Ellerim mermerin üzerinde gezindi, etrafta tanımadığım insanların ağıtları kafamın içinde dans ediyordu. Tek ağlamayan annem ve bendim.En çok acı çeken de. Ellerimi çektim mermerden ve toprağa değdirdim verdiği hissiyat hoşuma gitmişti nedeni bilmediğim bir sevgi dolmuştu içime. Babamın eşinin attığı çığlıklar devam ediyordu yanındaki sarışın çocuğu da kızarmış gözlerle boş havaya bakıyordu. Annesinin paltosunu çekiştirdi.
"Anne, babam gökyüzüne mi gitti? geri gelecek mi?" Havanın soğukluğu, çaresiz bakışlar, kızarmış burun. Gözlerim dolmuştu o babasını benden çok daha sonra kaybetse de onun ne hissedebildiği biliyordum. Çok küçüktü en az benim babamı kaybettiğim yaşım kadardı.
Göz kapaklarım ağırlaşmıştı kulaklarımın üstünden kamyon geçmiş gibiydi. Anneme baktım o an. Daha dikkatli siyah saçları rüzgarın etkisiyle yüzünü yalıyordu, dudakları çatlamış, gözlerinin altı mosmordu. Annemin üzerinde olan bakışlar rahatsız vericiydi bir kaç uğultu vardı.
"Bu fahişenin ne işi var burda? "
"Kızını da getirmiş pes doğrusu!"
"Resmen Lila'ya saygısızlık bu kadın"Sesleri, cümleleri, uğultuları duymazlıktan gelen annem sadece üzerinde babamın ismi yazan mermeri inceliyordu. İçinden bir şeyler söylüyor, ağlıyor, bazen de kahkaha atıyordu. Ama konuşmalar bir türlü bitmedi.
Hava çok soğuktu, arada çitilenen yağmur saçlarımızı ıslatmış ve üşütmüştü. Annemin yanına yaklaşıp arabayı gösterdim. Gitmek istediğimi anlayarak başını kaldırdı ve elindeki toprağı yere serpiştirdi. Arabaya ilerlerken arkama baktım herkes bizi izliyor gitmemizi beklemiş gibi davranışlar sergileniyordu. Arabaya bindik. Kimseye belli etmemek istediği göz yaşlarını şimdi bardaktan boşalırcasına yüzünden akıyordu. Yol boyunca konuşmadı ama hayli konuşmuştu. Göz yaşlarını çığlık çığlığa yankılanıyordu.
Eve geleli pek olmamıştı. Beraber saatlerce duvarı seyrettik belki de yaptığımız ilk ve son geçirdiğimiz vakitti.
"Bitti galiba, evlendiği gün de bitmişti ama şimdi tam bitti." Elin de olan şarap şişesini masanın üzerine bıraktı. Gülümsedim ama o ağlıyordu. Ne yapabileceğimi bilmiyordum. Hiç görmediğin bir şeyi yapmak zorluyordu beni. Çünkü ben ağladığımda annem beni hiç teselli etmemişti ben nasıl bir insan teselli edilir bilmiyordum. O yüzden umursamıyormuş gibi odama çekildim aynı onunda bana yaptığı gibi. Odama gittim, kitaplığıma yönelip okumadığım bir kitabı çekip aldım "insanlığımı yitiren" alıp okumaya koyuldum. Ama ona rağmen zaman geçmek bilmiyor, başımdaki ağrı fazlalaşıyordu. Elimdeki yarım yamalak okuduğum kitabı bırakıp. Mutfağa gittim masanın üstünde hiç açılmamış pizza kutusunu görünce kimin olduğunu umursamadan yemeğe başladım. Bittiğinde ise duygusuzca odama geri gittim. Kaçış noktama.
Saatler dakikalar birbirini kovalayıp durdu. Ne hissediyorum bilmiyordum ama garip bi histi. Hiç sahip olnadığın arabamla kaza yapmış gibi, asla alamayacağım evimde yangın çıkmış gibiydi. Tarifsiz acı. Evet tam olarak bu.Saat 7'de derse girmem gerekiyordu ama uyuyamamıştım saat 5'di. Yatağımdan bedenimi terk edip yatağımın altında bulunan kutuyu ayağımla kendime ittim. Yere eğilip babamın ben doğmadan yazdığı defteri çıkarttım sayfaları yırtmaya başladım öyle sert ve hızlı davranıyordum ki elim bir ara çeneme çarpmıştı hissettiğim acıyı umursamadan devam ettim sonunda paramparça etmiştim. Yere baktığımda bir sürü kağıt gördüm ve ağlamaya başladım. Gelen ayak sesleriyle göz yaşlarımı dizginleyemeye çalıştım. Kapının açılma sesini duymamış gibi yaptım. İçeri girdi ve etrafı inceledi.
"Rahatladıysan kahve içelim mi?" Samimi kurduğu cümleye şaşkınlıkla bakmıştım. Ne o? acıyor muydu? ilk defa mı babasız kaldım sanıyordu?
"İstemiyorum." Çok ihtiyacım var sana anne.
"Neden?"
"Canım istemiyor." alışık değilim anne.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARADA BOĞULMAK
Teen FictionHerkesin kendini yalnız hissettiği bazı dönemler vardır. Bazı. Ben her dönem hissediyorum. Arkadaş ortamlarında; Aile ortamlarında, Kitaplığımın yanında, ıslak kaldırımın üstünde acı çekerken, kulaklığımı kullanırken, voleybol oynarken 40 kişilik bi...