Achtril dışında konseyindeki beş kişi odanın ortasına koyulan masaya dizilmişlerdi. Konu belliydi: Jelnael isimli bir suçlu fakat yeni bir hakkı hak eden bir suçlu. Hak ediyor mu? Tartışılması gereken konu buydu. Suçlu, kendini savunmamıştı, veya herhangi bir suçuna itiraz etmemişti. Sadece, ama sadece bir hakkın daha verilebildiğini ve bu hakkın düzgün kullanılabileceğini söyleyen kısa ve etkileyici bir konuşma yapmıştı. Suçlu veya suçsuz; etkileme konusunda şüphesiz bir yeteneğe sahipti. Achtril en çok tedirgin olduğu nokta da buydu zaten. Ya azılı bir suçlunun üç beş tane çetrefilli sözüne kanıp onu serbest bırakılar ve suçlarını göz ardı ederlerse? Bu üstünde konuşulması gereken en uzun konuydu. Şimdilik.
Vakit, öğleni biraz geçiyordu. Uzunşehir'in üstünde zalimce bekleyen güneş belki de şehrin bu yılki en sıcak gününü yaşatıyordu. Achtril, ahşaptan yapılmış, geniş bacaklı masaya geçmeden önce pencerenin önünde, elinde bir bardak şarap ile, dışarıyı: demircinin hemen solundaki köprünün önündeki iki çocuğu seyrediyordu. Kadehini kafasına kaldırıp bitirdi. Arkasına dönüp adımlarını sayarcasına masanın eşiğine geldi, ellerini masanın üzerine yumruk yapılmış bir halde koyup konseydekilere baktı: "Bugünkü konumuz epey zorlayıcı ve aynı zaman da epey yanıltıcı. Geçen gün yargılanan suçlu Jelnael'in konuşmasından sonra böyle bir adalet konseyinin kurulmasını bizzat ben istedim. Eğer ki, konuşmaya bile katılma nezaketini göstermeyip, veya konseyi saçma bulan birisi varsa hemen şu an kapıdan çıkıp gidebilir." gidip kapıyı açtı ve bir dakika boyunca birisinin çıkmasını bekledi. Fakat çıkmaya yeltenen olmayınca konuşmasını sürdürdü: "Sizin gibi önemli beylere de bu yakışırdı. Beni mahçup etmediniz."
Sandalyesini çekip baş köşedeki lordluk makamına oturdu. Şarap testisinden kadehini doldurdu ve konseydekilere döndü: "Aleop, içkiyi bıraktın mı?" gözler hemen masanın sol arka köşesinde oturan otuzüç yaşındaki, daha da yaşlı gösteriyor, sarışın adamı buldu. Adam, gülümsedi ve şarap testisini işaret ederek: "Evet bir yıldır içmiyorum. İçki yüzünden öledebilirdim!" bir anda tüm konsey kahkahalara boğuldu ve Aleop kahkahalar kesilince devam etti: "Fakat siz de uygun görürseniz bugün sizin için bir kadeh kaldırmak isterim, majesteleri!"
Achtril ve Aleop dışında kalan dört kişi cümlenin sonundaki 'majesteleri' kelimesinden sonra küçük bir şaşkınlık yaşayıp sadece bakakaldılar. Achtril, majesteleri kelimesini duyunca mutlu olmamış değildi. Bir bakıma kendisini zaten lorddan öte, hatta kraldan öte görüyordu. Uzunşehir Lordu'nun solundaki yaşlı adam söze karıştı: "Beyfendi Aleop, sanırım diliniz sürçtü. Majesteleri derken sanırım şaka yaptınız." adamın adı Vuyef'di ve yaklaşık olarak yetmişlerinin sonunda olmasına rağmen hala dinç ve sağlıklı görünüyordu.
"Hayır, şaka yapmıyorum." Aleop'un sesi gayet temiz ve kendinden emindi. "Her insan karşısındakini nasıl görürse öyle seslenir." Achtril, şarap testisini kaldırıp Aleop'un kadehini doldurduktan sonra konseyin ortasına baktı: "Konumuz kimin majesteleri olduğu veya kimin şaka yaptığı değil zannediyorsam." bu sözler Vuyef'i kızdırmış olmalı ki hemen çıkıştı: "Konumuz bu değil fakat kimin kral olduğu belli! Kral, I. Melen'dir ve bunun üstüne yemin ederim, onun aleyhinde krallık beyan etmek hainliktir!"
Aleop, gülümsedi ve yaşlı adamın omzuna dokunarak: "Sakin ol yaşlı adam. Herkes kimin kral olduğunu biliyor, fakat kimde kral potansiyeli olduğunu bilmiyor. Sadece küçük bir şakayı böylesine büyük bir olaya nasıl aktardın bilmiyorum ama pireyi deve yapmakta üstüne yok!"
Yaşlı adam, sakinleşmiş gibi gözüküyordu: "O halde devam edelim." fakat bu olay konseyin havasını soğutmaya yetmişti. Majesteleri.
Aleop, kadehini masanın üzerine bırakıp lorda döndü, ardından konseye dönüp konuşmaya başladı: "Bugunkü toplanma amacımızı tüm konsey biliyordur fakat tekrar söylememde fayda var. Aslında..." bir dakika düşünüp Achtril'e döndü:
"Aslında sizin söylenemeniz daha iyi olacaktır lordum. Nasıl olsa konseyin başında siz varsınız." haklıydı. Alaven'in geleneklerinden birisi de Adalet Konseyleri'nde konuyu her zaman en yetkili veya daha da toparlamak gerekirse konsey başkanı açardı. Achtril'in atası Alaven'in geleneklerini uygulamak isteyen bir yanı yoktu.
"Hiç sorun değil. Nasıl olsa herkes aynı konu hakkında konuşacak." bu aslında biraz da Vuyef'in tersine gidecek stratejik bir hareketti; ya da öyle düşünülebilirdi. Şimdilik.
"O halde," diye söze başladı Aleop ve sandalyesinden kalkıp lordun yanına doğru yürürken konuşmaya başladı:
"Hepimiz konuyu apaçık biliyoruz beyler. Uzunşehir Lordu Achtril'in seçtiği konseyde bulunduğunuz için en başta kendinizi şanslı saymalısızınız. Çünkü bu bir onurdur, ve onur herkesin kolayca erişebileceği bir şey değildir." gözleri keskin bir jilet gibi Vuyef'i yakaladı:
"Lord Achtril'in konseyi bugün mahkemede kararı verilmemiş veya verilememiş olan suçlu Jelnael konusun tartışacak. Adamın yaptığı suçlar mahkemede tek tek söylendi. Bu yüzden burada tekrardan hepsini sıralamak yerine hepinizin önündeki kağıt tomarlarının herhangi bir bölümünde yazıyor olması gerekiyor." birinci kalite beyaz kağıtların sayısı her konsey üyesinin önünde onlarca biriktirilmiş halde bekliyordu. Bölüm bölüm: Giriş, konsey, Kral Alaven, Kral Melen Prensipleri, Oylama... ve ilaveten eklenmiş son bölümde Jelnael'in işlediği suçlar -kayda geçebilmiş olanlar- yazılıydı. Suçların bittiği kağıtın altında hakim Bay Clenit'in ve Achtril'in mühürleri bulunuyordu: İkisi de suçları onaylamışlardı. Vuyef, suçların bulunduğu kağıtları özenle çıkarıp eline aldı ve konuşmaya başladı:
"Suçlumuzun işlediği suçlar işte burada bulunmakta. Gerçekten kabarık bir liste ve affedilmesi bence gerçekten güç." Achtril'e döndüğünde onun Kral Alaven Prensipleri bölümünü incelediğini gördü. Kralları sevdiğini hiç zannetmiyorum, diye içinden geçirirken kapını çalındı.
Achtril, kapıyı açıp baktı, karşısındaki kişi Bay Clenit idi. Adam, uzun, yeşil, omuzlarına hafif sarı çalınmış, düğmeleri simsiyah olan bir elbise giymişti. Bu onun mahkemede giydiği elbisenin ta kendisiydi. Achtril, hakimi selamlayıp eliyle içeriye davet etti.
"Sizi görmek ne güzel Clenit. Umarım gelişinizin sebebi herhangi kötü bir olayın habericisi değildir. Çünkü bu sıcak havada ve içinde bulunduğum dar bir sokağa dalmış olayın yanında onu düşünecek veya ona üzülecek vaktim yok." Hakimin yanından masaya doğru yürüyüp boş bir kadehe şarap doldurdu.
Hakim, masanın sol kenarından arkaya doğru yürümeye başladı ve odanın en köşesindeki eskimeye yüz tutmuş deri koltuğa oturdu: "Bu kadar telaşlanmayınız sayın Lordum! Sadece, bu ilgi çekici olayın konseyine bizzat katılmak ve konuşmalarınıza muaffık olmak istedim. Elbette bir sakıncası yoksa?" elini koltuğun kenarına uzatıp, hemen ayağa kalkabilecek bir adam pozisyonuna geçti. Birkaç dakika sonra ellerini karnında birleştirip konseydeki beş adamı baştan aşağı süzmeye başladı. Titiz, kral yanlısı, paragöz, yanardöner ve hırsız.
"Nasıl bir sakıncası olabilir, dostum?" şarap kadehini hakime uzatıp masadaki yerine doğru tekrardan yürüdü: "Seni aramızda görmek ve bir kanun adamının bizim ufak çaplı görüşmemizi değerlendirebilecek olması çok güzel bir his." sözlerini bitirmişti. Fakat tam yerine oturduğunda eklemesi gerektiği fakat unuttuğu sözler aklına şıp diye geliverdi:
"Şarabın tadını çıkart dostum! Başkent'in en güzel üzüm bahçelerinden toplanan mahsülle yapıldı, ve balla iyice tatlandırıldı. Tam ağzına layık!"
Hakim, şarap kadehinden derin bir yudum alıp Achtril'e döndü: "Çok teşekkür ederim. Harikulade. Müthiş. Nice zamandır böyle bir şarap içtiğimi hiç hatırlamıyorum açıkcası. Gerçi sizin gibi birinden başka ne beklenebilirdi?"derin bir yudum daha alıp pencereden dışarıya, Güneş'e baktı:
"İşinizi baltalamak istemiyorum. Lütfen devam edin!" şarap kadehini eline iyice oturttuktan sonra iyice arkasına yaslanıp manzara ve konuşmaları seyre dalmaya başladı.
Achtril, güzel bir edayla ayağa kalktı ve Vuyef'in yanına doğru ufak adımlarla yürümeye başladı:
"İşte başlıyoruz, beyler. Bu suçlu ama yeni bir hak isteyen adama ne yapmalıyız? Mahkemede karar aldırılmamasının sebebi de buydu! Bu konu rasyonallikten uzak ve öznel bir şey fakat bunu somutlaştırıp elde tutabilir bir bulguya çevirmeliyiz.
Adam, hukukun tabir ettiği şekilde bir katil, bir hırsız, bir düzenbaz, bir yalancı, ve dahası. Fakat bu adamı mahkemede gördünüz. Yaşını belirtmeyeceğim, veya doğduğu yeri. Daha doğrusu bunları belirtmemi gerektiren bir durum yok. Bu adam bize bir suçlu olarak geldi, bellki de suç yapmaya koşullanmış bir hayatı vardı: Bilemeyiz.
Şimdi sizden istediğim adam hakkındaki fikirleriniz, ilk duyumlarınız, görüşleriniz veya diğer şeyler. Duygusal veya realist olabilirsiniz, bana ve konseye sadece fikirleriniz lazım." bekledi ve konseyde göz gezdirdikten sonra odanın köşesine döndü:
"İlk fikirlerin adamla daha yakın ilgilenme şansına sahip olmuş olan Clenit'den almak daha akıllıca olacaktır, değil mi?" konseyden ses çıkmadı. Bu onayladıkları manasına geliyordu.
Hakim, ayağa kalkıp dolaşmaya başladı. Konseydeki üyeleri ve Achtril'i süzdükten sonra konuşmasına başladı: "Adamın farklı bir duruşu olduğunu söyleyebilirim. Sadece mahkeme gününde değil. Herkes bilir hücreleri tek tek gezerim ve suçluların suratlarına bakarım. Bunda bir anlam bulamadığınızı biliyorum, ve anlam bulmanızı da beklemiyorum fakat bu bana mesleğimin getirdiği bir içgüdü.
Adamın suratına baktığınızda artık bazı şeylerden sıkıldığını görebiliyorsunuz, değil mi?" konseydekiler yine sükuneti koruyunca hakim devam etmekte çekinmedi: "Adam sanki ezilmekten ve suçlu olarak muamele görmekten bıkmış gibi. Ve o gün, yani duruşma günü geldiğindeyse yüzünde gizli kalmış duygularını apaçık belli etti. Suçlu mu? Evet, idam edilmesi gereken azılı bir suçlu fakat merhamet görmesi gereken bıkmış bir adam aynı zamanda da.
Hakimin görevi, Lordlar duruşmayı incelerken notlar almak ve ardından planlamalar yapmaktır fakat lordlar veya krallar olmayınca duruşmaya bizzat girerler. Aldığım bazı notları size aktarmak istiyorum."
Elbisesinin derin cebinden bir kağıt destesi çıkarıp masaya yaklaştı ve kağıtları masaya yavaşça sıraladıktan sonra aralarından birini seçip aldı. Hızlıca göz gezdirdikten sonra notlarının arasından konuşmaya başladı: "Adam Denizgözü'nde, yani Başkent'in denize uzanan bir bölgesinde doğmuş. Sıralanan yüksek ihtimalli belgelere göre de ailesini küçükken kaybetmiş...... bir zamanlar Denizgözü'ndeki koloni başlatma çalışmalarında bizzat çalışıp Köpekburun ve Sertrüzgar gemilerinin yapımında işçilik yapmış.........
İlk suçuyla da hemen bu çalıştığı yıllardan sonra bulaşmış. Muhtemelen onaltı veya onyedi yaşlarında -kesin olmamakla beraber- çalıştığı ayakkabıcıda ustasını öldürerek başlamış...." ardından bir süre daha Jelnael'in işlediği suçlar hakkında kronolojik bilgiler verdikten sonra konseye döndü ve kağıdı masaya koydu. Kağıt destesinin arasından daha önce okumadığı, ona Achtril'in yaveri Frel tarafından verilen suçlu hakkında ailevi detayları barından kağıdı seçip eline aldı ve gözden geçirdi. Fakat bu sefer daha da uzun sürdü.
Kağıdın sonuna doğru geldikçe yüzündeki şaşkınlık ifadesi arttı, arttı ve arttı. Sonunda kağıdı masaya heyecanla bırakıp Achtril'e döndüğünde yumurta kabuğu gibi bembeyaz olmuştu: "Bir ablası var. Ve yaşıyor."
Vuyef'in sağında oturan adam hakime döndü: "Kağıdı inceleyebilir miyim, sayın hakim?" hakim, cevap vermeden kafasını onaylarcasına salladı ve lordun yanına yavaş adımlarla ilerledi. Adam, kağıdı eline alıp yavaşça en baştan okumaya başladığında yüz ifadesinin değişimi apaçık belli oluyordu. Ve aynı hakim gibi sonlarına geldiğinde çok büyük bir şok içinde kağıdı masaya bırakıp kafasını ellerinin arasına aldı. Lordun sabrı taşmak üzereydi, çünkü bu kadar büyük merak uyandıran bir şeyin insanlar tarafından okunup reaksiyonlar göstermesi ve onun sadece izlemesi onun sevmediği şeylerden birisiydi. Kağıda doğru ilerleyip eline aldı ve sımsıkı tuttu. Kağıdın sol alt köşesi papatya suyu gibi sarı bir renge bürünmüş, bazı yerleri saf suyla ıslanmıştı. Kağıdı okumadan hakime ve diğer okuyan adama döndü: "Bu kağıdı okudunuz. Bana hiçbir şey anlatmadan çeşitli ruh hallerine bürünüp oturdunuz. Şimdi bana bu durumu izah edin, bu kağıtta sizi şaşırtan şey ne?" kağıdı okumadan masanın üzerine sinirli bir şekilde fırlatıp hakime döndü.
Hakim, lorda doğru yürüdü ve kulağına yaklaştı: "Adam anne ve babasını öldürmüş, sonra da farklı suçlara bulaşmış fakat bunun önemli nedenleri varmış." fısıldamasını bitirdikten sonra lordun yüzüne baktı. Lord, herhangi bir ifade belirtmeden konseye baktı: "Konsey ertelendi. Şimdi beni hakim ve Dven ile yalnız bırakın." Lord, hakime tekrar dönüp kağıdı almasını işaret etmişti fakat konseyden herhangi kimse -Dven dışında- hareket etmeksizin duruyordu.
Konseyin sessizliğini bozan lorda karşı duruşlu tavırlarıyla Vuyef oldu: "Lordum ve hakim bey, bu kağıtta yazan bilgileri bizim de bilmemiz gerekmiyor mu? Konseyin ve Yüksek Kral Alaven'in kurallarından birisi de konseyin odasındaki tüm bilgilerin ortak paylaşılmasıdır."
Bu lordun hoşuna giden bir cümle olmamıştı. Hemen bunu belli etti ve sert bir tavıra bürünüp Vuyef'in oturduğu sandalyenin arkasına doğru yürüdü: "Bak yaşlı adam. Krallık ve şu Alaven takıntını anlayamadım. Burada sadece benim dediklerim işler ve sadece benim istediğim bilgileri duyarsın. Anlaşıldı mı?" Vuyef'in sıkı bir milli gelenek tutkunu olduğunu konseyin başında herkes öğrenmişti. Adamın, krallığın ilk tarihlerine ve gelenek haline gelmiş olan kurallarına karşı inanılmaz bir sevgisi vardı. Yerinden kalkıp masanın hemen yanında bekledi, hakime dönüp sen nasıl bir kraliyet adamısın bakışı attı. Gözleri, Lord Achtril'i bulduktan sonra ayakları devreye girdi ve beyaz-gri karışık desenli mermerin üzerinde biraz kızgın, biraz kırılmış adımlarla ilerledi. Durdu, lorda döndü: "Sen bir hainsin." sözleri odanın içinde bir bıçak etkisi yarattı.
"Senin başta krallığa göz diktiğini bilmeliydim." Lordun gözlerinin içine baktı: "Bir hainin sözlerini duymaktansa burayı terk ederim daha iyi. Ve bu yaptıklarının da kral babanın kulağına hiç hoş gitmeyeceğini tahmin edebiliyorum!" son kelimeleri gerektiğinden fazla keskin çıkmış, Achtril'in öfkesini ikiye katlamıştı. Lord, adama öyle bir öfkeyle baktı ki sanki adam olduğu yerde beşe bölünecek gibiydi. Achtril, belinden hançerini çekip çıkardı ve Vuyef'in üzerine yürüdü: "Bir daha böyle konuşamayacaksın, gerizekalı bunak." hançer adamın soluk borusunu parçaladıktan sonra midesini ardından akciğerini parçaladı. Etraf kan gölüne dönmüştü resmen. Masadaki adamlara döndü, hançerini beline tekrar soktuktan sonra ellerindeki kanı ceketinin kenarına sildi: "Bir daha böyle şeyleri kimse konuşamayacak. Sizlerin bu yaşlı bunak dışında bana itaatkar ve saygılı olduğunuzu biliyorum fakat bugün itibariyle konseyi kapattırıyorum. Uzunşehir artık Krallık'ın eski demokratik şeylerini uygulamayacak." kapıya doğru gidip birkaç adama bir şey söyledikten sonra masaya tekrar döndü: "Bunu kişisel bir şey olarak algılamazsanız sevinirim. Üzgünüm."
Kapıdan içeriye giren iki adam Dven, Aleop dışındaki iki konsey üyesinin boğazını kesip dışarıya çıkarttıktan sonra bir adam daha gelip Vuyef'in ölü bedenini dışarıya çıkardı. Aleop ve hakim lordun yanına geldiler. Lord üstüne baktıktan sonra: "Gereksiz birisi için üstümü kirlettim, neyse. Sizinle görüşeceğiz, şimdi üstümü değiştirmeli ve bir şeyler yapmalıım. Görüşmek üzere beyler, bana olan sadakatiniz asla ama asla yok sayılmayacaktır."
Lord, üst kata üstünü değiştirmek için giderken yolda gördüğü bir grup askere Frel'in çabuk buraya gelmesini istediğini söyledikten sonra odasına çıkıp gardrobuna doğru yürüdü. Gardrobun kapağında bir boy aynası vardı. Üstüne baktı, bir koyunun dibine oturup boğazını kesmiş gibiydi üstü. Her tarafı kan içindeydi fakat içinde en ufak bir şüphe bulunmuyordu. Gardroptan kahverengi, uzun bir ceket, mavi bir pantolon çıkardı. Gömleğine baktığında onun da değiştirilmesini gerektiğini gördü ve beyaz, sade bir gömleği eline alarak soyunmaya başladı.
Frel, askerler onu aradığı sırada sahilde gelen demir stoğunu kontrol ediyor, elindeki not defterine kayıtlar alıyordu. Askerlerin haberiyle beraber lordun yanıan doğru hızlı adımlarla ilerlerken bir asker grubu da aynı zamanda konsey odasındaki Aleop ve hakim için gitti.
Lord, masasının arkasındaki deri sandalyeye oturmuş, Aleop, Frel ve hakim masanın hemen önünde koltuklara yayılmıştı. Hakim, elindeki kağıdı Frel'e uzattı. "Bir kız kardeşi varmış. Bu bilgi tamamen kraliyet kayıtlarında yazıyor ve adamlarım tarafından doğrularında, ve lordum yaklaşık olarak sizle aynı yaşlarda. Yirmisinin sonlarında ve bekar. Şu an muhtemelen Başkent'te yaşıyor." Frel, sözlerini bitirdikten sonra tekrar lorda döndü: "Lordum, bu adam bir şansı hak ediyor ise, o şansı yaşaması gereken birine sahip olmalı." bu lordun ilgisini çeken bir konuydu. Ellerini masanın üzerinde birleştirdi: "Bu adamın kardeşi bulunmalı, çünkü bu adam yaşayacak. Onu affediyorum. Ve bazı işlerimiz olacak, hepimizinç Frel, bu adamın kız kardeşini bulmanı istiyorum fakat aynı zamandaki Ada'da başlattığımız kolonilere de gidip bizzat ilgilenmeni istiyorum.
Bu yüzden Jelnael'in kız kardeşini bulması için Aleop'u görevlendiriyorum." Aleop'a döndü ve sandalyesinden kalkıp adamların arasına doğru yürüdü. Durdu: "Yanına istediğin kadar adamı bul ve Başkent'e git. Onu bulup en kısa süre zarfında buraya getir çünkü kötü zamanlar yaklaşıyor. Krallık sarsırabilir ve istediğimiz şeylere ulaşamayabiliriz. Sana detayları yaverim anlatsın.
Hakim sen de benim adıma bir bildiri yazacaksın ve mahkemeyle konseyi kapattığımı, bunların eski düzen saçmalıklar olduğunu ve güçlerin Lider kişide toplanması gerektiğini belirteceksin. Yarına kadar hazır olmasını istiyorum. Fakat yayınlamadan önce muhakkak bana getir." Odanın kenarında bulunan küçük masanın -ayakları sert ahşaptı ve cilalanmış olduğundan parlak görünüyordu- üzerindeki şarap testisinden kadehini doldurup bir yudum aldı: "Herkes ne yapacağını anladı mı? Sormak istediklerinizi sorun çünkü şimdi abim Corvo'ya bir mektup yazmam gerekiyor."
Herkes, görevini anladığını belirtip odadan çıktıktan sonra Achtril tekrar deri koltuğuna oturdu, çekmecesinden sigara çıkartıp kibritiyle yaktı ve önüne boş bir kağıt, kalem ve mürekkep aldı. Sigarasının külünü arkasındaki penceren dışarıya atıp, kelimelerini boş kağıda dökmeye başladı.