Suçun İçinde Bir Dram

27 5 0
                                    

                                                                                                    I

Zindanın içi, gerçekten nefes kesen bir soğukluğa ve sessizliğe sahipti. Demir kapının üstündeki iki çift delikten gelen ışık, köreltici bir hal alabiliyordu hatta. Fakat en büyük şey korkuydu, büyük bir korku sarmıştı üç adamı da. İkisi yere uzanmış, kapının sağına bakan, kuru duvara yaslanmış, birer ölü gibi yatıyordu. Diğeriyse, kapının hemen önünde, gözlerini delikten dışarıya çevirmiş izliyordu. Diğer ikisinden daha dikkatli göründüğünü söylemek mümkündü fakat bu dikkat bir yeteneğin ürünü değildi, tamamen korkunun ürünüydü. Üç adamı da korku çepeçevre kavramış, bir cellatın son darbesini indireceği vakit gibi kıstırmıştı. Onlara acı çektiriyordu, onların ölümlerini zorlaştırmaya çalışıyor da olabilirdi fakat ölümleri henüz bir kesinlik kazanmamıştı.

Nasıl kazanabilir ki? Üçü de iki gündür, bu zindanın içinde günde bir dilim ekmek ve bir bardak çamurlu suyla beslendiriliyordu. Aslında beslendirilmiyorlardı, ağızlarını açıp içine döküyordu gardiyanlar direkt olarak. Bu bir bakıma kötü bir işkence sayılırdı. İnsanlık sayılamayacak diğer bir şey ise günde iki veya üç defa sertçe sopalarla dayak yemeleriydi: Neyse ki artık vücutlarına bir uyuşturucu yayılmış gibi hissediyorlardı. Uyuşturucu onları artık esir almış gibi odada kol gezerken, kapıya yakın yatan sarışın adam -karanlık ortamda seçilmiyor fakat, ışıkta sarışın olduğu belli oluyor- ayaktakine döndü: "Bizi asacaklar mı Pol?" sesinin tınısında birazcık korku, birazcık sinir, birazcık da çaresizlik vardı. Evet bizi asacaklar, diyemedi Pol.

Esmer, uzun saçlı birisiydi Polnlen; kalın da bir bıyığı vardı. Ayrıca uzun ve güçlüydü fakat gücü de bir yere kadardı elbette. Böyle bir yerde bu kadar enerji toplaması bile bir mucizeydi fakat o, diğerlerinden daha güçlü birisiydi. Hala cevap verme isteğini kendinde bulamadı, belki de hiç cevaplamaz; duymamış veya salak taklidi yapabilirdi. Burada her şeyin mümkün olabileceği konusunda en ufak bir şüphe bile yoktu içinde. Kapıya doğru tekrar yöneldi ve sağındaki demir çıkıntıdan destek alarak deliklerden dışarıyı gözledi. Bir şey görünmese de -tam olarak- bu onun rahatlamasını sağlıyordu.

Sarışının sorusu ağır ve netti. Cevaplamak yürek isterdi, bu yürek Polnlen'de elbette vardı fakat bazen aradığınız cesaret hep sizinle olmaz. Hala bir karar verememiş olması gerçekten durumun kötülüğünü gösteriyordu fakat cevap verdi: "Muhtemelen asacaklar, asmaktan daha kötü şeyler de yapabilirler. Şey... emin değilim fakat..." cümlenin sonunu bulmaya çalışırken kapının önündeki seslere kulağı ilişti. Hemen kapının yanından duvara bir kurbağa gibi sessizce zıplayıp bedenini duvarla birleştirdi.

"Şu lanet adamı getirin!" adamın sesi çok kalındı ve sert çıkıyordu. Belli ki aşırı derecede sinirlenmiş, kan kafasına vurmuştu. Koridordaki ayak sesleri artmaya başladığında, ileriden bir kapının açılış sesini duydular. Kapı açıldı, içeriye iki üç tane adam girdi ve suçluyu zorla dışarıya çıkardı. "Güzel!" dedi kalın sesli adam. Sesinde herhangi bir merhamet duygusunun olmadığı gün gibi ortadaydı.

"Getirdik Row. Artık bizi bırakta şaraplarımızı içelim!" zindandan çıkarılan adamın yanındaki iki adam istekli gibiydiler fakat bu duygunun geçmesi uzun sürmedi, Row sadece bir bakış attı. Sadece bir bakış sonucu o iki adam sessizce kafalarını öne eğerek emirlerini beklediler. Şimdi bu adamın ne kadar da sert olduğunu siz tahmin edin.

Raw, koridorun başından ağır adımlarla suçluya doğru yürüdü, yürüdü ve yürüdü. Suçlu için zaman geçmiyordu sanki. Ne olacaksa olsun, diye düşündü içinden. Fakat Raw'ın eline düşmesi onun için epey zor bir felaketti. Çünkü Raw'ın eline düşen insanlar genellikle çabuk ölmeyi veya direk ölmeyi isterler ama sonuç asla diledikleri gibi olmazdı. Raw, yavaşça ve sertçe döver, canın yanar fakat vuruşların sayısı o kadar azdır ki ağrı ikiye katlanır, ölüm yavaş adımlarla gelirdi. Raw, suçlunun yüzüne sapsarı bir balgam tükürüp gözlerinin içine baktı. Kömürümsü gözlerinde hiç sevgi yoktu, aksine o kadar fazla nefret ve sadistlik vardı ki... Suçlu, sesini bile çıkartmadı, hatta balgamı bile silmedi çünkü işlerin daha da kötüye gidebileceğini adı gibi biliyordu. Sessizce izledi.

Ateşin AdımlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin