu, sanki Dionisos Pac-Man oynamaktan bunları okumaya fırsat bulabiliyormuş gibi sonunun nereye gittiğini göremediği bir kitaplık, titreyerek yanan beyaz florasan bir lamba ve bütün mobilyalarla tezat oluşturan sarı bir duvar boyası.

Birden bire omzunda beliren el ve elin sahibine karşı köpeklerinin verdiği tepki onu yerinden sıçrattı. ''Yeni kampçı almıyoruz. Kontenjanımız doldu.''

Kürek kemiklerinden fırlayan kanatlarını gergince birkaç kez çırptı ve kaşlarını çatarak Bay D.'ye baktı. Kocaman yaşlı yüzünde, başkasından alınmış gibi duran küçük ve kırışıksız burnu her zamankinden de kırmızı duruyordu. Normalde kahverengi olan gözleri neden geldiğini bildiği mesajını vermek amacıyla -ya da Pax öyle sandı- mora dönüp, kendi rengini geri aldıktan sonra tiksintiyle köpeklerine baktı.

Pax omuz silkti. ''Kampçılara beni siz tanıtırsınız diye düşünmüştüm.'' dedi.

Tanrı, düşündüğünün aksine Pax'ın bu önerisini hemen kabul etti. Bir hastanenin ziyarete açık hasta odalarını andıran ışıksız, labirent gibi koridorlardan geriye yöneldiler ve güneşin, sadece koltuğun altına saklanan çocukların herhangi bir uzvunun gözükmesi gibi, dağların arkasından belli olduğu, safirin birkaç ton koyusu gökyüzüyle karşılaştılar. Bir meleğinkini andıran tüylü kanatları sonbahar yapraklarının uçuşmasına yol açan küçük çaplı bir girdap oluştururken, bugün yakışıklı melezler hakkındaki dedikodularını Pax'ın bile duyabileceği kadar yüksek sesle yapan mutlu -birisi makyaj malzemelerine dokunmadığı sürece her zaman mutluydular- Afrodit kızlarına rağmen, mor olan kamp ateşine doğru yürüdüler.

Death Point [Luke Castellan]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin